Recent Comments

Gözümüzü Yummakla Gerçekleri Değiştiremeyiz.

                            GÖZÜMÜZÜ YUMMAKLA
                             GERÇEKLERİ DEĞİŞTİREMEYİZ

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin payına düşen    ülkemizi “Milli Şef İsmet İnönü yönetiyordu. İlk “ikili anlaşmalar” bu dönemde imzalanmaya başlanmıştı. Emperyalizme karşı “Bağımsızlık Savaşımızın” ünlü Batı Cephesi Komutanı, Lozan Kahramanı ve Gazi Mustafa Kemal Paşamızın yakın silah arkadaşı İsmet Paşa yönetiminin attığı adım Türkiye’de Amerikan hayranlığının “miladı” oldu.
            İmam ve cemaat” hikayesi böyle başladı.
            Kendisinden sonra gelenler açılan bu yolda öyle “seğirttiler ki”, imzaladıkları ikili anlaşmaların ne sayısı, ne içeriği ve hatta nerede oldukları bile “bilinmez oldu”.
27 Mayıs 1960’tan sonra gelen yönetimler her attığı adımda karşısında Amerika’yı buldu. Elinde tuttuğu ikili anlaşmaları burnumuza dayayarak “işte anlaşma bunu yapamazsınız” dediler.
Bakın bu yolu açan her iki dönemin de hem tanığı, hem sorumlusu İsmet İnönü1963 yılında başbakan olarak ne diyor ( Doğan Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi” İstanbul Matbaası 1974 3. cilt sayfa 1685) :
Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum, sonucu bana gelmeden Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurdan önce sefirden öğreniyorum. Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra Lozan’da esas mücadele bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten fiili durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda çözerdik. Bütün mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk, onlar bizim neden inatla reddettiğimizi biliyorlardı. Böyledir bu işler. Peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök… Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…” (Cengiz Özakıncı “Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni Osmanlı Tuzağı” sayfa 101,102)
                                  
*          *          *
Sevgili hemşerilerim; tarihle yüzleşmek çoğu kez insanın canını sıkabilir, üzebilir. Ama olan bir şeyi “görmemeye” çalışmak o olayın “gerçekliğini” yok etmez.
Önemli olan gerçeklerden sonuç çıkarıp ders alabilmektir.
Hiç kimse kendisinin veya sevdiklerinin hasta olmasını istemez. Ama hastalık kaçınılmaz olabilir. İşte o an hastalığın “tanısını” koyma ve “tedavi” yöntemlerini araştırma zamanıdır. Hastalığın cinsi ve seyrine göre tedavi uygulanır, gerekirse operasyon bile yapılır
Devleti yönetenler meclis kürsüsünden Kürt, Ermeni ve Rum açılımlarını kastederek “biz yapmazsak birileri gelir yapar” demez. Diyemez… Derse şayet, bir hastalık var demektir. “Bağımsızlığımız kalmamış” demektir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa bu durumlar için bakın ne söylemiş:
Esas, Türk Milleti’nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun; bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olma mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz.
Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türk’ün haysiyet ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun çok daha iyidir.”

                                    *          *          *
Ey Atatürk; seni yaratana ve seni içinden çıkaran milletime kurban olayım.
“Ne Mutlu Türküm Diyene...”
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.