LÜTFEN ERTELE MEYİN !!!
Adamın biri yol kenarına diken ekmiş. Önceleri zararsız gibi görünen bu dikenler, zamanla gelip geçenleri rahatsız etmeye başlayınca, şikâyetler çoğalmış. Fakat adam bu şikâyetleri duymamazlıktan gelmiş. Derken, ALLAH-ü Teâlâ’nın bir veli kulu gelip adama dikenleri sökmesini söylemiş.
Adam da: "Bir hayli gün var babacığım. Bugün olmazsa yarın; bir gün mutlaka o dikenleri sökeceğim" demiş. Bunun üzerine ALLAH dostu, adama şöyle demiş: "Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat bil ki günler geçtikçe o dikenler büyüyüp güçleniyor, sense güç kaybediyorsun. Dikenler gençleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyorsun..." İşte, bizlerin işi de bunun gibidir. İşlemekte ısrar ettiğimiz günahlar, o adamın dikenlerine benziyor ki 'tövbe' ipine sımsıkı sarılmadıkça, günah daha ısrarlı yerleşir hayatlarımıza...
Başında dediğimiz gibi, sanırız ki kontrolümüz altında ve sanırız ki tövbe etmek, an meselesi!.. Hep erteleriz bir şeyleri, tüm umudumuzu yarınlara bağlayarak. Ve unutarak, bu günlerin de aslında 'dün'lerin, 'yarın'ı olduğunu. Oysa Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz s.a.v. on beş asır evvel veriyor gereken cevabı: "Yarıncılar helak oldu!"
Başka söze ne hacet... Hep erteleriz bir şeyleri... Ve ne acıdır ki, fark etmeyiz asıl ertelediğimizin kendi hayatımız olduğunu! Kaç ana - baba vardır, evlatlarının dini eğitimini hep bir daha ki yaza erteleyen...
Kaç genç kız örtünme işini okul sonrasına; kaç delikanlı namaza başlamayı bir başka Cuma'ya erteleyen... Bir ilmihal, bir itikat kitabı veya Kur'an öğrenmeyi erteleyenler, ALLAH-u Teâlâ’nın rahmet kapısı olan sohbetleri bir daha ki haftaya erteleyenler...
İnsanın yüksek bir yere çıkıp haykırası geliyor: Neye güveniyorsunuz, ey insanlar! Ertelediğiniz zamanlara dek yaşama garantisini hangi merciden aldınız? ALLAH’IN -cc- 'Habibim' dediği elçisi bile bilmezken ömür sermayesini; bizlere yarına dair bunca güveni kim veriyor ki, bu rahatlıkla erteleyip durmaktayız, her yarını bir sonrakine... Güzel kardeşim bilmez misiniz ki, hayat tekrarı olmayan tek filimdir.
Ve ertelediğimiz her zaman dilimi, kendi hayatımızdan çalmaktır, görmüyor musunuz? Peki, o zaman çözüm ne? Diyeceksiniz. Çözüm, yapmanız gereken her ne ise onu 'şimdi' yapmak. Zaten o 'şimdi'dediğimiz andan başka hangi zaman var elimizde; Dün geçti, Yarın var mı? Gençliğine güvenme, Ölen hep ihtiyar mı? geçmiş gitti, gelecek ise gelip gelmeyeceği belli değil!.. Öyleyse, elimizde olan en büyük sermaye, şimdiki an... Ey nefsim! İşlemekte ısrar ettiğin ne kadar günah varsa, hepsine şimdi tövbe ediyorum. Ve tövbemin ardından aynı günaha, bin kez dönecek olsan da bilesin ki, ben de senin ardından bin kez tövbe edeceğim ama hepsini bugün yapacağım. Çünkü ben ölüm meleğini, bir saniye bile 'erteleyecek' güçte değilim.
Başında dediğimiz gibi, sanırız ki kontrolümüz altında ve sanırız ki tövbe etmek, an meselesi!.. Hep erteleriz bir şeyleri, tüm umudumuzu yarınlara bağlayarak. Ve unutarak, bu günlerin de aslında 'dün'lerin, 'yarın'ı olduğunu. Oysa Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz s.a.v. on beş asır evvel veriyor gereken cevabı: "Yarıncılar helak oldu!"
Başka söze ne hacet... Hep erteleriz bir şeyleri... Ve ne acıdır ki, fark etmeyiz asıl ertelediğimizin kendi hayatımız olduğunu! Kaç ana - baba vardır, evlatlarının dini eğitimini hep bir daha ki yaza erteleyen...
Kaç genç kız örtünme işini okul sonrasına; kaç delikanlı namaza başlamayı bir başka Cuma'ya erteleyen... Bir ilmihal, bir itikat kitabı veya Kur'an öğrenmeyi erteleyenler, ALLAH-u Teâlâ’nın rahmet kapısı olan sohbetleri bir daha ki haftaya erteleyenler...
İnsanın yüksek bir yere çıkıp haykırası geliyor: Neye güveniyorsunuz, ey insanlar! Ertelediğiniz zamanlara dek yaşama garantisini hangi merciden aldınız? ALLAH’IN -cc- 'Habibim' dediği elçisi bile bilmezken ömür sermayesini; bizlere yarına dair bunca güveni kim veriyor ki, bu rahatlıkla erteleyip durmaktayız, her yarını bir sonrakine... Güzel kardeşim bilmez misiniz ki, hayat tekrarı olmayan tek filimdir.
Ve ertelediğimiz her zaman dilimi, kendi hayatımızdan çalmaktır, görmüyor musunuz? Peki, o zaman çözüm ne? Diyeceksiniz. Çözüm, yapmanız gereken her ne ise onu 'şimdi' yapmak. Zaten o 'şimdi'dediğimiz andan başka hangi zaman var elimizde; Dün geçti, Yarın var mı? Gençliğine güvenme, Ölen hep ihtiyar mı? geçmiş gitti, gelecek ise gelip gelmeyeceği belli değil!.. Öyleyse, elimizde olan en büyük sermaye, şimdiki an... Ey nefsim! İşlemekte ısrar ettiğin ne kadar günah varsa, hepsine şimdi tövbe ediyorum. Ve tövbemin ardından aynı günaha, bin kez dönecek olsan da bilesin ki, ben de senin ardından bin kez tövbe edeceğim ama hepsini bugün yapacağım. Çünkü ben ölüm meleğini, bir saniye bile 'erteleyecek' güçte değilim.
Sen de biliyorsun ki, hayat yapman ve yapmaman gereken pek çok şeyle dolu. Öyleyse illa bir şeyleri ertelemek istiyorsan, nefsinin arzularını ertele, dünyaya olan taleplerini ertele!... "Ölüm, mümin için nimet; kafir içinse felakettir" sözü, bu yüzden söylenmiştir. Kâfirin hazırlığı yoktur. Oysa mümin, tüm yapması gerekenleri zamanında yapmış ve Rahman'ın emanetçisi geldiğinde 'biraz daha zaman' deme lüksü bulunmadığını unutmamıştır. Durum böyleyken ey nefsim: Eğer muradın ebedi kurtuluşa ermekse, Peygamber efendimiz s.a.v ‘ e uy ve helak olanlardan olma!.. Şeytanın seni yolundan alıkoymak için telkin ettiği her ne varsa ertele! Ama hayrı; ama güzelliği; ama Resulün ahlakı ile ahlaklanmayı, Rahman'a tabi olana tabi olmayı ve ille de kök salmış günahlarına tövbe etmeyi, sakın erteleyeyim deme!.. Ve sen mümin kardeşim! Bilesin ki, Hakka tabi olma yolunda, nefsinin en ciddi hastalıklarından birisidir erteleme ve sen sen ol, bu hastalıkla mücadeleyi asla yarına erteleme!
Selam ve dua ile Allah ‘ a emanet olunuz.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.