Bilimsel araştırmaya filan gerek yok.
Osmanlı idaresinden Cumhuriyete geçtiğimizde toplumumuzun yaklaşık yüzde doksanı “köylüydü”.
Yüzde doksan beşinin ise okuma yazması yoktu, “cahildi”…
Osmanlı’da Türk Toplumunu oluşturan bireylerin “okumuşuyla” ve “cahiliyle” tümü “yurttaş” değil “padişahın kuluydu”
Yani Allahın “kulu”nun “kulu”…
Adam yerine konmaz, fikri sorulmazdı.
“Cumhuriyet” ile başlayan “aydınlanma” döneminde iş değişti.
“Gazi Mustafa Kemal Paşalı” bu dönemde hızlandırılmış bir “okuma-yazma seferberliği” ile “cahilliğin” toplumdaki oranı yüzde otuzlu rakamlara düştü.
Öğretmen sayısı arttı. Okul sayısı arttı. Okula giden öğrenci sayısı arttı.
Okula gidenlere Türk Milleti’nin “yüksek nitelikleri” hatırlatıldı. Geçmişte bir “mal” gibi nasıl “hor kullanıldığı” anlatıldı. “Sömürücülüğün” ne olduğu, “sömürgecilerin kim” olduğu öğretildi. Millet, “kulluk”tan “yurttaş”lığa geçmenin faziletini anlar hale gelmeye başladı.
Ne zamana kadar?
“Gazi Paşa” ölene kadar.
10 Kasım 1938’e kadar…
Sonra sömürgecilerin ikinci büyük hesaplaşması başladı. Bu kanlı hesaplaşmaya“İkinci Dünya Savaşı” dediler.
Sonra barıştılar.
Mazlum ülkeleri kendi aralarında “üleştiler”…
Güzel ülkemiz ve bağımsızlık uğruna “Gazi Paşası”nın önderliğinde ölüme “rest” çeken “Türk Milleti” “vahşi batının” yani Amerika’nın sofrasına “düşürüldü”.
* * *
Sevgili Hemşehrilerim bu hatırlatmaları niye yaptık?
Şunun için ;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “millete doğruyu öğretsin, başına geçenlerin yanlış yönlendirmesine kanmasını engellesin” diye okuttuğu yetiştirdiği çoğu aydınların aymazlığını anlatmak için…
Aydının bir kısmı, “milleti” Atatürk gibi sevmek, saymak, anlamak yerine “ideolojik malzeme “ gibi görüp halktan koptu. Kimileri kavrama özürlü çıktı ve gelişmeleri “trene bakar” gibi izledi. Önemli bir kısmı da içinden yetiştiği insanları “hor” gördü, “pis” dedi, “cahil” diye küçümsedi. Damarındaki cevher bozuk olan da resmen satıldı…
Gazi Paşanın yoksulluğun batağından kurtarıp okuttuğu, gözü gibi bakıp yetiştirdiği insanların çoğu, tam lazım oldukları zamanda görevlerini yapmayarak Türk Milletine “ihanet” etti.
Ondan sonra ne oldu?
Ne olacak bugünlere geldik.
Amerikan kumandasındaki “vahşi batı” ülkemize “uzmanlar ordusu” gönderdi. Başta “milli”si kalmamış eğitim kalemiz düştü. Sonra sıra basınımıza, medyamıza, sinemamıza, kültür yuvalarımıza geldi. Sırayla “kale”lerimizi ele geçirdiler.
Dışişleri, savunma, sanayi, ulaşım, tarım, hayvancılık ve iç siyasetimizi bunlar belirler hale geldi.
Onların biçimlendirdikleri yarı köleleşmiş bir yaşam şekli oluştu.
Türk Milleti; işsizlikten, üretimsizlikten kan ağlarken Ermeni’ye “karnı doysun” diye sınır kapısını açma süreci başlatıldı.
Rum, “tekrar bizi kessin, çoluk çocuğumuzu katletsin” diye Kıbrıs’taki askeri varlığımıza ve oradaki Türk Devletine son verecek eğime girildi.
Müslümanlar zalimlerin zulmü altında ezilirken kalıntı kiliseler ihya edilmeye başlandı, misyonerlik faaliyetleri serbest bırakıldı.
Mora isyanını başlatarak on binlerce Müslüman Türk’ün Balkanlarda katledilmesine önderlik eden patrikhaneye İstanbul’un göbeğinde devlet olma süreci hızlandırıldı. Amerikanın garson kılıklı başı, bağımsızlık savaşçısı atalarımız ve Atatürkümüzün kurduğu meclis kürsüsünden parmağını sallaya sallaya bu konularda emirler verdi. Mecliste iktidarı oluşturan partinin vekilleri de bu emirleri ayakta alkışlayarak yanıtladı.
Say say bitmez.
* * *
Sevgili Hemşehrilerim;
Çocukluğumuzda büyüklerimiz bizi okula gönderirken ne derdi bir hatırlayalım:
- Yavrum, biz cahillikten, fakirlikten çok çektik. Sen bari oku da “adam” ol.
Büyüklerimiz, bizlerin okuduğu, anlattığı şeyleri dinlerken çok mutlu olurlardı. Çünkü kendilerinin en değerli “yatırımı” bizlerdik. Onlar bizi okuturdu çünkü; biz okuyacak onları olan biten hakkında aydınlatacak ve de onlar gibi aldatılma tuzaklarına düşmeyecektik.
Yani biz okuyacak ve “adam” olacaktık.
Olduk mu?
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.