Recent Comments

Köyde eski Ramazanlar

“Yıl yıldan on gün evvel gelir” diye bir tabir vardı eskilerde bu gök aylarından kaynaklanan bir durum ama ne güzel bir şey ki Allah-ı Zülcelâl Ramazan ayının yılların her ayına her gününe isabet ettirir. Yazda, kışta, baharda, güzde yani yılın her gününde bu ibadetin yapılarak değerinin daha çok bilinmesine fırsat verir.
Yılın her ayına yayılmak sureti ile idrak edilen oruç ibadeti 36 yılda bir defa tekrar aynı günlere rastlar. Benimde yaşadığım ömrüm itibari ile bu günleri yani üçüncü defa yaz oruçlarını idrak etmekteyim. İlkini daha henüz aklım yeni ererken oruç tutmadığım ama zorluklarını anam babamdan görerek yaşadığım 49-50’li yıllarda ikincisini ise daha sonraları 1980-87 yıllarında bunun tam içerisinde ve orucu tutmakla mükellef olduğum yılları da hatırlıyorum.
1950’li yıllardan hafızamda kalan zorlukları ve cefaları hiç aklımdan çıkaramıyorum.
Daha dün gibi hatırlıyorum. Şimdi bolluk ve bereketin ve her imkânın bol bol olduğu günümüzde insanlarımızın inanç zayıflığından mı yoksa hâşâ ibadeti önemsememesinden mi bilemiyorum, kimileri basit bir hastalığı bahane ediyor, kimisi işlerin ağırlığını bahane ediyor ve orucu tutmamak için çeşitli mazeretler öne sürüp tabiri caizse orucu kırıyorlar. Oysa eskiden köylerde yazın sıcağında gelen Ramazanı Şerif’te nasıl oruç tutardı, nasıl ibadet ederdi atalar.. Bakın anlatayım.
Küçüklüğümü çok iyi hatırladığımı birkaç kez yazmıştım. Sanırım 4-5 yaşlarında idim. Rahmetli anacığım gece sahura kalkardı, bizi de uyandırıp anam, babam, ninem, ablam beraberce sahurda ya erişte pilavı ya da patates ve yumurta sıkması yerdik. Anam nineme “ana çocuklara iyi bak” derdi. Ahırdan saldığı iki merkebe bir testi su yükleyip en az iki saatte zor varırlar ekin tarlasına öğlen sıcak bastırana kadar orakla ekin biçerler, öğleyin namazlarını kılıp ikindiye kadar bir ağaç gölgesinde yatarlar, ikindiden sonra biraz daha ekin biçip merkeplere sararak tekrar yaya olarak köye harmana gelirlerdi. Çoğu zaman iftar yolda olur o kurumuş tozdan pesenk bağlamış dudaklarını yol boyundaki pınarlardan su içip ıslatarak yatsı zamanı eve gelirlerdi. Daha iyice dinlenmeden yine sahur gelir yine aynı telaş başlardı. Ama hiç bir zaman bundan bîzar olmazlar Allah’a tam teslimiyet içersinde riyasız oruçlarını tutarlar, ibadetlerini yaparlardı. Nenem rahmetli akşama kadar bize ayağa kalkamadığından oturduğu yerde bir şeyler hazırlar, karnımızı doyurur ve saatlerce seccadenin üstünde bizler için, kendisi için, çalışan oğlu ve gelini için dualar ederdi.
Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerlerine olsun inşallah. Ekinler Ağustos aylarına kadar ancak
Derilir sonraları düğen sürme başlar harman savurma ile devam eder derken kasıma kadar harmanda kalınırdı. O zor yıllarda buzdolabı yok çamaşır makinesi fırın yok, yaşam zordu. Şimdi öyle mi her imkan var, bol gıda var, serinletici klimalar var, sebze bol… O zaman acı soğan kuru yavan ile karınlarını doyururlar ama asla ibadeti de aksatmazlardı.
Günümüzün bazı insanları orucu yemek için ipe un seriyor çeşitli sebepler bahaneler uyduruyor. Köyümüzde eski dönemlerden kalma birçok mağara ve kuyular vardı. işte bunların içerisine kışın bol bol yağan kardan kar basarlardı. Yazın oruç aylarında köyün ileri gelenleri o kuyulardan halka kar dağıtırdı. Onunla iftar ederdik akşam. Sarnıçlardan doldurup hazırladığımız o buz gibi mis kokan suları kullanırdık sahurda, iftarda.. Bunlar da o günün belki artılarıydı. Şimdi bakıyorum bizim Konyamız’ın bazı semtlerinde bile sanki şehirde hiç oruç yokmuş gibi her yerde lokantalar, fast footlar, kahvehaneler açık.
Hafta içersinde yaşadığım bir tatlı olayı anlatarak bağlamak isterim yazımı. Oldum olası Ramazan günlerinde iftar davetlerine pek katılmam. Sebebi ise karışık yemekler dokunduğu için ama geçen hafta Selçuklu Belediyesi’nde çalışan bir hanım kızımız Rabia Sultan Parlak bir iftar yemeği için zatımı, dostumMustafa Karaçelebi’yi ve daha birkaç gönül dostunu davet edip Ladik yakınlarında bir balık restoranında bir iftar yemeği verdi.  Arkadaşlarla beraber iftara yakın bizi Anıt’tan alan işletme sahibi Eyüp Çelik bey ile bu güzel mekâna iftara yarım saat kala vardık. Aman Allah’ım kırda böyle iftar zamanı gezmek hava almak ve mekânın geniş bahçesine Eyüp beyin damla sulama ile yetiştirdiği o taze domates ve salatalıkların dalından körpecik sebzeleri koparmak, iftarın gelmesi ile bin bir çeşit nimetin önümüze serilmesi inanın her şeye değerdi. Bu mekânda balık çeşitlerinin yanında her türlü ızgara et ve köfte tavuk şiş de vardı. Önce mercimek çorbası iftarlık sucuktan hurmaya kadar güzel çeşitlerin ardından kiremitte alabalıkta gelince her şey dört dörtlük oldu.
Canınız ummasın ama bu kadar güzel nimetin yanında nefsime gem vuramayınca ertesi gün akşama kadar bunun bir hayli cezasını da çektim. Ama sebep olanlara hazırlayanlara teşekkür ediyor, “kesenize bereket Allah davetinizi makbul kılsın” diyorum. Hayırlı Ramazanlar…
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.