Taşradan gelmiş bir Anadolu çocuğudur; Osman Yüksel…
Osman gelirken kapılar açılır ve hazırlanmış mahpuslar…
Çünkü: Osman Müslüman, Osman Türk…
Osman Yüksel kimliğine sahip çıkmanın Türk’üm, Müslüman’ım demenin yasak olduğu bir devrin çocuğudur…
Osman Yüksel kimliğine sahip çıkmanın Türk’üm, Müslüman’ım demenin yasak olduğu bir devrin çocuğudur…
Kalbindeki iman Osman Yükseli asilere asi olmayı mecbur etmiş, O her şeye rağmen düşünmesi gerektiği gibi düşünmüş, konuşması gerektiği gibi konuşmuş ve yaşaması gerektiği gibi de yaşamıştır.
Üniversite’den atılmaması için devrin Maarifi H.Ali YÜCEL’e verdiği dilekçeye “Yüksek Bakanlığın, alçak bakanına” diyecek kadar gözü kara ve eğilmeyecek kadar diktir.
Müslüman’ı dininden, Türk’ü ecdadından uzaklaştırmaya çalışanlara karşı Osman Yüksel’in vicdanı sızlamış, sabrı üniversite son sınıftayken taşmış, kaleminden kinini püskürüp, öfkesini akıtarak güzellikleri yazmaya başlamıştır.
Sesini kitlelere duyurabilmek için 1944’te ilk defa yükselttiği gün, mahkemeyle tanışmış mahpusun tadına varmıştır. 1947’de “Hak için halka hizmet” düsturuyla “Allah’a- Millet’e-Vatan’a koşanların dergisi” parolası altında SERDENGEÇTİ dergisini çıkarmış, kırk dörtlerde başlayan mahkeme sevdası alevlenerek zindan ziyaretleri sıklaşmıştır. Türk Siyaset Edebiyat tarihine altın bir yumruk olarak geçen Serdengeçti; 1947’den 1959’a kadar ancak 32 sayı olarak çıkabilmiş, bütün zorluklara rağmen gerçekten, doğrudan, haktan ayrılmamış, her sayı sahibini mahkemelik hatta mahpusluk etmiştir.
Serdengeçti; Asr-ı Saadet gibi faziletlerin kavi imanların, temiz vicdanların mücadelesini vermeye çalışmıştır. Gençliği; “İman denizlerinin büyük dalgalarında, sonsuzlukta, kaybolup-varolmaya”çağırmaya devam etmiştir.
Sırasıyla bir birinden değerli olan: “Bu millet neden ağlar”, “Bir nesli nasıl mahvettiler”, “Mabetsiz şehir”, “Gülünç hakikatler”, “Mevlana – Mehmet Akif” gibi eserleri yayınlanan Serdengeçti; Allah- Millet-Vatan yolundaki yazılarından dolayı mahkûm ediliyor, o da “Açın kapıları Osman geliyor”durmadan haykırıyordu.
Serdengeçti, 1965’te Adalet Partisinden bir dönem Antalya Milletvekilliği de yapmış, kendi deyimiyle “Mebus da, Mahpus da” olmuştur. Ömründe hiç kravat takmamış, Milletvekilliği yaptığı dönemde “Ben kravatsız milletin kravatsız vekiliyim” diyerek kravatı kemer yaparak T.B.M.M. girmiştir.
1969 seçimlerinde Antalya’ya gelen parti liderini karşılayanlar arasında Serdengeçti’de vardır. Parti başkanı; “Osman sen Finike, kaş, Kumluca tarafını iyi tanırsın gel bizimle oralarda nutuk çekiver” der Serdengeçti ise “Bu davanın çilesini biz, nutkunu siz çekersiniz” diyerek davaya olan samimiyetini gösterir.
Bilmem kaçıncı kez hapisten çıktıktan sonra Konya Hapishanesinin önünde Bir avuç gençlere şöyle sesleniyordu; “Aradan günler değil, aylar değil, yıllar geçti… Günler, aylar, yıllar geçer, fakat biz bu davadan vazgeçmeyiz… Çünkü davamız Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu dava karşısında biz nefretimizi sildik kendimizi yok bildik.”
Osman Yüksel, bu milletin ruh, iman, gelenek köklerine bağlı, taşkın zekâlı çocuğudur. Yolsuzluklara, yoksulluklara, kötülüklere, dinsizliklere, batı taklitçiliğine, nursuzluklara ve döneklere karşı isyan içinde mukaddes bir isyanla Ankara’ya geldi. Sömürge kültürünün düzenin dişleri ona zaten düşmandı. Sözde fazilet yaftasının içine gömülerek uygun zaman kollayan beyler ise, Osman’ı acemi, taşkın ve atak bulmuş ona “Oyunbozan, damdan düşen” gözüyle bakmıştır. Neticede sözüm ona, Osman Yüksel harcanmış, düzen dişlileri arasından geçirilmiştir.
Ancak, her taarruz Osman Yüksel’i yıpratmak değil de sanki onu güçlendirmek, kılıcını bileyerek şahlanmış şerefsizleri kesip biçmeye yöneltmek için bir sebep olmuştur. Kelimenin tam manasıyla bir dava ve kavga adamı olan Serdengeçti’nin davası ve kavgası mukaddes kendisi de mübarektir.
O en zor şartlarda dahi, nükte dolu mizacı ile her meşakkate ancak inanan bir yüreğin mukavemeti ile bakmış ve dayanmıştır. Bu kutlu dava adamını bizim nesil tanıyamadı kaybımız doğrusu çok büyük, fakat ALPERENLİK çizgisindeki binlerce neferden biriydi.
Hapishane yıllarında Necip Fazıl, Serdengeçti ve Nazım ayni koğuştadır N.Fazıl usta dertlidir bir ora bir bura volta atar sigara üstüne sigara yakar durur, Serdengeçti gayet neşeli ve Nazım ise her tuttuğuna komünizmi anlatır durur. Bir gün yine Nazım birine komünizmi anlatırken, Serdengeçti yanına yaklaşır derki:
—Üstat bu komünizm nedir?
Nazım kendinden gayet emin derki;
—Elini sol cebime at
Bizimkisi hemen atar Nazım der
—Ne buldun
—İki 25 kuruş der
Nazım der birini al Serdengeçti alır Nazım, gururla
—İste komünizm bu der
Bizimkisi alışır her gün elini Nazım’ın cebine atar ne çıkarsa yarısını alır. Bir gün Nazım’a 50 lira gelir bizimkisi sormadan hemen elini Nazım’ın cebine atar ve yarısını almak ister Nazım hemen müdahale eder
—Hop hop ne oluyor der.
Serdengeçti:
—Üstat yarısı benim değimliydi der. Nazım:
—O kadar da uzun boylu değil der Serdengeçti orada taşı gediğine koyar:
—İste! Komünizm dedikleri 25 kuruşluk bir şeymiş…
Ulvi çilelerin mukaddes davaların büyük insanı Osman Yüksel gerçek bir “SERDENGEÇTİ” gibi yaşayarak 66 yıllık fırtına gibi bir ömrün ardından oda Akiflerin, Yunusların, Sazakların, Arvasilerin, Taşerlerin geçtiği yoldan geçerek 10 Kasım 1983 günü doğduğu yer olan Akseki’de Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Gafletlerin had safhaya çıktığı, ihanetlerin zirveyi kapladığı, bir anda canını ortaya koyarak mücadele eden Serdengeçti’yi rahmetle ve minnetle anıyor, Türk Milleti’nin daha nice SERDENGEÇTİLER yetiştireceğine olan mutlak inancımı tekrarlıyorum. Allah o büyük adamdan rahmetini, bizlerden de aşkını yaşamayı esirgemesin.
Muammer TUNAHAN
NOT: Ölümünün 10. yıl anısına not defterine yazdığım duygularım (10.11.1993 Saat:02.49)
Üniversite’den atılmaması için devrin Maarifi H.Ali YÜCEL’e verdiği dilekçeye “Yüksek Bakanlığın, alçak bakanına” diyecek kadar gözü kara ve eğilmeyecek kadar diktir.
Müslüman’ı dininden, Türk’ü ecdadından uzaklaştırmaya çalışanlara karşı Osman Yüksel’in vicdanı sızlamış, sabrı üniversite son sınıftayken taşmış, kaleminden kinini püskürüp, öfkesini akıtarak güzellikleri yazmaya başlamıştır.
Sesini kitlelere duyurabilmek için 1944’te ilk defa yükselttiği gün, mahkemeyle tanışmış mahpusun tadına varmıştır. 1947’de “Hak için halka hizmet” düsturuyla “Allah’a- Millet’e-Vatan’a koşanların dergisi” parolası altında SERDENGEÇTİ dergisini çıkarmış, kırk dörtlerde başlayan mahkeme sevdası alevlenerek zindan ziyaretleri sıklaşmıştır. Türk Siyaset Edebiyat tarihine altın bir yumruk olarak geçen Serdengeçti; 1947’den 1959’a kadar ancak 32 sayı olarak çıkabilmiş, bütün zorluklara rağmen gerçekten, doğrudan, haktan ayrılmamış, her sayı sahibini mahkemelik hatta mahpusluk etmiştir.
Serdengeçti; Asr-ı Saadet gibi faziletlerin kavi imanların, temiz vicdanların mücadelesini vermeye çalışmıştır. Gençliği; “İman denizlerinin büyük dalgalarında, sonsuzlukta, kaybolup-varolmaya”çağırmaya devam etmiştir.
Sırasıyla bir birinden değerli olan: “Bu millet neden ağlar”, “Bir nesli nasıl mahvettiler”, “Mabetsiz şehir”, “Gülünç hakikatler”, “Mevlana – Mehmet Akif” gibi eserleri yayınlanan Serdengeçti; Allah- Millet-Vatan yolundaki yazılarından dolayı mahkûm ediliyor, o da “Açın kapıları Osman geliyor”durmadan haykırıyordu.
Serdengeçti, 1965’te Adalet Partisinden bir dönem Antalya Milletvekilliği de yapmış, kendi deyimiyle “Mebus da, Mahpus da” olmuştur. Ömründe hiç kravat takmamış, Milletvekilliği yaptığı dönemde “Ben kravatsız milletin kravatsız vekiliyim” diyerek kravatı kemer yaparak T.B.M.M. girmiştir.
1969 seçimlerinde Antalya’ya gelen parti liderini karşılayanlar arasında Serdengeçti’de vardır. Parti başkanı; “Osman sen Finike, kaş, Kumluca tarafını iyi tanırsın gel bizimle oralarda nutuk çekiver” der Serdengeçti ise “Bu davanın çilesini biz, nutkunu siz çekersiniz” diyerek davaya olan samimiyetini gösterir.
Bilmem kaçıncı kez hapisten çıktıktan sonra Konya Hapishanesinin önünde Bir avuç gençlere şöyle sesleniyordu; “Aradan günler değil, aylar değil, yıllar geçti… Günler, aylar, yıllar geçer, fakat biz bu davadan vazgeçmeyiz… Çünkü davamız Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu dava karşısında biz nefretimizi sildik kendimizi yok bildik.”
Osman Yüksel, bu milletin ruh, iman, gelenek köklerine bağlı, taşkın zekâlı çocuğudur. Yolsuzluklara, yoksulluklara, kötülüklere, dinsizliklere, batı taklitçiliğine, nursuzluklara ve döneklere karşı isyan içinde mukaddes bir isyanla Ankara’ya geldi. Sömürge kültürünün düzenin dişleri ona zaten düşmandı. Sözde fazilet yaftasının içine gömülerek uygun zaman kollayan beyler ise, Osman’ı acemi, taşkın ve atak bulmuş ona “Oyunbozan, damdan düşen” gözüyle bakmıştır. Neticede sözüm ona, Osman Yüksel harcanmış, düzen dişlileri arasından geçirilmiştir.
Ancak, her taarruz Osman Yüksel’i yıpratmak değil de sanki onu güçlendirmek, kılıcını bileyerek şahlanmış şerefsizleri kesip biçmeye yöneltmek için bir sebep olmuştur. Kelimenin tam manasıyla bir dava ve kavga adamı olan Serdengeçti’nin davası ve kavgası mukaddes kendisi de mübarektir.
O en zor şartlarda dahi, nükte dolu mizacı ile her meşakkate ancak inanan bir yüreğin mukavemeti ile bakmış ve dayanmıştır. Bu kutlu dava adamını bizim nesil tanıyamadı kaybımız doğrusu çok büyük, fakat ALPERENLİK çizgisindeki binlerce neferden biriydi.
Hapishane yıllarında Necip Fazıl, Serdengeçti ve Nazım ayni koğuştadır N.Fazıl usta dertlidir bir ora bir bura volta atar sigara üstüne sigara yakar durur, Serdengeçti gayet neşeli ve Nazım ise her tuttuğuna komünizmi anlatır durur. Bir gün yine Nazım birine komünizmi anlatırken, Serdengeçti yanına yaklaşır derki:
—Üstat bu komünizm nedir?
Nazım kendinden gayet emin derki;
—Elini sol cebime at
Bizimkisi hemen atar Nazım der
—Ne buldun
—İki 25 kuruş der
Nazım der birini al Serdengeçti alır Nazım, gururla
—İste komünizm bu der
Bizimkisi alışır her gün elini Nazım’ın cebine atar ne çıkarsa yarısını alır. Bir gün Nazım’a 50 lira gelir bizimkisi sormadan hemen elini Nazım’ın cebine atar ve yarısını almak ister Nazım hemen müdahale eder
—Hop hop ne oluyor der.
Serdengeçti:
—Üstat yarısı benim değimliydi der. Nazım:
—O kadar da uzun boylu değil der Serdengeçti orada taşı gediğine koyar:
—İste! Komünizm dedikleri 25 kuruşluk bir şeymiş…
Ulvi çilelerin mukaddes davaların büyük insanı Osman Yüksel gerçek bir “SERDENGEÇTİ” gibi yaşayarak 66 yıllık fırtına gibi bir ömrün ardından oda Akiflerin, Yunusların, Sazakların, Arvasilerin, Taşerlerin geçtiği yoldan geçerek 10 Kasım 1983 günü doğduğu yer olan Akseki’de Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Gafletlerin had safhaya çıktığı, ihanetlerin zirveyi kapladığı, bir anda canını ortaya koyarak mücadele eden Serdengeçti’yi rahmetle ve minnetle anıyor, Türk Milleti’nin daha nice SERDENGEÇTİLER yetiştireceğine olan mutlak inancımı tekrarlıyorum. Allah o büyük adamdan rahmetini, bizlerden de aşkını yaşamayı esirgemesin.
Muammer TUNAHAN
NOT: Ölümünün 10. yıl anısına not defterine yazdığım duygularım (10.11.1993 Saat:02.49)
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.