Dünya…
Bilmem kaç milyon, ya da milyar yaşında. Özü ateş kazanı, yüzü cadı kazanı, üstü sonsuz feza kapısı…
Bir gıdım toprak yüzlerce yılda oluşmuş bu kızgın sarı öküzün sırtında… İnsanoğlu ne zaman ki doğa karşısında kendisini güçlü hissetmeye başlamış… Ne zaman doğayı alt edebilme hayaline kapılmışsa, bir kâbus olmuş bu hayal... Ama bu hayali kuran çok az kimse görmüş bir sonra ki günü.Sonra bir gıdım toprak daha oluşmuş bu kızgın sarı öküzün sırtında..insan yine azmış, doğa kükremiş..
Zaman akıyor, mekan akıyor.. Mekân nasıl akar demeyin. Bakın dünyanın topoğrafik sürecine.. Ama öyle elli yüz yıl geriye değil. Elli yüz bin yıl gerisinde dünya nasıl bir coğrafyaymış şimdi nasıl bir coğrafya… Elinize bir bardak su alın sonra bardağı ters çevirin. Boşalması saniye bile sürmez değil mi. Elinize yine bir bardak alın. İçinde sızma bal olsun. Onu da baş aşağı edin. Onun boşalması belki dakikaları bulabilir. Sonra yine elinize bir bardak dolusu zift alın ve onu da baş aşağı edin. Onun boşalması belki bir gün belki hafta, belki haftalar alır… Neticede akışkan olan üç madde. Üçü de bir birinden bağımsız madde ve üç ayrı akım süresi… Bir kelebek için suyun akışı nerdeyse ömründe bir anını alırken. Balın akışı ömrünün büyük bir kısmını kapsar. Ziftin akışını ise asla göremez… Zift bardaktan tamamen boşalana kadar belki kelebekten eser kalmaz bu dünyada…
Bu örneklemeyi vermemin sebebi insanoğlunun evrende ne kadar aciz olduğunu ve zamanın nasıl göreceli bir kavram olduğunu sizlerin hayalinde yeniden canlandırmaktı. Bu hayal ile yaslanın arkanıza düşünün yakın dünya tarihini. Türk tarihini, İslam tarihini, diğer tarihleri ve Türk İslam tarihini.. Kükremiş bir sel gibi coşan Türk kavminin gün geçtikçe büyüyen İslam dünyası ile tanışması.. İki güç iki inanç… Tek bir kuvvet olmuş. Kimi kavimlerin sadece ve sadece maddi çıkarlar için yaptığı barbarlıktan sıyrılmış, bir rüzgâr gibi ilden ile büyüyen bir devlet olmuş. Devlet büyümüş, İmparatorluk olmuş… Bu oluşum ve gelişim sürecinde ise geçmişte aynı rüzgârı yakalayarak büyüyen, Hıristiyan kavimler ve milletler gerileme sürecine girmiştir. Yani dünya artık yaşlı kurt ve çobanın hikâyesinde koyun sürüsü oluyordu. Birisi süreli olarak karnını doyurup neslini sürdürme çabasında diğeri ise süreli olarak sahip olduğu sürüye sahip çıkma derdinde. Buraya kadar her şey tabiat kanunu diyebiliriz. Lakin ne zaman ki kurt karnını doyurmanın dışında arzulara kapıldı gördüğü her koyunu öldürme hırsına kapıldı, o zaman, azalan koyun sayısı oranla azalmıştır kurdun hükümranlığı. Ve ne zaman ki çoban kurdun saldırısından temkini elden bıraktı vazifesini savsakladı ise, savsakladığı süre oranında sahip olduğu sürüyü kaybetti… Zaman geçti. Kurt sürüsü çoğaldı, Koyun sürüsü çoğaldı, Çoban çoğaldı. Aynı kalan şey, otlak alanı. Artık kurt ile çobanın hayatta kalma çabası yön ve sistem değiştirdi. Yeri geliyor kurt sürüyü çobandan koruyor Yeri geliyor çoban kurtlara kuzu veriyor… Peki neden?
Neden, ne olmuşda kurtla kuzu taktik değiştirmek zorunda kalmıştır…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.