12 Eylül öncesinde her türlü kötülüğü, solculara göre CIA ve onun yerli işbirlikçisi konumunda olan sağcılar yapardı. Sağcılara göre de KGB’ye bağlı olarak çalışan sosyalist ve komünistler bütün cinayetlerden sorumluydu. Solcu öldürülmüşse bunu mutlaka sağcı birileri yapmış olurdu. Bir sağcı öldürülmüşse de kesinlikle bunun müsebbibi solculardı.
Günümüzde artık bu argümanların inandırıcılığı kalmadı. Şimdilerde her türlü kötülüğü devlet adına, devletin içinde örgütlenmiş, kendi çıkarı için devletteki yetkisini kullanan “derin devlet” denilen bir çeteye yüklemek gelenek oldu: Bir cinayet ya da saldırı meydana geldiğinde bu her şeyden önce “derin devlet” le ilişkilendirilmektedir. Sonra etnisitesine, mezhebine, mesleğine, ideolojisine ve meşgul olduğu alana göre mantıklı bir senaryo ile işlem tamamlanmaktadır. Ardından konuya esrarengizlik katmak için bir miktar istihbarat ilişkisi, mafya özentiliği veya emekli özel harekâtçı ilave edilerek analiz sona erdirilmektedir. Böylece olgular cevabı olmayan sorular ya da kanıtlanamayacak iddialar arasında içinden çıkılmaz bir duruma sokulmaktadır. Olgular için bu tür senaryo yazanlar da ileri seviyede strateji uzmanı olarak itibar görmektedir.
Bir takım strateji uzmanları bu bağlamda işi o kadar ileri götürdüler ki, bir minibüsün içinde oniki köylüyü katledenleri “Derin PKK katletti” diye ilan ettiler. Öyle ya devletin derini olur da PKK’nın derini olmaz mı?
Dünyada ve Türkiye’de meydana gelen doğal afetleri bile bir takım zatlar, Amerikan derin devletinin işi olarak ifade etmişlerdir. Türkiye’de 1999’da yaşanan Gölcük depremini Amerika’nın nükleer bir provokasyonu olduğunu ciddi ciddi tartışanlar çıkmıştır.
Türkiye’de olayları; ilişkili olduğu ortam, kanıt, veri, somut, fiziki ve görünen bağlantılarıyla değil de korkutucu, sihirli, ürkütücü ve soyut kavramlarla açıklamak birilerinin mesleği haline geldi. Birileri devletin, teröristin, siyasetin derini olan bitenden sorumlu tutarak işin içinden sıyrılmaktadır. Uçak kazasında ölen akademisyenler için akla gelmedik “derin proje” tasarıları gündeme taşınmıştır. Ankara’da öldürülen ya da intihar eden mühendis olayları da esrarengiz projelere bağlanmıştır. Trafik kazalarından kan davası cinayetlerine; töre katliamlarından karı koca kavgalarına; gasp ve soygunlardan intiharlara kadar her olgunun temelinde derin bir ilişki aramak moda oldu. İlişkiler bu kadar çok derinleşince de gerçekler uçup gitmektedir.
Sanki bu ülkede hiçbir normal ya da doğal olay yoktur. Ülkede meydana gelen her şey bir kurgu, tasarı ve proje olarak görülmektedir. Türkiye’de derin devletle ilişkilendirilmeyen hiçbir psikososyal olay kalmamıştır. Aile planlamasından kan davasına kadar akla gelen her sosyal olgu, onca akıl tarafından derin bir proje olarak sunulabilmektedir.
Kazaları tasarımlara; ölümleri projeye; doğumları kurguya bağlayanlar, olanı biteni anlaşılmaz hale getirmektedir. Sıradan bir olguyu dahi derinliklerle açıklamak yaşanan somut vakaları içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Böylece dibine inilmez, katına çıkılmaz, hikmetinden sual edilemez bir “derin devlet” her türlü kötülüğün anası olup çıkmaktadır.
Milletvekili sıralamasına giremeyenler bile bunu “derin devlet”in mesajı olarak sunmaktadır.
Şu hale bakın Neşe Düzel’le yaptığı bir söyleşide eski İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Elkatmış şunları söylüyor: “İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda biz 15 AKP milletvekiliydik. Ben dahil oniki milletvekili bu dönem Meclis dışında kaldık, aday yapılmadık. Biz doğru bildiğimizi her yerde söyledik ve söylemeye devam ediyoruz. Bundan memnun olunmadı ki, biz saf dışı kaldık. Bu da bir mesaj her halde”.
Derin ilişkiler, organize çeteler ya da çeşitli suç örgütleri elbette vardır. Onların bir takım operasyonları da söz konusudur. Ancak her olayı derin devlete, çeteye bağlayanlar gerçeklere ihanet edenlerdir. Onların bu saplantıları ya da saptırmaları sözüm ona peşinde oldukları gerçeklerin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engellerdir.
Türkiye medyasında komplo teorisi uzmanlığıyla desteklenmiş bir Derin Devlet Bilimi mesleği oluşmuştur. Derin Devlet bilimcileri körler ülkesindeki tek gözlü adama benzemektedir. Bilindiği gibi “Körler ülkesinde tek gözlü adam kraldır”.
Günümüzde artık bu argümanların inandırıcılığı kalmadı. Şimdilerde her türlü kötülüğü devlet adına, devletin içinde örgütlenmiş, kendi çıkarı için devletteki yetkisini kullanan “derin devlet” denilen bir çeteye yüklemek gelenek oldu: Bir cinayet ya da saldırı meydana geldiğinde bu her şeyden önce “derin devlet” le ilişkilendirilmektedir. Sonra etnisitesine, mezhebine, mesleğine, ideolojisine ve meşgul olduğu alana göre mantıklı bir senaryo ile işlem tamamlanmaktadır. Ardından konuya esrarengizlik katmak için bir miktar istihbarat ilişkisi, mafya özentiliği veya emekli özel harekâtçı ilave edilerek analiz sona erdirilmektedir. Böylece olgular cevabı olmayan sorular ya da kanıtlanamayacak iddialar arasında içinden çıkılmaz bir duruma sokulmaktadır. Olgular için bu tür senaryo yazanlar da ileri seviyede strateji uzmanı olarak itibar görmektedir.
Bir takım strateji uzmanları bu bağlamda işi o kadar ileri götürdüler ki, bir minibüsün içinde oniki köylüyü katledenleri “Derin PKK katletti” diye ilan ettiler. Öyle ya devletin derini olur da PKK’nın derini olmaz mı?
Dünyada ve Türkiye’de meydana gelen doğal afetleri bile bir takım zatlar, Amerikan derin devletinin işi olarak ifade etmişlerdir. Türkiye’de 1999’da yaşanan Gölcük depremini Amerika’nın nükleer bir provokasyonu olduğunu ciddi ciddi tartışanlar çıkmıştır.
Türkiye’de olayları; ilişkili olduğu ortam, kanıt, veri, somut, fiziki ve görünen bağlantılarıyla değil de korkutucu, sihirli, ürkütücü ve soyut kavramlarla açıklamak birilerinin mesleği haline geldi. Birileri devletin, teröristin, siyasetin derini olan bitenden sorumlu tutarak işin içinden sıyrılmaktadır. Uçak kazasında ölen akademisyenler için akla gelmedik “derin proje” tasarıları gündeme taşınmıştır. Ankara’da öldürülen ya da intihar eden mühendis olayları da esrarengiz projelere bağlanmıştır. Trafik kazalarından kan davası cinayetlerine; töre katliamlarından karı koca kavgalarına; gasp ve soygunlardan intiharlara kadar her olgunun temelinde derin bir ilişki aramak moda oldu. İlişkiler bu kadar çok derinleşince de gerçekler uçup gitmektedir.
Sanki bu ülkede hiçbir normal ya da doğal olay yoktur. Ülkede meydana gelen her şey bir kurgu, tasarı ve proje olarak görülmektedir. Türkiye’de derin devletle ilişkilendirilmeyen hiçbir psikososyal olay kalmamıştır. Aile planlamasından kan davasına kadar akla gelen her sosyal olgu, onca akıl tarafından derin bir proje olarak sunulabilmektedir.
Kazaları tasarımlara; ölümleri projeye; doğumları kurguya bağlayanlar, olanı biteni anlaşılmaz hale getirmektedir. Sıradan bir olguyu dahi derinliklerle açıklamak yaşanan somut vakaları içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Böylece dibine inilmez, katına çıkılmaz, hikmetinden sual edilemez bir “derin devlet” her türlü kötülüğün anası olup çıkmaktadır.
Milletvekili sıralamasına giremeyenler bile bunu “derin devlet”in mesajı olarak sunmaktadır.
Şu hale bakın Neşe Düzel’le yaptığı bir söyleşide eski İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Elkatmış şunları söylüyor: “İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda biz 15 AKP milletvekiliydik. Ben dahil oniki milletvekili bu dönem Meclis dışında kaldık, aday yapılmadık. Biz doğru bildiğimizi her yerde söyledik ve söylemeye devam ediyoruz. Bundan memnun olunmadı ki, biz saf dışı kaldık. Bu da bir mesaj her halde”.
Derin ilişkiler, organize çeteler ya da çeşitli suç örgütleri elbette vardır. Onların bir takım operasyonları da söz konusudur. Ancak her olayı derin devlete, çeteye bağlayanlar gerçeklere ihanet edenlerdir. Onların bu saplantıları ya da saptırmaları sözüm ona peşinde oldukları gerçeklerin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engellerdir.
Türkiye medyasında komplo teorisi uzmanlığıyla desteklenmiş bir Derin Devlet Bilimi mesleği oluşmuştur. Derin Devlet bilimcileri körler ülkesindeki tek gözlü adama benzemektedir. Bilindiği gibi “Körler ülkesinde tek gözlü adam kraldır”.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.