Recent Comments

Peygamber efendimiz'i anlamak

İnneddine indallahil İslam (Allah atkında yegane din İslam’dır) (dünyada hak ve son din İslam dinidir) ayetinin vahyettiği yüce dinimizin son ve en muazzam din olduğunu beyan eden rabbimiz, “Vema erselnake illa rahmetenlil alemin. (Habibim seni Alemlere rahmet olarak gönderdim) diyerek ayeti kerime ile mesajı net olarak vermiştir. Peygamber Efendimiz’in rahmetinin herkese olması nasıldır?Ayeti kerimede ne deniliyor (Vema erselnake illa rahmeten lilalemin) "Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik." Madem ki, bütün alemlere rahmet idi, neden kafirlere de bu rahmet olmasın. Eğer, böyle olmamış olsaydı (Vema erselnake illa rahmetenlil müslimin) veya (Lil mü'minin) demesi lazım gelirdi. Nasıl güneş umuma şamil ise, ısısını, ışığını hiç bir şeyden esirgemiyorsa, Resulullah Efendimizin rahmeti de bütün alemleredir. Mü'mine, kafire, yere, toprağa, bitkiye ve bütün alemlere. Bu rahmet, Cenabı Hakk'ın sıfatlarıyladır. Allah'ın sıfatlarından faydalanmayan hiç bir canlı yoktur. Bu sıfatların başında, hayat sıfatı gelir. Hayatını hiç bir şeyden esirgiyor mu? Bu hayvandır, bu bitkidir, bu kâfirdir, bu Mü'mindir diye ayırmıyor, aynı hayat hepsinde var. İlim, duyma, görme her canlıda var. İşte, dünyada böyle, bütün canlılara rahmet ettiği gibi, ahirette de bütün canlılara, bütün alemlere rahmet edecektir. Ahirette de bütün insanlara ve canlılara rahmet ettiğine göre cehennemliklerinde cehennemden kurtulmaları lazım gelmez mi? Dünyada iken Resulullah Efendimiz, bütün alemlere rahmet etmişti. Bu durumda, kafirler, neden kötü olarak kaldılar? Onlar neden bu rahmete mazhar olmadılar? Aslında onlar bu rahmete mazhar oldular ama, onların mazhar oldukları rahmet onları kafirlikten kurtarmak için değil,dünyalarının mamur olması içindir ve Hazreti Muhammedin Rahmeti,bereketi iledir.
Ne mutlu bizlere ki bu güzel dinin mensupları olarak dünyaya gelmişiz ve o alemlere rahmet olarak gönderilen peygambere ümmet olmuşuz. Bu büyük bir lütuftur, rabbimizden biz kullarına. O insanlığın bir bataklık bir çöküş içerisinde olduğu azgının alızı zayıfı ezdiği insanların put perestliğe yöneldiği yüce Allah’ı bırakıp her şeyi kendi elleri ile yaptıkları putlardan beklediği bir karanlık dönemde bir yetim olan Resul-i Zişan efendimizi peygamberlikle müjdeleyen ve ona bu insanları karanlıktan aydınlığa çıkarma gibi zor bir görevi tevdi eden Allah’ü Zülcelal, ümmi olan, okuma yazma dahi bilmeyen efendimizi kendi ilminden ilimlendirip gönderdiği vahyi ona öğreten, ezberletendir. İşte bunun şuuru ile şuurlanıp Resululllah’ı bu minvalde düşünüp onu anlayabilmek, ona ümmet olabilmek büyük bir şereftir. İşte bu anlamda ülkemizin çok çeşitli il ilçe hatta köylerinde düzenlenen Kutlu Doğum Haftası’nda bu etkinliklere katılmak onu anlatanları dinlemek onun yaşamını kendimize örnek almak, bize, neslimize, gençliğimize dünyevi-uhrevi çok şeyler kazandıracaktır. Resuli Zişan efendimiz, bu güzel dini yayıp bugünlere gelmesine vesile olurken çok büyük meşekkatler çok çileler çekmiş, ölümle tehdit edilmiş ama o bunların hiç birinden yılmamış ona vaat edilen dünyalıklara hiç itibar etmemiş, doğruluktan hiç ayrılmamış, hiçbir kimseye gerek zenginliğinden gerekse unvanından dolayı taviz vermemiş, hatta bir hırsızlık olayına karışan bir nüfuzlu kadın için istenilen imtiyaz karşısında “bu suçu kızım Fatıma işlese dahi ona da Allahın kanununu uygulardım” demiştir.
İlk inananlardan Hz Hatice validemiz onun yaşadığı bütün vahy olaylarında ve onun risalet tacını giyinmesinde çok yardımcı olmuş ve onun peygamber olacağına onunla beraber inanmıştır ve ona hizmette hiç kusur etmemiştir, Allah rahmet eylesin.
Son günlerde sünnetine ve onun yaptıklarına kısıtlama getirmek isteyen bedbahtları duyup okuyoruz, bunlar çok büyük yanlışlardır. Onun yaşamı ve sünnetleri Kuran’dan kesitlerdir. Bizim en büyük alimlerimiz bile Kuran’ı onun anladığı şekilde anlamaya muktedir değillerdir.
Kısa süre önce gitmiş olduğum umre yolculuğum da kutsal topraklarda ona ayet ayet kuranın indirildiğiNur dağındaki Hıra mağarasında Hicret emri geldiğinde çıktığı Sevr mağarasında huşuya daldığımda onca zorluğa, onca meşakkate rağmen bugünün insanlarının çıkmakta güçlük çektiği o dağa çıkıp bir mağarada inzivaya çekilip Rabbi ile baş başa kalıp o günün yoldan sapmış insanlarını hidayete çağırmak ve bugünün geleceğine hatta mahşere kadar dünyayı aydınlatacak ışık yaymaya çalışmak tabiî ki bir “rahmetenlil alemin”e has olabilirdi.
Daha orada neler vardı, neler insanı düşünceler sevk ediyordu. Bunları kaleme almak kâğıtlara dökmek o kadar kolay değil ama bazı etkilendiğimiz olaylar Kabe i muazzamanın Kabe olma vahyinin Medine’deKıbleteyn mescidinde Resulullah’a bir ikindi namazının ikinci rekatinde bildirilip o zaman Mescidi Aksa’ya dönerek kılarken “fevelli vecheke şedral mescidil haram” ayetini Cibril ile gönderip üzüntülü olan habibinden yönünü Kabe’ye çevirmesini isteyerek, kalan iki rekatini de Mekke i Mükerreme’deki Mescidi Haram’a yani Kabe’ye yönelmesi insanların huşu ile vecd ile düşünmesi gereken olaylardır.
Medinei Münevvere’ye hicreti esnasında Kubalı’ların günlerce evlerinin damlarında gece gündüz bekledikleri peygamberimizi, bir gece vaktinde “geliyor” diyerek karşılayıp “nerden bildiniz karanlıkta geldiğini nasıl gördünüz” diye soranlara “baksana ışık saçıyor her tarafa nur saçıyor” diye cevaplamışlardır.
Bu nurun bugün de halen dünyayı aydınlatmakta olduğunun bilincinde ve şuuru içersinde olmalı değil miyiz?
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.