’Babam KUTLUK KAĞAN yedi erle… Şehirdeki dağa çıkmış, dağdan inmiş. Toplanıp yetmiş er olmuş… Doğuya batıya asker sevk edip toplamış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Köle olmuş milleti, Türk töresince yetiştirmiş ve tanzim etmiş. Tanrı, Türk kavmi yaşasın diye… Aşsız, giyeceksiz kavmime, beni kağan kıldı. Milletimin adı, sanı unutulmasın diye kardeşim KÜL TEGİN’le gece uyumadım, gündüz oturmadım… Türk, Oğuz beyleri, işitin yukarıda gök yarılmadıkça, aşağıda yer delinmedikçe ülkeni, töreni kim bozar?”(1)Orhun abidelerinden alınan bu sözlerde BİLGE KAĞAN Türk Milletinin ilk istiklal harbini nasıl kazanıldığını ve milleti için neler yaptığını anlatıyor. Göktürk halkının bu hareketi ile Anadolu’daki Türk halkının Kurtuluş Savaşı arasında önemli benzerlikler vardır.(1) Türk Milleti yine her alanda en karanlık günlerini yaşamakta ma bu böyle gitmezdi! 19 Mayın sabahı fırtınalı, puslu bir havada Samsun’a bir komutan indi Kendi tabiriyle: ’’Samsuna çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.’’(2)
Havza’da açtı bayrağı, topladı insanları, direnişe çağırıyor, Amasya’da bütün Anadolu’ya ’’Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyerek, Anadolu’nun bağrına cemre gibi iniyordu.
Ama birileri bu durumu hiç beğenmiyor, geriye çağırıyordu. O ise daha da içlere doğru ilerliyor. Baktı ki olmuyor yoluna üniformasız devam etme kararı alıyordu. Bu günleri Muzaffer Kılıç şöyle anlatıyor.(3)’’
M. Kemal üzüntülü ve kederli idi Rauf Beyle bulunduğu sırada Cevat Abbas telaşlı bir şekilde koşarak içeri girdi.
—Efendim! kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa, sizi ziyarete geliyorlar!..
Dedi. M. Kemal bunu duyunca telaşlandı. Çünkü Harbiye Nezaretinden bütün görevlerinin kendinden alınıp Kazım Karabekir Paşa’ya verildiğini ve kendisinin tevkif emrini de Karabekir Paşa’ya iletildiğini biliyordu. Yumuşak bir üslupla ‘’Buyursunlar ‘’ dedi.
Kazım Paşa, odaya hışımla girip askerce bir selam vererek:
—Paşam! Bütün subay, er, erat ve birliğimle yine emrinizdeyim ve emrinizde olmaya devam edeceğim.
Deyince birden heyecanla ayağa kalkıp Kazım Paşaya sarılıp yanaklarından öptü. Artık başlatılan kurtuluş hareketi devam edebilecekti.
Erzurum’da Doğu Vilayetlerini topluyor. ’’Millî hudutlar dâhilinde vatan bir bütündür bölünmez.’’ diyor, Sivas’tan bütün Anadolu’ya ‘’Manda ve himaye kabul olunamaz‘’ diyordu. Artık bir şeyler oluyordu.
16 Mart 1920′de İstanbul işgal ediliyor, Meclis-i Mebus’an dağıtılıyor ve ileri gelenler Malta’ya sürülüyor, üyelerin bir kısmı da Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katılıyordu. Bu durum Mustafa Kemal’in elini güçlendirmiş, dış etkilerden uzak bir yerde millî bir meclisin açılmaması için artık hiçbir sebep yoktu.
Ankara’da BMM 23 Nisan 1920’de Şerif Bey’in başkanlığında toplanıyor, M. Kemal meclis başkanı seçiliyor, Milli Mücadeleyi bütün dünyaya ilan ediyordu. Demirler dövülüyor, kınalar yakılıyor, atlar eyerleniyor ve herkes Ankara’ya akın ediyordu.
M. Kemal’i meclis çalışmaları dışında meşgul eden en önemli konuların başında, dağınık haldeki Türk Ordu’sunu yeniden seferber etmek, silahlandırmak ve eğitmek meselesi geliyordu.
Kazım Karabekir Paşa Ermenilere unutamayacağı bir ders veriyor, Antep, Maraş ve Urfa destan yazıyor Ama Yunan ilerleyişini sürdürüyordu. Çanakkale’de ‘’ Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’’diyen M. Kemal ordunun başına tekrar geçiyor, her bakımdan üstün araç gereçle savaşan Yunan Ordularını Sakarya’da yenilgiye uğratırken ‘’Hattı Müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır’’ diyordu.
Büyük Taarruz sabahı M. Kemal ordu hücuma hazırlanırken “Yarabbi! Sen Türk Ordusunu muzaffer et… Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme Rabbim, Yunanlıların kazandığını gösterme bana! Onlar kazanacaksa, şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi! ” diye dua ediyordu.(4)
M. Kemal Yunanlıların herhangi bir yerde tutunup savunmaya geçmelerine ve itilaf devletlerinin müdahalesine meydan bırakmamak için düşmanın süratle ve aralıksız kovulmasını istiyor “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz dir ileri!” emrini veriyor, Altay’dan kopan bir çığ gibi ilerleyen Türk süvarileri 9 Eylülde İzmir’e giriyor şanlı bayrağımızı göndere çekiyordu.
4 yıl 5 ay 10 gün süren bu uzun ve çileli yolun sonunda 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyetini ilan ediyordu. Bu durum Göktürk Devletinden sonra Türk ismi taşıyan ikinci Türk devleti oluyordu. 19 Mayısın en can alıcı kısmı Savaştan mağlup çıkmış, silahsız, güçsüz hatta aç biilaç kalmış bir millet, yetkileri elinden alınmış, üniforması bile kalmamış bir zat tarafından tekrar örgütlenerek şahlanır ve akıl almaz fedakârlıklar sonucu tekrar istiklaline kavuşmuştur. Bununla da kalmaz çok kısa bir zaman içinde her alanda söz sahibi olan bir dünya devleti olur. Burada önemli iki husus var Atatürk büyük bir devlet adamıdır. Ama Türk milleti de büyük bir millettir. Bu iki önemli husus bir araya gelince bu günlere gelebilmemiz nasip olmuştur.(5)
Vefakâr Türk Milleti ilk istiklal savaşının komutanı Kutluk Kağan’a “İli yani devleti, vatanı kurtaran, derleyip toparlayan” anlamına gelen “İLTERİŞ KAĞAN”, son istiklal savaşının komutanı Mustafa Kemal’e de Gazi ünvanı, Mareşal rütbesi ve ATATÜRK ismiyle onurlandırmıştır.
Bağımsız bir Millet olmamızı sağlayan Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, onun silah arkadaşlarını, tüm şehitler ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyorum.
Kaynak:
1- İsmail Hakkı Küpçü II. Göktürk Devleti’nin Kuruluşu makalesi
2- Doğu PERİNÇEK Atatürk. Din ve laiklik üzerine sh.239
3- Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar. Prof. Yurdakul Yurdakul sh.70–71
4- Atatürk’ün Kur’an Kültürü. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu.sh.50
5- Emekli Albay Nejat ÖZTEMİZEL
Havza’da açtı bayrağı, topladı insanları, direnişe çağırıyor, Amasya’da bütün Anadolu’ya ’’Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyerek, Anadolu’nun bağrına cemre gibi iniyordu.
Ama birileri bu durumu hiç beğenmiyor, geriye çağırıyordu. O ise daha da içlere doğru ilerliyor. Baktı ki olmuyor yoluna üniformasız devam etme kararı alıyordu. Bu günleri Muzaffer Kılıç şöyle anlatıyor.(3)’’
M. Kemal üzüntülü ve kederli idi Rauf Beyle bulunduğu sırada Cevat Abbas telaşlı bir şekilde koşarak içeri girdi.
—Efendim! kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa, sizi ziyarete geliyorlar!..
Dedi. M. Kemal bunu duyunca telaşlandı. Çünkü Harbiye Nezaretinden bütün görevlerinin kendinden alınıp Kazım Karabekir Paşa’ya verildiğini ve kendisinin tevkif emrini de Karabekir Paşa’ya iletildiğini biliyordu. Yumuşak bir üslupla ‘’Buyursunlar ‘’ dedi.
Kazım Paşa, odaya hışımla girip askerce bir selam vererek:
—Paşam! Bütün subay, er, erat ve birliğimle yine emrinizdeyim ve emrinizde olmaya devam edeceğim.
Deyince birden heyecanla ayağa kalkıp Kazım Paşaya sarılıp yanaklarından öptü. Artık başlatılan kurtuluş hareketi devam edebilecekti.
Erzurum’da Doğu Vilayetlerini topluyor. ’’Millî hudutlar dâhilinde vatan bir bütündür bölünmez.’’ diyor, Sivas’tan bütün Anadolu’ya ‘’Manda ve himaye kabul olunamaz‘’ diyordu. Artık bir şeyler oluyordu.
16 Mart 1920′de İstanbul işgal ediliyor, Meclis-i Mebus’an dağıtılıyor ve ileri gelenler Malta’ya sürülüyor, üyelerin bir kısmı da Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katılıyordu. Bu durum Mustafa Kemal’in elini güçlendirmiş, dış etkilerden uzak bir yerde millî bir meclisin açılmaması için artık hiçbir sebep yoktu.
Ankara’da BMM 23 Nisan 1920’de Şerif Bey’in başkanlığında toplanıyor, M. Kemal meclis başkanı seçiliyor, Milli Mücadeleyi bütün dünyaya ilan ediyordu. Demirler dövülüyor, kınalar yakılıyor, atlar eyerleniyor ve herkes Ankara’ya akın ediyordu.
M. Kemal’i meclis çalışmaları dışında meşgul eden en önemli konuların başında, dağınık haldeki Türk Ordu’sunu yeniden seferber etmek, silahlandırmak ve eğitmek meselesi geliyordu.
Kazım Karabekir Paşa Ermenilere unutamayacağı bir ders veriyor, Antep, Maraş ve Urfa destan yazıyor Ama Yunan ilerleyişini sürdürüyordu. Çanakkale’de ‘’ Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’’diyen M. Kemal ordunun başına tekrar geçiyor, her bakımdan üstün araç gereçle savaşan Yunan Ordularını Sakarya’da yenilgiye uğratırken ‘’Hattı Müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır’’ diyordu.
Büyük Taarruz sabahı M. Kemal ordu hücuma hazırlanırken “Yarabbi! Sen Türk Ordusunu muzaffer et… Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme Rabbim, Yunanlıların kazandığını gösterme bana! Onlar kazanacaksa, şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi! ” diye dua ediyordu.(4)
M. Kemal Yunanlıların herhangi bir yerde tutunup savunmaya geçmelerine ve itilaf devletlerinin müdahalesine meydan bırakmamak için düşmanın süratle ve aralıksız kovulmasını istiyor “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz dir ileri!” emrini veriyor, Altay’dan kopan bir çığ gibi ilerleyen Türk süvarileri 9 Eylülde İzmir’e giriyor şanlı bayrağımızı göndere çekiyordu.
4 yıl 5 ay 10 gün süren bu uzun ve çileli yolun sonunda 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyetini ilan ediyordu. Bu durum Göktürk Devletinden sonra Türk ismi taşıyan ikinci Türk devleti oluyordu. 19 Mayısın en can alıcı kısmı Savaştan mağlup çıkmış, silahsız, güçsüz hatta aç biilaç kalmış bir millet, yetkileri elinden alınmış, üniforması bile kalmamış bir zat tarafından tekrar örgütlenerek şahlanır ve akıl almaz fedakârlıklar sonucu tekrar istiklaline kavuşmuştur. Bununla da kalmaz çok kısa bir zaman içinde her alanda söz sahibi olan bir dünya devleti olur. Burada önemli iki husus var Atatürk büyük bir devlet adamıdır. Ama Türk milleti de büyük bir millettir. Bu iki önemli husus bir araya gelince bu günlere gelebilmemiz nasip olmuştur.(5)
Vefakâr Türk Milleti ilk istiklal savaşının komutanı Kutluk Kağan’a “İli yani devleti, vatanı kurtaran, derleyip toparlayan” anlamına gelen “İLTERİŞ KAĞAN”, son istiklal savaşının komutanı Mustafa Kemal’e de Gazi ünvanı, Mareşal rütbesi ve ATATÜRK ismiyle onurlandırmıştır.
Bağımsız bir Millet olmamızı sağlayan Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, onun silah arkadaşlarını, tüm şehitler ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyorum.
Kaynak:
1- İsmail Hakkı Küpçü II. Göktürk Devleti’nin Kuruluşu makalesi
2- Doğu PERİNÇEK Atatürk. Din ve laiklik üzerine sh.239
3- Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar. Prof. Yurdakul Yurdakul sh.70–71
4- Atatürk’ün Kur’an Kültürü. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu.sh.50
5- Emekli Albay Nejat ÖZTEMİZEL
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.