Recent Comments

Meram Tıp'ta hastaya reva görülen

Yazarsın yazdığına kızarlar… Yazmazsın hasta insanlara zulümde, eziyette ısrar ederler.
Biz yazarlar inanın bunca zulüm karşısında acze düşüyoruz. Oysa bizler bu halkın gözü kulağı isek yaşanan yanlışları ilgili yerlere aktarmak güzellikleri de alkışlayıp onları da kamuoyu ile paylaşmak derdindeyiz.
Bizim dilimizde kullanılan bir söz vardır, “aptala beylik vermişler de önce babasını kesmiş” diye… Geçenlerde fakir, kimsesiz, kocası ayaklarından sakat, yürüme güçlüğü çeken; hanımı ise kanser hastalığının pençesinde yatalak denecek derecede yürümekten aciz SÜ Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde kemoterapi gören bir hasta kadını sadece Allahın rızasını kazanmak için evinden aldım götürdüm. Onkolojinin araç giriş kapısına vardım. Görevliye durumu izah ettim, “buradan değil, az ilerden gireceksiniz” dedi. “buradan almak yasak” diye de uyardı. Oysa başka araçlar girip çıkıyordu. Sıkıntı yapmadık, dediği yere yöneldik, hastaneyi baştanbaşa dolandık, hiçbir yerden almıyorlar… “Oraya buralardan geçit yok abi” dedi bir görevli, “ben o arkadaşı uyarayım sizi alsın” diye ekledi aynı yere tekrar geldik.
Adama gene “başka giriş yokmuş yavrum neden böyle eziyet ediyorsunuz bu hasta yatalak bırakıp çıkacağım” dedim “olmaz kardeşim ben sana ta o kapıları dolan mı dedim. İşte gireceğin yer şuracık” diye dış yol üzerindeki yakın bir yeri işaret etti.
Ben “oradan araç girişi yok ama” dedim “tabi yok oraya yanaşacaksın içerden sedye veya tekerlekli sandalye getireceksin hastanı içeri taşıyacaksın” dedi. “İyi de bu hastanın boğazı delik, yara açık sağ böğrü delik oradan besleniyor, buralar ise hiç hijyenik değil” dedim. Herif demesin mi “o ne demek ben bilmem, oradan gireceksiniz bey efendi” diye bizi geri çıkardı kapıdan.
Bunca ağaların paşaların idarecilerin araçlarının biz yalvarırken yanı başımızdan vızır vızır girip çıktığı hatta akşamlara kadar park ettiği sağlık yuvasında hasta taşıyan bir özel aracın 5 dakika girip hasta bırakıp veya hasta alıp çıkmasını engellemek kimin elinde kimin emrinde anlayana aşk olsun…
Sonunda kimliğimi açıkladım, “Sizin bir idareciniz yok mu kardeşim, ben gazeteciyim, bu ise hem hastalar için hem vatandaşlar için iyi bir şey değil” dedim. Ukelalık edip “Benim amirim İ. Ş. (İsmini ben kodladım) onu bul söyle” dedi. Söylediği ismi de bir iki sordum, bilen yok.
Onun dediği oldu hastayı tekerlekli sandalyeye anayol ortasında bindirdik, gönderdik içeri… Sakat beyi ile, tekrar kemoterapi sırasında lazım olacak olan şahsi eşyalarını da başka bir tekerlekli sandalyeye koyup içeri gönderdik.
Düşünün burası Tıp Fakültesi ve her şey taşeron firma çalışanı bir güvenlik görevlisinin iki dudağı arasında. Oysa bu insanlara ne kadar katı emir verilse de o insanın gelen hastanın durumunu göz önüne alıp biraz da kendi inisiyatifini kullanması gerekmez mi?
Oysa daha on beş gün öncede aynı hastayı aynı hastaneden tedavi sonu almak için gittiğimde aynı kapıda başka bir görevli var idi. O “abi beni zor durumda bırakma hastanı al ve çabuk çık” demişti. Ben de onu hiç sıkıntıya sokmadan, hastayı da incitmeden alıp çıkmıştım. Demek ki bu işlerin bir idaresi de vardı.
İşte “aptala beylik verirsen” sözü bu durum için geçerli.
Ben bu konularda asla ısmarlama yazmam veya başkasının anlatımı ile yazı yazmamaya dikkat ederim. Ancak bizzat kendi yaşadığım bu ayıplı olaylara da duyarsız kalamam.
İşte bir tane daha “Burası Türkiye” hikayesi… Hem de en donanımlı Meram Tıp Fakültesi Hastanesi… İnsan sağlığına daha kapıda iken dikkat edilmeli değil mi?
Kimsenin ekmeği ile oynanmaz, amacım intikam almak da değil. Ancak hastalara yapılan bu kadar eza cefayı sorgulayacak bir mercii aramak da bundan sonra benzer sorunlar yaşanmaması için elzem, diye düşünüyorum.
Hayatta tutunacak dalı kalmamış, hayattan tamamen ümidini kesmiş insanlara bilhassa Türkiye gibi köklü sağlık teşkilatlarına sahip koca bir ülkede bu tür muameleler göz yummak olmaz. Lütfen bunu bir soruşturun sayın rektör, sayın dekan, sayın müdür
Dünyada isminden söz ettiren saygın bir üniversitenin Tıp Fakültesinin kariyerine yakışmıyor böyle manzaralar… Orası Kuzey Irak’ta bir çöl hastanesi değil ki…
Benim canım manevi kızım Sevil, bir yazımın altına atmıştı bu yazıyı “konuş konuş boşuna” diye. İşte tam bu yazımın altına cuk oturdu. Teşekkürler Sevil’e…
(Söylüyorum, söylüyorum ama bir faydası olmuyor) anlamında bir deyim.
Kellim kellim layenfa
Yaz yaz boşuna
Konuş konuş boşuna
Tatlı söz gider, herkesin hoşuna
Adını yazarlar mezar taşına.
Gelirken getirmedin
Giderken de götürme
Beş metre kefen o da nasipse
Kellim kellim layenfa
Yolma saçını, başını
Vurma başını taşlara
Yaşarken gelir her dert başlara
Gözünden akıttığın yaşlara
Bir silen olur da sanma layenfa
Okunurken salan, minarede
Geride bıraktıkların biçare
Bu gidişin sonu yoktur, layenfa
Son nefesinde dökülen helallik
Dünyada yaşadığın haramlık
Mazlumu hor gördüysen
Orada bulur seni marazlık
Gideceğin yer çok karanlık
Kellim kellim layenfa
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.