15 -20 yıl kadar oldu olmadı, köy kasaba, hemşeri buluşmaları… Hasret gidermek, sarılıp kucaklaşmak amacıyla bir araya gelinen buluşmalar…
Bu sevgi saygı hasletini, insanlar arasındaki kaynaşmayı görüp seviniyor, coşuyor ve “benliğimize dönüyoruz” diye seviniyorduk. Yıl içerisinde bir iki defa yapılan şenlik, festival, yemekli buluşmalar bir tanışma, kaynaşma vesilesi oluveriyordu.
Şu son yıllarda bunlarda bu buluşmalarda bir azalma olduğunu görüp üzülüyoruz. Umarım yeniden aynı heyecanla devam eder…
Geçenlerde kendi köyüme yakın komşu köy olan, tamamına yakınını gerek yakınlık gerekse hısımlık derecesinde samimi oluşumuzdan tanıdığım Botsa (Güneydere) köyünde bir akşam iftar yemeğinde bulundum.
Botsalılar Kültür Dayanışma, Yardımlaşma ve Yaşatma Derneği’nin Başkanı, gazetemizin de ekonomi yazarı sevgili Celal Emiroğlu zatımı yemekten bir hafta önce arayıp incelik gösterdiği davetinde “İsmail abi, seni bir gazeteci olarak değil, bir komşu köylü olarak da değil, seni bir Botsalı gibi görerek. Köydeki iftar yemeğimize davet ediyorum, sakın unutayım deme haaa” diye tembihlediğinde inanın gözlerim yaşardı.
Oldum olası böyle bilhassa Ramazanlarda karışık yemekli davetlere, abartılı iftarlara sağlığım açısından pek katılmıyorum. Ama bu yemeğe mutlaka katılmalıydım, çünkü başkanın davet usulü çok anlamlı idi.
Konya’nın yoğun sıcağından Botsa köyünün serin yayla havası ve köylülerin samimi sevecen ilgisi bizi sarıverdi. Dernekte görevli arkadaşlar eşliğinde, köylü kardeşlerimizin kılavuzluğunda köyün bahçelerini doğal güzelliklerini ve suyunu içemesek de şifalı Oruç Pınarı’nı gezip görmenin hazzını yaşadık…
Bu arada misafirler ile köyün sokaklarını gezerken Botsalılar Kültür Dayanışma, Yardımlaşma ve Yaşatma Derneği’nin teşviki ve köy muhtarı Mustafa Özdeniz ve köylülerin azimli çalışması neticesinde kışın çamurdan yazın ise tozdan geçilmeyen köy sokak ve meydanları döşenen kilitli taşlar ile tertemiz bir görünüm kazanıvermiş.
Misafirler arasında AK Parti Milletvekili Muharrem Candan, İl Genel Meclisi Başkanı Ali Selvi, Meram Belediye Başkanı Serdar Kalaycı, AK Parti Meram İlçe Başkanı Ulvi Bezirci Meram Ziraat Odası Başkanı Ali Ataiyibiner, Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, kendisi de bir Botsalı olan Prof. Dr. Osman Okka, yine aynı üniversiteden Botsalı Doç. Dr. Seyit Emiroğlu, Doç. Dr. Mehmet Kamanlı, Sosyal Hizmetler İl Müdürü İzzet Güneş, Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Şerafettin Akal, Çalışma Bölge Müdürü Fedai Erdoğan, Toprak Reformu Bölge Müdürü Yaşar Kıyat, Memleket’in İmtiyaz Sahibi Adem Alemdar ve Gazeteci Uğur Özteke ile daha ismini hatırlayamadığım bir çok sevilen, sayılan insan bir aradaydı.
Konya’nın idaresinde söz sahibi insanların bir mekanda buluşup, köyün sorunlarını ve ihtiyaçlarını yerinde görmeleri veya köy idarecileri tarafından kendilerine dertlerinin aktarılması bir kırsal dağ köyü için bulunmaz bir şeydi.
Bunun yanında Başkan Celal Emiroğlu beyin şahsi gayretleri ve sevilen bir Botsalı olmasından dolayı basının da ilgisi dikkatlerden kaçmadı. Yemekler Konya usulü etli pilav ve bamya, yayla çorbasının yanında yörede yetişmiş doğal sebzelerden oluşuyordu. Mönü tek kelime ile harikaydı.
Benim bütün bunların yanında çok sevdiğim Botsalı hemşerilerim kadınıyla, erkeğiyle, çoluk çocuğuyla hepsinin yemek verilecek yerde toplanıp yöresel giysileri ve yöresel şive ile konuşmalarının yanında şehirli-köylü buluşması, samimiyetleri, candan kucaklaşmaları, misafirlere karşı sevgi saygıları inanın gözlerimi yaşattı.
Onları böyle gördükçe “İşte
Anadolu insanın güzelliği” dedim. Yemekten evvel misafirlere gösterilen yöresel giysiler, eski tarım aletleri, düğün takıları, bizlere geçmişi anımsatması yönüyle görülmeye değerdi. Her köyün bir nüktedan adamı olur. Botsamız’ın da bağrından yetişmiş çok değerli nüktedan hatta okuma yazması bile olmadığı halde konuştuğu lafları yerli yerinde, tam taşı gediğine koyması, Allah tarafından verilmiş özelliklerdir.
İşte bunlardan biri adı Botsa ile özdeşleşmiş Kara Kamil amca merhum idi. Diğeri ise Çıplak Ali adıyla bilinen merhum Ali amca idi. Bunları eskiden köylüler özellikle konuşturur, onlara hem güler hem de kıssadan hisse alırlardı.
Bu iftar yemeğinde Kara Kamil’i kısa bir zaman tanımış ve sohbetinde bulunmuş olup ondan çok hoşlanan Prof. Dr. Ali Berat Alptekin hocamız konuşmasında bir nebze bahsetti. Kara Kamil, Doç. Dr. Seyit Emiroğlu’nun da dedesi idi. Seyit Bey de dedesi merhumdan Kara Kamil amcayı bilmeyenlere birkaç nüktesini anlatarak köydeki neşeli ortamı daha da neşelendirdi hem de düşündürdü...
Beni çok etkileyen fıkralardan bir tanesini buraya alıverdim…
Kamil amca merhum, bir gün atı ile Konya’ya gider. Hakimiyet’i Milliye Okulu civarlarındaki Kara Mustafa’nın hanından birine atını bağlayıp işlerini görür. Daha sonra da köyüne dönecektir. Onu çok iyi tanıyan ve onun konuşmasından zevk alan densizlerden biri Kamil Ağa’yı görünce koşar, hemen atının yularını tutup yorgun adamla zenklenmek (aklınca dalga geçmek) ister, “Yahu Kamil ağa, iyi ki geldin. Sıcak yaz günlerinde şu sinekler beni çok rahatsız ediyor, şunlara bir şeyler yap” deyince merhum, köyden gelmiştir ve yorgundur, ona cevabı “Oğlum sen de adam gibi konuş onlarla… Konuş da adam olduğunu anlasınlar… Yoksa onlar seni b..k sanıyorlar, ondan sürekli sana konuyorlar, konuş konuş adam olduğunu belli et” der, hana doğru çeker gider…
İşte böyle zevkli bir köy iftar yemeğinden hatırımda kalanlar.
Güzel bir gündü, unutulmayacak bir akşamdı.
“Birlikten dirlik doğar” sözünün yeniden ihya edildiği bir gece…
Bir dahakine de seve seve katılmayı, hemşerilerimle buluşmayı ümid ederim.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.