Engelliler Haftası kutlanıyor, engellileri koruması gereken kurumların bu engellilerden haberleri var mı dertlerini biliyorlar mı? Haberiniz mi yok, işte haber veriyorum. “Dicle kenarında bir kurt bir koyunu yese Allah onu benden sorar” diyen Ömer gibi idareciler nerde?
“Böyle biri mi var” der gibisiniz? “Evet” var. Son çırpınışı boşa gitmiş, hem kendi çaresiz hem eşi. Çaresiz umutları tükenmiş ama durum ev reisi şahsın pek de umurunda değil. Tükenip bittiğinin farkında değil. Çünkü kendisi hem bedenen sakat hem de zihinsel özürlü. Dıştan gören dört dörtlük biri zanneder konuşmasından hareketlerinden. Lakin beyin vücudu kendini ve mahiyetini idareden yoksun. Yaptığı hareketler adeta 5 yaşında bir çocuğunkinden farksız diyebiliriz.
Bedenen sakat. 2003 yılında İstanbul’da bir hastaneden aldığı rapor gereğince % 70 bedenen özürlü olduğu tespit edilmiş. Bu rapor doğrultusunda devletin kendisine bağlamış olduğu -son aylarda bildiğim kadarı ile- 570/580 lira idi üç aylığı. Bu arada 1988’den bu yana sakatlığına engel olmayan SSK’lı işlerde çalışmış. Kendilerini böyle ana baba himayesinde idare ederken ana baba İstanbul da birer sene ara ile hakkın rahmetine kavuşunca evli de olan şahıs iki küçük çocuğu bir de eşi ile ortada kalakalmış.
Babadan kalan gecekonduları da 5 kardeşin bu özürlü kişinin durumuna acımadan satıvermesi ile ortada kalmışlar. Ne yapsınlar baba ana memleketi Konya’ya atmışlar kendilerini. 2008’in Nisan ayında burada kendisi ile ilgilenen bir tek dayısı olmuş. O da bir yere kadar. Bu minval üzere hayat devam ederken yine bazı bazı ara işlere giderek kirada oturup idaresini temin ediyorken bu işten de atılmış kriz bahanesi ile. Eşi, fedakar hanım, kira korkusundan İstanbul’da satılan evden hisselerine düşen 15-16 bin lira ile bir kıyıda arsa almışlar ve borçlu olarak bir kaba ev dikmişler. Pencere yok, kapı yok, kiraya verecek para da yok olunca o eve atmışlar kendilerini.
2009’un Nisan ayı gelmiş. Bakmış ki kocasına iş yok, hanım, tarlalarda ırgatlığa başlamış az bir yevmiye ile ama kader bu durur mu ağını örmeden. Bu sefer hanım gelin hastalanıvermiş onca derde tasaya dayanamayarak. Bu arada işlerde bir yandan ufak tefek yapılıyor eli geniş hayırseverlerden aracı olanların sayesinde evin kapıları pencereleri taktırılıvermiş birkaç zengin sayesinde. Elektrikleri bağlanmış o gece. Sabahlara kadar sevinmişler ailecek. Derken hasta hanım doktora gidip muayene olmuş, tetkik yapılmış ve nihayet acı haber verilmiş aileye. Hanım gırtlak kanseridir. Bu arada bir işveren tarafından işe başlamış ama hanım hasta zaten ayaklarından sakat olan ev reisi bazen gitmiş işe bazen de hiç gidememiş. 2009’un ramazan bayramına 4 gün kala hanım Ankara Numune Hastanesine havale edilmiş. İlgili hastane, bu benim hastam değil deyip ışın tedavisi için onkoloji hastanesine göndermiş.
Tam 4 ay burada tedavi görmüş netice gittikçe kötüye gitmiş artık o sağlıklı hanım. Tamamen yarım bir insan. Boğazı delinmiş; konuşamaz, yemez içmez hale gelmiş. Sol böğrünü de delmişler. Oradan şırınga ile, mama ile besleniyor. Bu arada işe gidemediği için aylık da alamıyor ama yine arada bir görünüyor. Allah razı olsun işvereni sigorta primini ödüyor. Nihayet günü tamam oldu emekliliği geldi diye evde yine bir sevinç oluyor ama bu sefer de yine kader peşini bırakmıyor. Emeklilik için müracaat ettiği S.G.K’nın tekrar istediği rapor için bir hastaneye müracaat ediyor. Fotoğraf çektirecek parası yok. Bir hayırsever 25 lira veriyor işini görüyor heyete giriyor. Eski raporunu veriyor. Hastalığı kalıcı, yarım saat ayakta duramaz, dürüst yol yürüyemez. Ayrıca ayak başparmaklarından bir akıntı halen devam ediyor. Yani tamı tamına yarım adam. Ama hastanede oluşturulan kurul heyeti yürü diyor zor kötek yürüyor. Kimi bakıyor durumuna kimi de ilgilenmiyor. “Başka derdin var mı sen daha önce nasıl bu rapora sahip oldun” demiyorlar. Bir hafta sonra gel raporunu al diyorlar. Hafta doluyor ve müracaat edip raporunu alıyor.
Bu nasıl rapor dersiniz? Ne yazık ki emekliliğine yetmiyor oranı, % 19... Başlıyor çaresiz olan şahıs ağlamaya. Ne yapsın evde müjde bekleyen hasta bakıma muhtaç eşi, kendisi ve çocukları mağdur. Daha evvel çok zorluk yaşamışlar, artık özürlü olarak 3600 iş günleri dolunca emekli olacağız diye seviniyorlardı. Çünkü işsizlik onlar için çok zordu. Bu arada sigortalı göründüğü için SGK mecburen almış olduğu sakatlık maaşını usulsüzlükten dolayı kurum zam yaparak geri istiyor, avukatlık aracılığı ile dört bin küsur lira bunların tebligatlardan haberi olmuyor. Olsa bile para nerede ödeyecek, faiz üstüne faiz bindiriyor kurumlar, ödenmeyen paraya. Çaresizlik diz boyu... Bir de hasta hanımın bunlardan haberi yok. Eğer icra falan gelir de haberi olursa işte artık bir ölüm daha olacaktır o kanserli hasta kadın için. Şimdi ne yapsın bu garip? Evden gitse hanımına bakacak, şırınga ile midesine mamayı kim dolduracak. Bunu kim yapsın, bu hastaya kim baksın? O gülerek oturamadıkları evden kalan borçları var. Adam senin varını yoğunu bilmez, alacağını ister kapına gelir, “para” der, çaresiz garip “yok” der öbürü. İçerde yatan ölüm döşeğindeki hastayı bilir veya bilmez basar galiz küfürleri, o içerdeki garip suçsuz kadın ağlar ağlar dövünür. Daha dert var mı? Var ya... İki çocuk demiştik. Biri on beşinde bir yere çırak verilir, orada iki yüz lira aylığı vardır. Bundan biriken üç beş kuruşu ana baba derki “guzum çaresiziz yiyecek ekmeğimiz yok senin maaşla evimize ekmek alalım çocuk olmaz” der. Çocuktur arkadaşlarının bilgisayarları vardır, “ben bilgisayar alacağım” der ve artık evde çocuklar üzerinde atanın otoritesi kaybolmuştur. Çocuk gider 3-5 kurşunu verip bilgisayarı alır. Babanın alacaklıları duyar “bilgisayar aldılar” diye. Bu sefer onlar baskın verir kapıdan, “ulan bize borcunu vermedin bilgisayar alırsın ha!” Al sana bir çuval daha küfür ve onca kötü laf daha.
Ev reisi babanın bunca dert karşısında zaten sakat, vücudunu zor idare ederken evin diğer bireylerini idareye yeterli gelmiyor. O evin şimdiye kadar idaresini sağlayan hanımında bir şeye gücü yetmeyip kendisi bakılmaya muhtaç olunca iş şirazeden çıkıyor. Çaresizlik diz boyu.
Ben bu ailenin akrabasıyım, siz söyleyin ben ne yapayım? Kışın karda yağmurda mağdur olmasınlar diye ramazanda hayırseverlerin verdikleri üç beş kuruşa kendimde bir şeyler ekleyip damlarına çatı yaptırdım. İyi ki yaptırmışız, Allah razı olsun yardım edenlerden. Yoksa üzerleri akıverse, daha kötü olacaktı durumları. Ben çaresizim ve şaşkınım daha çok dert var ailede, ama hepsini sayamadım hicabımdan vesselam.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.