Rabbim her beldeye bir güzellik bahşetmiş. Bir iyilik bahşetmiş. Bizim beldemizin iyiliği bence ilçemizin içinden akan torosların sırtından; Aygır Gediğinden doğan ve Çarşamba Çayının asıl kaynağı olan suyumuz…
Bu su nelere ve kimlere hayat veriyor can veriyor bir düşünün. Aygırdan çıkıyor pırıl pırıl tertemiz. Şimdilerde kar kokusunu hissedersiniz suda…Yeni doğmuş bir bebek gibidir.. Bembeyaz teniyle çıkar kundağından bir tül gibi süzülür yatağında.. Ve bizler, Rabbimizin suyu bizlere emanet ettiği ilk noktadan başlıyor emanete ihanetimiz…
Güzelim manzara, buz gibi su. Yemyeşil çimen üstünde rengârenk çiçekler. Değişik değişik kuşların senfonisi..Ailecek huzur bulunabilecek gönül eğlendirilebilecek bir yer.. Birileri’’ bak bak Bozkırlılara pasaklı diyor’’ demesine fırsat vermemek için Sözlerimde genelleme yapmak istemiyorum. Çünkü çok duyarlı insanımızı kendi çöplerini toplamaktan da öte başkalarının çöplerini topladıklarını gördüm defalarca. Ama yazımın muhatabı olan diğerlerinin sayısı ve çevreye verdikleri gerek görsel, gerek fiziksel zarar ciddiye alınması gereken bir boyutta maalesef. Kimi çevreci kişiler?? ise toparladığı pisliği, benim; ‘’yeni doğmuş bebek’’ dediğim o pırıl pırıl suyu çöp imha istasyonu gibi görüp yallah suya atıyor… Su götürür ne de olsa.. Su götürür götürmesine ama nereye kadar götürür.. Oda biran evvel kurtulmak ister sırtında ki pislikten… Bir o yana vurur kendini bir bu yana. sancıyla kıvrılarak akar yatağında… O kar kokulu bebeğe ilk pislik yapışmıştır artık…
Yol uzun.Öyle bir yol ki Aygır Gediğinden başlar, bitişi muaama.. Önce Karacahisar köyünün evsel artıkları ile tanışır..Yolda sırtında ki pisliklerin bir kısmını atar, amma tam da temizlendim derken Sorkun Kasabasının mahallelerinin evsel artıkları, kanalizasyon pisliği ile tanışıyor.. Oradan Dere, Çağlayan kasabaları ve Bozkır. Yolören Pınarcık köyleri… Çok değil belki 60 km yol kat ediyor ama artık su vasfından çıkıyor. Adeta içinde ağır metallerin, petrol ürünlerinin, hayvani atıkların, aklınıza ne gelirse bulabileceğiniz bir sıvı karışımı. Üzerinde pet şişelerinin, benzin bidonlarının, ilaç ambalajlarının yüzdüğü bir hal alıyor bize verilen emanet. Ve enteresandır taaa Beyşehir gölünden yani hiç yoksa 100 km mesafeden gelen su ile bizim suyumuzun bir birine karıştığı halk arasında Su Çatı olarak bilinen bölgeye gelince su yüzüne çıkıyor bizim çöplüğümüzün neresi olduğu… Beyşehir’den gelen su berrak olmasa da Bozkır’dan akan suya nispetle daha temiz.
Devlet, çok geç olsa kanalizasyon şebekelerini dere yatağına bağlama yanlışının farkına vardı ve arıtma tesisi için kollar sıvandı… Bu yıl olmazsa öbür yıl öbür yıl olmazsa bir sonraki yıl muhakkak yapılacağına inanıyorum bu tesisin. Devlet, devletliğini yapıp attı sırtındaki bu vebali. Sıra bizlerde… memur Ahmet beyde, amir Emine hanımda, avukat Velide, öğretmen Selma’da..Köyde iki büklüm ömrünün biteceği günü bekleyen ebelerimizden tutunda, üç yaşındaki çocuklarımızda… Sıra, vicdan sahibi olup düşünebilen her bireydedir. Bizler üç yaşındaki çocuğa,, yediği şekerin ambalajını gelişi güzel çevreye atmayı değil, bir çöp kutusu bulana kadar elinde tutup çöpe atma güdüsünü sağlayabilirsek ne mutlu bizlere…
Evde temizlik yapıyor bayanlar, Faraşa topluyor pisliği sonra evdeki çöp tenekesine.. Sonra…. Sonra evi dere yatağına yakın olan bilinçsiz kişilerin çöp tenekesini suya döktüğüne az şahit olmadım.
Çarşıda yürüyor iki arkadaş. Bakkaldan çekirdek almış çitleye çitleye gidiyor geziyor sohbet ediyor. Hadi çekirdek kabuğu doğaya çabuk döner ama ya ellerinde ki çekirdek paketi poşeti vs.. O ne oluyor. Çok değil belki elli metre mesafede çöp tenekesi var ama.. Hemen yanı başında akıp giden çaya atma konusunda zırnık tereddüt etmiyorsa bu insanlar suçlu sadece o insanlar değildir. Suçlu içinde bulunduğu toplumdur. O insanı eğiten ebeveynler öğretmenler camide vaaz veren hocalar… Toplumda suçludur. Çevre kirliliğini önlemek için gerekli mesafe aralığında çöp kutusu koymayan belediye de suçludur onun yöneticiside çalışanıda.
Düşünüyorum. Bu kirliliğin tembelleşen, üretici konumundan, tüketici konumuna geçen Türk milleti nasıl bu hale geldi? Ümmet-i Muhammed nasıl bu hale geldi? İmanımız bu kadar mı zayıfladı?
Evimden çarşıya gelirken görüyorum. Bazı evlerin önü her daim pırıl pırıl oluyor. Ev hanımı bir çöp kutusu evine koymuş, bir çöp kutusu sokağına.. Küçük eski bir yağ tenekesi.. Her sabah erkenden, çok değil, yirmi metre ileride ki çöp kutusuna döküyor sokaktan geçenlerin içine attığı çöpleri. Bazı esnaflarımızda böyle. İş yerlerinin önü pırıl pırıl tertemizdir. Etrafında bir tane çöp bulamazsınız… Bu insanlar hiçbir şey kaybetmeden Allah rızasını alıyorlar.. Allah onlardan razı olsun…Hüseyin DUMRU. 15-04-2010
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.