Tarihine sahip çıkan ilçeler bunun ödülünü alıyor. Bu ödül hem maddi hem de manevi anlamdadır. Tarihine sahip çıkmakla her gün gazetelerde televizyonlarda isimleri duyulmakta, görüntüleri izlenmektedir. Örnek mi? İşte Safranbolu, işte Beypazarı… Her ikisine de hiç gitmediğim halde adlarını bilirim ve neredeyse orada yaşamış gibi sokağını kültürünü, insanların nasıl yaşadığını öğrenmiş durumdayım. Hangi ile bağlı olduklarının bir önemi yok. Çünkü buralar kendi başlarına tanıtımlarını yapmışlar ki nereli oldukları sorulduğunda illerini söylemelerine gerek duymadan doğrudan ilçelerinin adını vermektedirler. Peki neden? Çünkü kültürlerini ve tarihlerini yok etmeden yaşamayı bilmişlerdir. Safranbolu ve Beypazarı kültürüne ve tarihine sahip çıkarak bunu turizmeaçmışlar hem maddi ve hem de manevi gelir elde etmeyi başarmışlardır. Peki Bozkır ne yapmıştır. En az bu ilçeler kadar eski bir tarihi olan ilçemizde geçmişimize, tarihimize ait ne kalmış bakalım. Uzun bir liste hazırlayıp burada yazmayı çok isterdim ama maalesef görebildiğim arka mahallelerde yıkılmak üzere olan birkaç ev Selçuklu Köprüsünden başka bir şey yazamıyorum. Bunca yıllık geçmişine rağmen tarihinden hiçbir şey kalmamış Bozkır‘da. Ne acı, ne garip….
Çocukluğumdan hatırladığım bir hükümet konağı vardı meydanda. Kapısı görkemli ve iki yanında aslan heykelleri olan kocaman bir bina. Tahta merdivenlerden çıkılırdı. İçerisi ürkütücü ve karanlık gelirdi bana… kim bilir neler görmüş geçirmişti. Ancak şimdi yerinde yeller esiyor. Tarihe tanıklık etmiş bu bina yıkıldığında kim bilir içinden ne belgeler çıkmıştır geçmişimizi bize hatırlatacak ama şimdi neredeler Allah bilir. Ben hatırlamıyorum ancak resimlerini gördüğüm bir askeriye binası varmış, görkemli ve tarihi bina… Oda yeni betonarme binalara feda adilmiş. Arka mahallelerde tarih kokan binalar çürümeye terkedilmiş, ayakta kalanlarsa betonlarla desteklenip tarihi dokusunu kaybetmiş durumda. Kalansa sadece Selçuklu Köprüsü ki onun da üzerindeki orijinal demir korkuluklar sökülüp yerine betonlar dökülmüş. Bütün bunlar olurken hiç kimse, hiçbirimiz itiraz etmemiş, tarihine sahip çıkmamış, seslenenlerinde sesini duyan olmamış…
Şimdi bu tarih merakı nereden çıktı diyeceksiniz. Bu merak yeni değil bende “Tarihi bilmeyen geleceğinden emin olamaz ve tarihini bilmeyen milletler yok olmaya mahkûmdur” sözleri hiç aklımdan çıkmaz. Bozkır’da yaşamaktayım ve tarihimize tanıklık edecek hiçbir eser görmemek üzüyor beni… Bu üzüntümde yalnız değilim. Birçok dostum ve tanıdığım insanlarda aynı üzüntü var. Çocuklarımız tarihimiz hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. “Sanki bizler biliyormuyuz ki, çocuklarımız bilsin” diyeceksiniz. Haklısınız. Dedelerimizin anlattıklarından başka ne biliyoruz Bozkır’la ilgili. Peki ne yapalım. Aslında çok basit bunun çözümü. Derhal bir kültür evi halk evi ya da ne derseniz deyin bir müzemiz olmalı. Bu işte biraz geç kalmışız ama sanıldığı kadar zor bir iş değil. Sadece bir yetkilinin haydi demesi ve liderlik etmesi gerekiyor. Bozkır’a ait eski fotoğraflar, dökümanlar, elbiseler, dokumalar her biri toplanıp düzenli bir şekilde kayıt altına alınıp müzede sergilenebilir. Dışarıdan gelen misafirlerimizi tarihimizle tanıştırabileceğimiz, öğretmenlerin öğrencilerine yerinde ders anlatıp tarihimizden bilgiler verebileceği, her şeyiyle Bozkır Kültürünü yansıtan bir kültür evimiz mutlaka olmalı. Öyle görkemli çok paralar harcanarak hazırlanması şart değil ki, küçük bir bütçeyle de bu müze kazandırılabilir. Ben bir Bozkırlı olarak şimdiye kadar bu yönde bir çalışma yapılmamasından dolayı utanıyorum. Ama bu işe gönül vermiş ve böyle bir çalışmaya yürekten katılacak olan Bozkırlıların bulunduğunu bilmek sevindiriyor beni. İşte kendi çapında elinden geldiğince Bozkır kültürünü evinde yaşatmaya çalışan ve evini bir müzeye çeviren Atıf Aydın abimiz bu işte gönüllü çalışacak ve seve seve katkı sağlayacak bir Bozkırlı…
Ve geçmişe ait fotoğrafları koleksiyonu olan, Bozkır tarihine meraklı ve bu yönde çalışmaları olan Ali Çelik kardeşim, eminim ki böyle bir müzenin hazırlanmasında canla başla çalışarak yetkililere gönüllü yardım edeceklerdir. Çünkü böyle bir eksikliğin farkındalar ve bunu her fırsatta dile getiriyorlar. Bozkır tarihi deyince ilk akla gelen Zengibar Kale’sidir. Hemen herkes devlete suçu atarak Zengibar’a sahip çıkılmadığından şikayet eder. Bu şikayetler haklıdır da ama bizler Bozkır’ımızın yakın tarihine bile sahip çıkamıyor. Bunun için bir gayret göstermiyoruz. Bizim tarihimiz sadece Zengibar Kalesi ile sınırlı değil ki , tabiî ki isterim Zengibar’ın hakkettiği itibarı görmesini. Ama her şeyi devletten beklemek niye? Küçükte olsa bir müze hazırlamakla başlamalıyız. Elimizde gönüllü çalışacak insanlarımız ve geçmişten bilgiler verecek azda olsa büyüklerimiz varken bunu değerlendirmemek ve kalanların da yok olmasını beklemek niye… Önce şu Kültür Evi projesini bir hayata geçirin de o zaman Zengibar konusunda samimi olduğunuza inanayım…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.