Üçüncü kata kadar çıkmak ve kendini sıraya bırakmak, altmış basamağın yorgunluğunu atmaya yetiyor belki…
Her gün sınıfa girerken kapının; önce kırık, sonra tamirli hali çarpıyor gözüme. Kalabalık bir sınıftayız ve kalabalık sıralar; her sıranın üzerine kazınmış isimler, resimler vs. Sanki yapmak isteyip de yapamadığımız her şey yazılıp çizilmiş ve onların karşısında liderlik edasıyla tek başına duran öğretmen masası.
Derslerde genelde karatahtamız dolup dolup boşalır. Emektar karatahtamız zorlu yılların ardından saçlara düşen aklar gibi bembeyaz olur ve bir toz bulutu kaplar ortalığı. Onun yanında ise yanına gitmeye üşendiğimiz devrilmiş çöp kovası durur ve genelde boş olur. Çünkü pencere ve sıra altları onun görevini yapmaktadır. Pencere dedik ya, bütün öğretmenlerimizin ortak sorusu:”Kim kırdı bunu?” kırık pencereler kapanmazlar da tabi bu işi kimin yaptığını söylemiyoruz, belki de bilmiyoruz.
Karatahtanın üzerinde ise Türklüğün ve bağımsızlığın simgesi; Bayrak, İstiklal Marşı ve Atatürk var. Onlar bize bakar, biz onlara… Belki bir şeyler anlatmak ister gibi gözlerimizin ta içine bakarak ama anlayana…
Sınıfın batıya bakması sebebiyle her öğleden sonra bin bir zahmetle sınıfa giren güneş ışıklarına inat ara sıra başka sınıflara kaçsak da yinede o bizim sınıfımız.
Şimdi koca sınıfta anlatacak şeyler bitiyor. Günün sonunda kapı kapanıyor; sıralar, masalar ve karatahta kalıyor…
Havvanur ÇAYIR
Fevzi Çakmak İ.Ö.O.
8/B Sınıfı Öğrencisi
Yukarıda sizlerle paylaştığım yazı, öğrencim tarafından kaleme alınmıştır. Şimdilerde vaktini oyunda oynaşta geçirenlere inat bir nebze olsun duygu ve düşüncelerini kaleme alma zahmetinde bulunmasından dolayı teşekkür ediyor bu tür yazılara devam etmesini diliyorum.
Selam ve dua ile…
Her gün sınıfa girerken kapının; önce kırık, sonra tamirli hali çarpıyor gözüme. Kalabalık bir sınıftayız ve kalabalık sıralar; her sıranın üzerine kazınmış isimler, resimler vs. Sanki yapmak isteyip de yapamadığımız her şey yazılıp çizilmiş ve onların karşısında liderlik edasıyla tek başına duran öğretmen masası.
Derslerde genelde karatahtamız dolup dolup boşalır. Emektar karatahtamız zorlu yılların ardından saçlara düşen aklar gibi bembeyaz olur ve bir toz bulutu kaplar ortalığı. Onun yanında ise yanına gitmeye üşendiğimiz devrilmiş çöp kovası durur ve genelde boş olur. Çünkü pencere ve sıra altları onun görevini yapmaktadır. Pencere dedik ya, bütün öğretmenlerimizin ortak sorusu:”Kim kırdı bunu?” kırık pencereler kapanmazlar da tabi bu işi kimin yaptığını söylemiyoruz, belki de bilmiyoruz.
Karatahtanın üzerinde ise Türklüğün ve bağımsızlığın simgesi; Bayrak, İstiklal Marşı ve Atatürk var. Onlar bize bakar, biz onlara… Belki bir şeyler anlatmak ister gibi gözlerimizin ta içine bakarak ama anlayana…
Sınıfın batıya bakması sebebiyle her öğleden sonra bin bir zahmetle sınıfa giren güneş ışıklarına inat ara sıra başka sınıflara kaçsak da yinede o bizim sınıfımız.
Şimdi koca sınıfta anlatacak şeyler bitiyor. Günün sonunda kapı kapanıyor; sıralar, masalar ve karatahta kalıyor…
Havvanur ÇAYIR
Fevzi Çakmak İ.Ö.O.
8/B Sınıfı Öğrencisi
Yukarıda sizlerle paylaştığım yazı, öğrencim tarafından kaleme alınmıştır. Şimdilerde vaktini oyunda oynaşta geçirenlere inat bir nebze olsun duygu ve düşüncelerini kaleme alma zahmetinde bulunmasından dolayı teşekkür ediyor bu tür yazılara devam etmesini diliyorum.
Selam ve dua ile…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.