Aslında Bozkır’daki çocukluğumuz ve gençliğimizden bahsedecektik.
Değirmençayırından, Camızyerinden… Irmakta yüzmeyi nasıl öğrendiğimizden…, Çimmeye giderken nasıl elma çaldığımızı (bahçelerimizde çakılı dururken), o birkaç elmayla suda nasıl oyunlar oynadığımızı anlatacaktık.
Yani nostalji yaparak biraz gülümseyecektik.
Olmadı.
Mütareke medyasının büyük desteğini de arkalarına alarak Türk Vatanında Türk Milletine hakaret kampanyası başlatıldı.
Neymiş?
“Kürt açılımı…”
Hem de “yerlisinden”…
Avrasya TV’de haberleri izliyorum.
Bir şehit anası feryat ediyordu;
“Bir tek yavrumu vatanıma milletime feda etmiştim. Verin benim yavrumu! Çocuğumu geri istiyorum!” diyordu.
Bir başka şehit anası da “Kürt açılımı ne demek? Milletvekili Kürt, Bakan Kürt, Vali Kürt, doktor Kürt, hemşire kürt, eksik olan ne? Bu PKK açılımı değil mi?” diye soruyordu.
***
ŞEHİDİME MEKTUP
Arslanım, göz nurum, yiğidim
Yavrum şehidim.
Doğduğun gün gözümün önünden
gitmiyor oğlum.
“Oğlun oldu” diye geldiğinde müjde
kalbim duracak gibi olmuştu bahçede.
Bahçemizdeki badem ağacıyla konuşmuştum.
Çiçekle bezenmiş gururlanıyordu
karşımda
“Benim de çiçeğim açtı,
benim de meyvem var.”
demiştim ağaca…
Annen ve ben,
nöbet tutardık hastalandığında.
Ateşine bakar dua ederdik başında.
Ağlaman yüreğimizi dağlardı yavrum.
İlk “baba” diyişini ise
hiç unutamıyorum oğlum.
Okula ilk gidişinde
ne kadar heyecanlanmıştık.
“Parmak kadar çocuk
nasıl alışacaktı okula?”
Annenle birlikte çok kaygılanmıştık.
Hele
askere yollarken seni,
yüreğim şişmişti,
kaplamıştı ruhumu gururlu bir burukluk.
“Ne yapacaktın yalnız gurbette?”
Annenle ben
örterdik üstünü her gece
nefesini dinlerdik sessizce.
Sevinç, gurur, endişe
hepsi bir aradaydı içimde.
Fotoğraflı mektupların her gelişi,
serpilen su olurdu yüreğimize.
Bir akşam oturmuştuk annenle,
evlendirmeyi düşlüyorduk seni
teskerende…
Kapı çaldı!
“Küt” etti yüreğim.
Annenle geldik gözgöze.
Açtım kapıyı isteksizce.
Duruyordu karşımda
üzgün bir üniformalı…
“İnşallah hiç konuşmaz”
diyordum.
Anlamıştım ama
yakıştırmak istemiyordum.
Ama onlar,
Haberi getirmekle görevliydi.
Ağzım kupkuru oldu önce,
dinlerken o en acı haberi…
Yutkunmak istedim
yutkunamadım.
Tutunmak istedim bir yere
tutunamadım.
Duvar, kapı benden uzaklaştı,
Annen çığlık çığlığa
fenalaştı.
Ne yapmam gerektiğini
bir türlü bilememiştim oğlum.
Halen de bilemiyorum
şehidim yavrum.
Okurduk, duyardık haberleri üzülürdük
Ama
bu ne büyük acıymış…
Dayanamıyorum Allahım.
Teselliyse eğer,
tek tesellimiz,
eriştiğin yüce merteben
Ve
Milletin için aziz canını feda etmen.
Gururluyum oğlum,
Çok gururlu…
Ama bu gururu
seninle paylaşamıyorum.
Seni çok özledim yavrum…
Umurumda değil para-pul,
yemek-içmek,
yatmak, dolaşmak…
Hiçbir şeyden artık zevk alamıyorum.
Doğduğunda konuştuğum
O badem ağacı,
bu yıl çiçek vermedi,
yeşermedi oğlum.
Öldü o da herhalde…
Yanına geleceğimiz günü
sabırla bekliyoruz annenle.
Doyamadık bu dünyada sana,
telafi ederiz inşallah orada.
RUHUN ŞADOLSUN aslanım yiğidim,
Yüreğimin yangını kanlı şehidim.
***
Eyyy
Şehitlerimiz.
Bizim şehitlerimiz!
Bizim gibiler için
kendini feda eden
yiğitlerimiz
Soruyorsunuz, soracaksınız
Hakkınız.
“Savaş mı kaybettik
Türk Milleti yenildi mi yoksa?”
Diyeceksiniz. ..Ve Hakkınızı helal etmeyeceksiniz. Haklısınız.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.