Ankara’da 2008 Aralık ayı başlarıydı. O gün öğlenden sonra Ankaray Alış-Veriş İş Merkezinden çıkmıştık. Başımızı kaldırıp da karşımıza, ilerlere baktığımızda Altındağ ilçesinin tepeye bakan yamaçlarındaki
gecekondulardan yükselen duman bulutları Altındağ’ın tepesine çökmüş gibiydi. Hava soğuk, günler kısa olduğundan akşam kararmadan sobalar yanmış, havada sis ve bulut olmamasına rağmen Altındağ, yinede yoğun bir duman bulutuyla kaplanmış görünüyordu. Bu yoğun duman bulutunun sanki üzerimize doğru ilerlediğini hissediyorduk.
İşte o zaman bir çevre dostu olarak halka bedavadan dağıtılan kalitesiz ve ucuza mal edilen katı yakıt maddesi kömürün doğaya karşı olan hava kirliliğindeki olumsuz çirkin yüzünü üzülerek ve de hırslanarak görmüştük.
Küresel ısınma ve bunun sonucunda iklimdeki değişiklik, dünyamızda ve ülkemizde çok ciddi olumsuzluklara neden olmaktaydı.
2008-2012 yılları arasında sera gazı emisyonlarını sınırlandırmayı hedefleyen ve ülkelere Birleşmiş Milletler iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi kapsamındaki sınırlandırmaya göre yükümlülükler getiren KYOTO protokolünü ülke olarak imzalamak hedefimiz olmuştu. Böylece uluslar arası zeminde sözleşme ve protokolle ilgili çalışmalara katılma şansımızın olacağı gibi, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı oluşturulan milletler arası fondan ülkemizin yararlanma imkanı da olacaktı. Ayrıca sözleşme ve protokol altında oluşturulan tüm çalışma gruplarına katılabilecek ve 2012 sonrasında oluşacak yeni anlaşmalarda daha etkin söz sahibi olacaktık.
Ayrıca da AB müzakerelerinde daha hızlı gelişmeler sağlanacaktı.
Neticede protokolün bu avantajları hükümetimizce de benimsenerek dikkate alınmış olacak ki, KYOTO protokolüne, ülke olarak taraf olup imzalamış bulunuyoruz.
Diğer yandan ise protokole göre sera gazı emisyonlarını sınırlandırmayı hedefleyen, tedbir öneren maddelerden önem arz eden katı yakıtların kısıtlanmasını dahi dikkate almıyorduk. Daha az emisyon yayan yakıtların ve yakma sistemlerinin kullanılmasına özen gösterilmesini öneren protokolün önemli maddelerinden birini ilk etapta göz ardı ederek dikkate almıyor ve ihlal ediyorduk.
Şöyle ki kalitesiz ve ucuza mal edilen kullanılması hava kirliliğine neden olan katı yakıt maddelerinden kömürü ücretsiz olarak vatandaşın kullanımına sunuyorduk. Böylece vatandaşı da bilinçsizce hava kirliliğine teşvik ediyorduk.
Atmosfere insan kaynaklı karbondioksit (CO2) gazının salınması adeta teşvik edilmiş oluyor, kış mevsimi boyunca sürdürülen bu duyarsızlık aklımıza bu ne perhiz bu lahana turşusu atasözünü getiriyordu.
Kalitesiz, düşük maliyetli vatandaşa beleş olarak dağıtılan kömürün büyükşehirde oluşturduğu hava kirliliğinden uzak olmak ve de kış boyu zamlı doğalgaz faturası ödemekten kurtulmak amacıyla kurban bayramı arifesinde Ankara’dan ayrıldık. Hedefimde orta Torosların kar manzaralı Bozkır, Seydişehir, Beyşehir, Hadim gibi ilçeleri vardı. Bozkır’ın Yolören (Fart) Köyünde kuzine de odun ateşinde soğan patates pişirecektik. Torosların bedenen ve ruhen insanı dinlendiren sağlığını olumlu etkileyen havasını tenefüs etmeyi bir ayrıcalık olarak görüyordum. Kış mevsiminin doğaya bu yıl bahşettiği yağışlar ve kar’ın görüntüsünü ise Toroslar da yaşamanın, seyretmenin zekine varmak istiyordum.
Ocak ayının ilk haftasında Bozkır ve çevresinde gök gürültülü, şimşekli, yıldırımlı doğa afeti yaşandı. Rüzgardan, kardan ağaçlar yarıldı, elektrik direkleri büküldü. Köyden çıkılamadı. Geceleri mum ışığında, telefon haberleşmesinden mahrum maceralı günler geçirdik. Her nimetin bir külfeti (zahmeti) olacaktır. Köyün güzellikleri kadar mahrumiyetlerini de benimsememiz gerektiğine inanırım.
Bilahare bir dostumuzun daveti üzerine şubat ayının ortalarında Mudanya’ya geçtik. Buradan günü birlik Zeytinbağı, Gölyazı Köyü (Apolyont Gölü)’ne ve o günlerde kar kalınlığının iki metreyi geçtiği Uludağ gezilerine çıktık.
O günlerin ardından İnegöl’den Oylat Kaplıcaları yönünden Domaniç yaylalarının doyumsuz kar manzaralı yollarından çini diyarı Kütahya’ya, kaymağı ve şimdilerde sucuk döneri ile ünlenmiş Afyon’a yol aldık. Mola verip dinlenmek üzere bir-iki günlüğüne Afyon Gazlı Göl kaplıcalarında bu kış günlerinde sıcak ve şifalı kaplıca sularının bedenimizi rahatlatan güzelliklerine tanık olduk. Sonra tekrar Toroslardaki mekanımıza Sultan dağı, Akşehir üzerinden devam ettik. Bu arada yaz mevsiminde bir türlü göremediğim kaybolduğunu sandığım Nasrettin Hocanın Akşehir Gölü maya tutmuştu. Kar ve yağmur sularıyla büyümüşte, büyümüştü. Yamaçlarındaki dağlar, karlarla kaplıydı. Bu manzara karşısında doğa dostu olarak çok sevindik. Akşehir’den 1600 metre rakımlı Yellibel üzerinden Beyşehir’e yol alırken Yellibel’in karlı manzarası ile adeta büyülendik. Sırtlardan karları yararak akan şelale görüntüsündeki berrak dereciklerin manzarasına bakmaya doyulmuyordu. Şarkikarağaç’tan sonra yoğun kar yağışı altında Beyşehir’e vardık.
Şubat ayının son günleri ve Martın ilk günü olmak üzere Beyşehir, Huğlu, Cevizli’den başlayarak Akseki’ye dönmeden Alacabel üzerinden Seydişehir’e bir-iki kez çok zevkli kar manzaralı geziler yaptık. Buralarda kar kalınlığının yer yer iki metreyi geçtiğini gördük.
Alacabel 1825 metre rakımdan Seydişehir’e doğru sanki karlarla kaplı bir tünelin içinden gidiyormuşçasına hissine kapılıyorduk. Yolun her iki tarafındaki karlar karayolları ekiplerince son model kar makinalarıyla bıçakla kesilmişçesine dimdik düz bir duvar gibi duruyordu. Direksiyon başında karlı duvardan sağımızı solumuzu değil ancak önümüzü ve karşımızı görebiliyorduk.
Seydişehir’de Kuğulu parkının havuz ve göletinin taşkın kar ve yağmur sularının etkisiyle dolmasını ve kazların bağrışmalarını keyifle seyrettik.
Bilahare Bozkır’a, Fart’a döndük. Mahalli seçim ortamının hararetli atmosferi içinde ilçeye politikacı akını başlamıştı. Partilerin Belediye başkan adaylarının konvoyları, seçim büroları açılışı söylevlerindeki renklilik, ilçeyi Bayram havasına sokmuştu. Ben ise havaların güzelliğini köyde ve kırsalda yürüyüşlerle geçirmeyi zaman zaman da Hadim Dedemli’de yaylalardan düdenler aracılıyla gelen kar sularının beslediği alabalığın mangal kömüründeki lezzetini tercih ettim. Daha canlı ve güzel olacağını tahmin ettiğim bu seneki Nisan ve Mayıs aylarının bahar güzelliğini yine Toroslarda geçirmeyi şimdiden hayal etmeye başlamıştım bile.
Kaynak: Çevre ve İnsan Sayı: 73-2008-2
Ankaralı Ali ERZİNCAN
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.