Her yıl Bozkırın ilk kirazı Alan mevkiindeki bahçelerden iner. Çatlı bir amcamız var. Mehmet Ali TUZ, Bu amcamızın öyle güzel kirazları var ki. Her yıl ilk hasadı ben alırım. Ve ikram ettiğim herkesi tadı damağında kalan leziz kirazlardan almak için sıraya girer.
Pazar günü bu amcayı bahçesinde ziyaret etmek için Çağlayan Göleti için yapılan yoldan Alan mevkiine gittim. Az gittim uz gittim derken bahçeye geldim. Mehmet Ali amca görünmüyordu. Bakınırken büyük oğlunu gördüm. Biraz mazurluğu vardır. Baban nerde diye sordum. Yukarıda asmaların otunu alıyor dedi. Beraber girdik bahçeye yukarı doğru çıkıyoruz.
Bahçe ki ne bahçe.. Gönül bahçesi..O kadar güzel meyve ağaçları var ki..Baktıkça emek görüyorum. Helal rızık görüyorum. Alın teri görüyorum. Toprak kurumuş, alınmayan otlar kurumuş… Az yukarıda eşi vardı Mehmet Ali amcanın. Kuru toprağa balyoz sallar gibi sallıyordu elindeki çapayı.. Çünkü toprak kuruydu, beton gibiydi adeta.. Kazma işlemiyordu kolay kolay. O haliyle erkekten eksik kalmayıp sallıyordu Perihan teyze…
—Kolay gelsin-hoş geldin oğlum, sefa getirdin bereket getirdin…
Burası Bozkır toprağı diye geçti içimden Yiğidin harman olduğu namerdin konamadığı tok gözlü gönlü doygun insanların toprağı burası.. Bereket getirdin diyor bahçesine gelene…
Nihayetinde Mehmet Ali amcayı gördüm. Oda beni gördü ama bilemedi tabi ki… Şapka gözlük takınca bir değişik adam olduk tabi.. Şapkayı çıkarınca bildi.
— Ooo Hüseyinim sefa getirdin. Bereket getirdin gel, gel şu gölgede oturalım. Hayrola niye geldin?
O güzel kirazları dalından yemek istediğim için geldiğimi birde onları ziyaret etmek istediğimi söyledim. Çok mutlu oldu..ve ekledi… Bahçe senin evlat.. Bahçe senin diye acaba kaç diyarda söylerler… Bozkır belki de bu demek.. Bereket getirdin, bahçe senin demek… Kıraç Bozkırın bereketi belki de buradan geliyor.. Bereket getirdin bahçe senin…
Kiraz ağacının altında biraz sohbet ettik.
—bu bahçe komple senin mi Mehmet Ali amca?
—Burası dipten tepeye benim. Aha şo ileride ( parmağı ile Akçapınar koruluğunu gösteriyor) daha büyük bir yer var. Ama bakamıyorum evlat. Yetişemiyorum artık. Yaşlandık.
Gözüm bahçedeki genç sürgünler vermiş, her haliyle bakımlı olduğu belli olan meyve ağaçlarına takıldı. Aklınıza ne gelirse var bu bahçede. Armut, kiraz şeftali, elma, dut, erik, üzüm…
—bu fidanların hepsini sen mi diktin?
--Bu fidanların hepsi benim.. Bu toprağı ben ellerimle işledim. Atım yok arabam yok.. Bak şu ellere. Bu topraklarda aşındı bu eller.. Elimin değmediği yaprak yok bu bahçede..Ben yaşlandım Onlar büyüdü..
—Bu koca bahçeyi neyle suluyorsun? Kuyu yok gördüğüm kadarıyla…
—Bu bahçeyi Mevla sulardı bu güne kadar. Ben emek verirdim Mevla sulardı. Ama bu yıl altı aydır çiy düşmedi bu toprağa… Kavruluyor ama ne yaparsın..
—Çağlayan Göletinden su gelince rahatlarsın amca…
Mehmet ali amca gözlerini bir an ah çeker gibi baktı uzaklara..
--İnşallah evlat inşallah..O zaman bu topaklar ne olur bilin mi?.. Kuru toprağı eline alıp savurdu…. Bu toprak o zaman ne olur bilin mi dedi keskin bir bakış atarak.
Amca hem umutlu hem hüzünlü idi. Acaba ben ölmeden görü müyüm diye geçiyordu içinden.. Ben ölmeden görür müyüm.? En büyük oğlu mazur diğeri ise kendi mesleği var. Amca ölünce bu topraklar öksüz kalacaktı.. Belki de o geldi aklına.. Fidanları öksüz kalacaktı.. Belki bu bahçeye doyasıya bir su verse huzur içinde kapayacaktı gözlerini bu dünyaya.. ‘’Bereket getirdin, bahçe senin’’ diyen Bozkır insanı gibi doygun gözlerle gülümseyerek kapayacaktı gözlerini…
Birazda havadan sudan bahsettik. Sonra amcanın fotoğraflarını çektim. Bozkır manzaralı. Amcanın yaş geçmiş ama gönlü hala delikanlı. Şapkasız çekilmem oğlum. Kafada saç kalmadı utanırım. Perihan şapkamı getir.Perihan şapkamı getir.. Şapka gelmez… Benim şapkaya düşer vazife…
Bana müsaade deyip müsaade istedim. İlla şurdan bir iki kilo kiraz toplayalım çocuklara götür yiyin diye ısrar etti. Kabul etmedim. Dalından yemek en güzeli. Bu kafidir deyip müsademi aldıktan sonra Akçapınarın altından indinm Bozkıra..
Eve geldim. Düşüne durdum. Bir yanda bizden çıkan bizden geçen başka susuz topraklara akan bir bereket. Bir yanda havanın çiyi ile bin bir çile ile kurulan meyve bahçeleri ile rızkını çıkarmaya çalışan Bozkır insanı…Bir yandan ekolojiyi bozması ihtimali olan bir risk peşinde koşuşturan insanlar.. Bir yanda ekoloji her şeydir diyenler…Aklıma ailesini kaybetmiş hem öksüz hem yetim kalmış bir çocuk geldi.. Hala bir yandan çekiştirir teyze bir yandan dayı bir yandan… Her kes incitir çocuğun canını.. Çünkü çok seviyorlar… herkesin ortak noktası bu çocuk.. Çocuğu çok seviyorlar ama.. Çocuğun canı çook acıyor..BENDE DAHİL.. GELİN ACITMAYALIM BU ÇOCUĞUN CANINI…
Ankardan heyet getirme gücüne sahip olan büyüklerim. Heyetleri de kolundan bir sağa bir sola çekiştirmeden. Bu insanlara bu kuru toprakları gezdirin. Gezdirin ki dinsin biran evvel
Bu toprakların yangını… Bu ağaçlar susuzluktan ölmeden Mehmet Ali amca ölmeden dinsin bu susuzluk…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.