Hani bir söz vardır ya “Senin esnaf olman için” “Senin adam olman için” diye başlar ve ardından “kırk fırın ekmek yemen lazım” diye biter. Bu kırk fırın ekmek bir emsal için söylenir ama yine de söylenenin çok anlamı olduğunu bizler ne yazık ki yaşayarak görüyoruz. Çarşıda bazen gezmek için bazen de hakikaten alış veriş yapmak için uğradığımız bazı dükkânda, markette öyle garip uygulamalarla karşılaşıyoruz ki akıllara durgunluk veriyor.
Geçenlerde kalabalık bir alışveriş yapacaktım esnafın benim alacağım eşyaları satan bir esnaf dükkânından bir fiyat öğrenmek için liste almak istedim. Adamın durumuna bakınca mümtaz, saçı sakalı bu işte ağarmış dört dörtlük bir esnaf gibi. “Efendim ben biraz kalabalık eşya alacağım zahmet olmaz ise bana bu alacağım malzemelerin bir fiyat listesini verebilir misiniz hem evde çocuklarımla istişare edeceğim, hem de diğer satıcılarla kıyaslayacağım” dedim. Adam bana biraz ters bakarak el kol hareketleri yapmaya başladı, sanki bir çaresizlik içerisinde gibi idi. Ben de “Efendi niye böyle el kol hareketleri yapıyorsunuz ben sizi zor durumda mı bıraktım?” deyince; adam eline aldığı müsvedde kâğıt ve kalemi masaya bıraktı yüzüme bakarak “Bu malzemelerin çeşitli kalitede olanları var hangisini yazayım” dedi? Ben “Efendi, bir üst limitini bir de alt limitini belirt her ürünün yeter, diğerini biz değerlendirelim” deyince, adamın suratının şekli ve davranış durumu değişti. Bana dönüp “bu uygulamayı yapamayız” gibi bir tavırla adeta bana kapıyı işaret etti.
Çıktım ve “böyle esnaflık olur mu” diye düşündüm. Olmazdı, hani “şeffaflık” vardı, hani “dürüstlük” vardı, hani “müşteri yok” diye acınmamız vardı. Yok yok böyle esnaflık olmaz. Müşteri terbiye kuralları dâhilinde hareket ettikçe her zaman haklıdır ve onun isteği imkanlar dâhilinde yerine getirilmek mecburiyetindedir. İslam’a da bu uygun sanırım.
Daha nelerle karşılaştık…
Şehrin hareketli bir yerine iki ay kadar önce büyükçe bir market açıldı. İlk açılan bu tür işyerleri müşteriye daha dikkatli, daha şefkatli, daha sempatik davranmalı veya çalışanlarına bunu telkin etmeli ve hatta diğer rakiplerinden az da olsa ucuz satış yapabilmeli ki müşteriyi mekânına çeksin. Bu marketin önünde teşhir edilen satışa sunulmuş olan malzemelerin üzerine büyük puntolu bir fiyat listesi asılmış… Şu marklar şu fiyata, şu markalar şu fiyata diye… Bunlardan birisinin üzerinde 47.50 lira diye fiyatı görünce işime geldi ve dışarıdan gelen müşterilere buyurun diye kibarca davet eden gence “şu malı almak istiyorum lütfen şuraya ayırıver” dedim, ayırdı çocuk. Kasiyere yaklaştım yanımda duran malı gösterip “şunun parasını alıver kızım” dedim.
Kız, karşısında sanırım liste vardı oraya dikkatlice bakıp 49.90 lira kesti. Verdiğim paranın üzerine 10 kuruş verip fişi kesti. Ben itiraz edip “kızım bunun fiyatı üzerine yazılmış 47 lira 50 kuruş siz hesabı yanlış aldınız” dedim. “Yok amca, doğru. Bana verilen fiyat listesi bu” dedi. Malı veren genci çağırdım yanıma, durumu izah ettim. Delikanlı da beni doğruladı. İdareye telefon ettiler, idare onların fiyatını doğruladı. Derken iş yine çığırından çıktı ben biraz sitemle biraz da kızgınlıkla itiraz ettim, “Bakın sizler burayı yeni açtınız, böyle sahtekârlık olmaz, bu düpedüz müşteriye kalleşliktir. Bundan sonra bu işlere biraz daha dikkat edin bunu patronlarınıza iletin” dedim. Sonra “sizin yapmanız gerekeni de söyleyeyim bu benim veya başka bu fiyatı görüp mal talep eden müşterinin isteğini yazdığınız fiyattan karşılayacaksınız sonra o kâğıdı oradan kaldırıp gerçek fiyatını yazacaksınız” dedim. Mekânın sahibi olduğunu sandığım biri ukalaca ve alaylı bir tavırla “Ne olmuş yani beyefendi bir yanlışlığı bu kadar abartmaya gerek var mı? İster al istersen alma, var git çok laf ettin” diyordu bana. Ne hale gelmişiz ya Rabbi, atalarımızda yoktu bu tavırlar…
***
Yine Konyamız’ın (çoğunu tenzih ederek aktarıyorum) pazar esnafından da bahsetmek isterim. Bir pazar günü muhacir pazarında alışveriş yapıyordum. Bir sebze meyve satan esnafın reyonu önünde durup meyveleri inceledim. Hatta önünden çok güzel düzgün ve büyükçe görünen meyvelerin şöyle yandan arka taraflarını da bir gözden geçirdim Allah var şimdi. Ön tarafın o güzelliğine ve albeniliğine rağmen ne yazık ki arka tarafı çok kötü ve ufak görünüyordu. Satıcıya kibarca “Efendi, kaç lira bu meyve?” diye sordum. “1 lira beğim” dedi… “Tamam, ama ben şöyle ön taraflarından düzenlice yerinden isterim” dedim. “Olur ağabey” derken ortağı olduğunu sandığım biri yaklaştı yanımıza… Tartma dedi öbürüne, o dinlemedi poşete dolduruyordu.
Ben hemen adama müdahale ettim, “dur beyefendi doldurma” deyince, adam şaşkınlıkla “neden” dercesine baktı. Öbürü dönüp “Arkadaş, sen de sanki tezgâhtaki malın hepsini alacakmış gibi amma da inceledin yahu, ben 100 kasa alıyorum senin kadar incelemiyorum ardını önünü bırak kalsın alma sen bu malı” dedi. “Beyefendi lütfen kibar olun; senin 200 kasa alman beni ilgilendirmiyor bana 5 kg lazım onu alacağım. Hem de aldığım malı bakarak alacağım. O senin uhdende değil. Satmayabilirsin, ben sandığın gibi enayi değilim, senin ufak büyük çürük çarık doldurduğuna para verip alıp gidecek kadar. Sen bu işi iyi biliyorsan iyisini ayır 150 kuruştan sat ufağını da 50 kuruştan sat göz kaş arasında başkalarını aldatmaya hakkın yok” dedim, ayrıldım.
Vah benim Konya esnafım. Çoklarınız daha kırk fırın ekmek yemeniz lazım hakiki olgun esnaf olmanız için.
***
Yine başka bir olay. Yeni yeni açılan karpuz sergilerinden bahsedeceğim. Adam büyük bir karton kâğıdın orta yerine büyükçe bir rakamı yazmış ve “tatlı karpuz” demiş, ufak yazılarla. Geriden görenler karpuz fiyatının 1 lira olduğunu sanarak büyükçe bir karpuzu tart” diyor, tartınca fiyatı iki misli olduğunu gören alıcı kardeşim bir lira değil mi kilosu beş kilo geldi on lira istiyorsun deyince yok amca 2 lira kilosu diyor. Kartondaki yazıyı gören vatandaş şoke oluyor. Bu da bir ayrı sahtekârlık değil mi?
Sahtekarlıkların olmadığı, sevgi ve saygının hâkim olduğu şehirlerde yaşamak duası ile…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.