Kuşça’ya ilk olarak Konfad’ı kurduğumuz yıllarda kalabalık bir gurupla gitmiştik. Sanırım ilk toplu gezilerimizden biriydi. Mavi Boğazda Mavi köprüde inip aşağı doğru yürümüş, torosların kuzey yamaçlarındaki Kuşça’ya çıkmıştık. O günden iki resim kalmıştı aklımda. Biri çeşme başına birikmiş, bidonlarını doldurmak için bekleşen onlarca kadın ve kız. Bir kurşun kalem kalınlığında ya var ya yoktu akan su. Biri bidonunu doldururken ötekiler saatlerce sıralarının gelmesini bekleyeceklerdi. Biz fotoğraflarını çekerken dert yanmışlardı sorunlarını yetkililere iletmemiz için.
Kafamda kalan ikinci resim ise yoksul bir kadının güleryüzlü konukseverliğiydi. Kanatlı kapının önünde dinelmiş güleryüzle gezginleri izliyordu. Sonra yanıma gelip sormuştu, çay içmek ister misiniz?diye. Yoksulluğu her halinden belliydi kadının. Çevresinde üç-dört çocuk dönüp duruyor, meraklı gözlerle bizi izliyorlardı. Bir iki kişi olsak elbette kırmazdım, çayını içerdim o güzel insanın ama çok kalabalıktık. Cumartesi günü Bozkır – Kuşça yol ayrımında dolmuştan inip Kuşça’ya doğru yürürken iki dilek vardı içimde. Birincisi köyün su derdinin bitmiş olduğunu görebilmek, ikincisi o yoksul ama konuksever kadın hala köydeyse hatırını sormak. Müthiş sıcaktı hava. Gece köy yakınlarında bir yerde kamp yapmayı düşündüğümüz içinde hayli ağırdı sırt çantalarımız. Daha ilk adımlarda boncuk boncuk ter inmeye başladı .Heleki Çok yürümeden şantiyenin arabalarından biri durdu yanımızda. Köy yolu sapağına kadar iletiverdi bizi. Köyün girişinde ilginç bir levha çıktı karşımıza.
Daha önce başka belde ve köy girişlerinde de görmüştüm benzer levhaları. Köy muhtarına telefon açıp sordum gezginlerin de yasaklılar listesinde olup olmadığını. Asıl niyetim muhtar köydeyse tanışmaktı. Köydeymiş. İlk durağımız onun evi oldu. Çaylarımızı yudumlarken su sorununu açtım. Sorun yıllar önce neyse aynen devam edip gidiyormuş. Konya İl Özel İdaresi köyün altlarında bir kuyu açtırmış ama çok geçmeden kurumuş. Muhtar İsa Çelik bir kuyudan su verebiliyor köye. O kuyunun verebildiği su ise saniyede bir litrenin altında olunca ancak depoyu üç gün doldurup bir gün su verebiliyor köye. Köy içinde gördüğümüz çeşmelerin çoğu kurumuştu. Bir kısmında ise bir kurşun kalem kalınlığında yoktu akan su. Yine yıllar öncesi olduğu gibi kadınlar kızlar su sırası bekliyorlardı çeşme başında.
Köyde tarım yapılacak arazi kısıtlı. Ekilebilir arazinin ürünü köylünün kendisine bile yetmiyor. Hayvancılık yok. KOP projeasi kapsamında Mavi Boğazdaki bahçelerde artık ekilir durumdan çıkmış. Yıllar önce su sorunun çözümü için onlarca sarnıç yapılmış ama yağışların yetersizliği yüzünden bunların çoğu kurumuş. Bu çevrede başta su sıkıntısı olmak üzere onlarca dertle cebelleşen köyler var. Bozkır yolu üzerindeki Aydınkışla su sıkıntısı çeken köylerden biriymiş. Mavi Boğazın kuzey yakasında torosların üzerine kurulu Dutlu köyünü yıllar önce görmüştüm. İncecik akan bir sudan hem insanlar hem hayvanlar faydalanıyor onlardan geriye bir şey kalırsa çeşmenin önündeki bahçeler sulanıyordu.
Kamp yapmak için subaşı bir yer soruyoruz muhtara. Çocuklar götürsünler sizi, diyor. Oğlu ve yanında iki delikanlı bir sarnıcın yanına götürüyorlar bizi.
Ahmatça, diye anılıyormuş sarnıcın olduğu yer. Gençler bize odun topluyorlar, çadırlarımızı kuruyoruz düz bir yere. Çevremiz yoğun bir ardıç ormanı. Tam bir plato bulunduğumuz yer. Kuzeyde Avdan ve Dutlu görünüyor. Batıda Seydişehir ovası ve Anamas dağları sanki ayaklarımızın altında. Güneyimizdeki dağın ön yüzü ise Bozkır. Bir yangına neden olmamak için küçük bir ateş yakıyoruz gece. Güneş Anamasların ardında yiter yitmez yıldızlar ışıl ışıl parlıyor gökyüzünde. Samanyolunu, kayan yıldızları seyrediyoruz. Pazar sabahı fotoğraf çekerek köye giriyoruz.
Köyün Mavi Boğaz tarafından girişinde bir evde bayraklar asılı. Bir genç yanımıza sokularak düğün evine davet ediyor. Merakle soruyorlar ne aradığımızı. Pilav yemeğe geldiğimizi söyleyince soruların ardı kesiliyor ama gazeteci olduğumu söyleyince yakınmaya başlıyorlar su derdinden. Gençlerden biri takılıyor. Artık düğünlerde takı yerine damacana ile su armağan edeceğiz, kızın teyzesinden kıza bir damacana su, diye. Bir yaşlının söylediği daha acılı. Mavi Boğazda su gürül gürül akı yor, biz burada susuzluktan kırılıyoruz,diye.
Bir satıcı kar getirmiş köye. Seydişehirin batısındaki dağlardan getirip bu köylerde satıyormuş. Düğün sahibinin akrabası bir kadın pekmezli kar yemeye çağırıyor bizi. Müthiş keyifli bir yiyecek pekmezli kar. Yemekten sonra düğün sahibi Hüseyin Bildircin’den izin alıp ayrılıyoruz. Köy imamının evine gidiyoruz birlikte. Sağolsun imam arkadaş da pekmezli kar ikram ediyor. Ardından çaylarımız geliyor. Çaydan sonra iki imam arkadaş bizi Bozkır sapağına bırakıyorlar .Onlara teşekkür edip ayrılıyoruz. Dönüş yolunda, gerçekleştiremediğim bir isteğim geliyor aklıma. Köyün içinde fotoğraf çekerken bize yıllar önce çay ikram etmek isteyen kadını soruyorum yaşlı kadınlara. Tanıyorlar. Çocukları çekip gitmişler yanından. Sadece bir çocuk varmış yanında. Kendisi evindemidir,diye sorunca düğün evine gittiğini söylediler. Evinde olsaydı bir bardak çayını içmeden dönmezdim Kuşça’dan.
Kafamda kalan ikinci resim ise yoksul bir kadının güleryüzlü konukseverliğiydi. Kanatlı kapının önünde dinelmiş güleryüzle gezginleri izliyordu. Sonra yanıma gelip sormuştu, çay içmek ister misiniz?diye. Yoksulluğu her halinden belliydi kadının. Çevresinde üç-dört çocuk dönüp duruyor, meraklı gözlerle bizi izliyorlardı. Bir iki kişi olsak elbette kırmazdım, çayını içerdim o güzel insanın ama çok kalabalıktık. Cumartesi günü Bozkır – Kuşça yol ayrımında dolmuştan inip Kuşça’ya doğru yürürken iki dilek vardı içimde. Birincisi köyün su derdinin bitmiş olduğunu görebilmek, ikincisi o yoksul ama konuksever kadın hala köydeyse hatırını sormak. Müthiş sıcaktı hava. Gece köy yakınlarında bir yerde kamp yapmayı düşündüğümüz içinde hayli ağırdı sırt çantalarımız. Daha ilk adımlarda boncuk boncuk ter inmeye başladı .Heleki Çok yürümeden şantiyenin arabalarından biri durdu yanımızda. Köy yolu sapağına kadar iletiverdi bizi. Köyün girişinde ilginç bir levha çıktı karşımıza.
Daha önce başka belde ve köy girişlerinde de görmüştüm benzer levhaları. Köy muhtarına telefon açıp sordum gezginlerin de yasaklılar listesinde olup olmadığını. Asıl niyetim muhtar köydeyse tanışmaktı. Köydeymiş. İlk durağımız onun evi oldu. Çaylarımızı yudumlarken su sorununu açtım. Sorun yıllar önce neyse aynen devam edip gidiyormuş. Konya İl Özel İdaresi köyün altlarında bir kuyu açtırmış ama çok geçmeden kurumuş. Muhtar İsa Çelik bir kuyudan su verebiliyor köye. O kuyunun verebildiği su ise saniyede bir litrenin altında olunca ancak depoyu üç gün doldurup bir gün su verebiliyor köye. Köy içinde gördüğümüz çeşmelerin çoğu kurumuştu. Bir kısmında ise bir kurşun kalem kalınlığında yoktu akan su. Yine yıllar öncesi olduğu gibi kadınlar kızlar su sırası bekliyorlardı çeşme başında.
Köyde tarım yapılacak arazi kısıtlı. Ekilebilir arazinin ürünü köylünün kendisine bile yetmiyor. Hayvancılık yok. KOP projeasi kapsamında Mavi Boğazdaki bahçelerde artık ekilir durumdan çıkmış. Yıllar önce su sorunun çözümü için onlarca sarnıç yapılmış ama yağışların yetersizliği yüzünden bunların çoğu kurumuş. Bu çevrede başta su sıkıntısı olmak üzere onlarca dertle cebelleşen köyler var. Bozkır yolu üzerindeki Aydınkışla su sıkıntısı çeken köylerden biriymiş. Mavi Boğazın kuzey yakasında torosların üzerine kurulu Dutlu köyünü yıllar önce görmüştüm. İncecik akan bir sudan hem insanlar hem hayvanlar faydalanıyor onlardan geriye bir şey kalırsa çeşmenin önündeki bahçeler sulanıyordu.
Kamp yapmak için subaşı bir yer soruyoruz muhtara. Çocuklar götürsünler sizi, diyor. Oğlu ve yanında iki delikanlı bir sarnıcın yanına götürüyorlar bizi.
Ahmatça, diye anılıyormuş sarnıcın olduğu yer. Gençler bize odun topluyorlar, çadırlarımızı kuruyoruz düz bir yere. Çevremiz yoğun bir ardıç ormanı. Tam bir plato bulunduğumuz yer. Kuzeyde Avdan ve Dutlu görünüyor. Batıda Seydişehir ovası ve Anamas dağları sanki ayaklarımızın altında. Güneyimizdeki dağın ön yüzü ise Bozkır. Bir yangına neden olmamak için küçük bir ateş yakıyoruz gece. Güneş Anamasların ardında yiter yitmez yıldızlar ışıl ışıl parlıyor gökyüzünde. Samanyolunu, kayan yıldızları seyrediyoruz. Pazar sabahı fotoğraf çekerek köye giriyoruz.
Köyün Mavi Boğaz tarafından girişinde bir evde bayraklar asılı. Bir genç yanımıza sokularak düğün evine davet ediyor. Merakle soruyorlar ne aradığımızı. Pilav yemeğe geldiğimizi söyleyince soruların ardı kesiliyor ama gazeteci olduğumu söyleyince yakınmaya başlıyorlar su derdinden. Gençlerden biri takılıyor. Artık düğünlerde takı yerine damacana ile su armağan edeceğiz, kızın teyzesinden kıza bir damacana su, diye. Bir yaşlının söylediği daha acılı. Mavi Boğazda su gürül gürül akı yor, biz burada susuzluktan kırılıyoruz,diye.
Bir satıcı kar getirmiş köye. Seydişehirin batısındaki dağlardan getirip bu köylerde satıyormuş. Düğün sahibinin akrabası bir kadın pekmezli kar yemeye çağırıyor bizi. Müthiş keyifli bir yiyecek pekmezli kar. Yemekten sonra düğün sahibi Hüseyin Bildircin’den izin alıp ayrılıyoruz. Köy imamının evine gidiyoruz birlikte. Sağolsun imam arkadaş da pekmezli kar ikram ediyor. Ardından çaylarımız geliyor. Çaydan sonra iki imam arkadaş bizi Bozkır sapağına bırakıyorlar .Onlara teşekkür edip ayrılıyoruz. Dönüş yolunda, gerçekleştiremediğim bir isteğim geliyor aklıma. Köyün içinde fotoğraf çekerken bize yıllar önce çay ikram etmek isteyen kadını soruyorum yaşlı kadınlara. Tanıyorlar. Çocukları çekip gitmişler yanından. Sadece bir çocuk varmış yanında. Kendisi evindemidir,diye sorunca düğün evine gittiğini söylediler. Evinde olsaydı bir bardak çayını içmeden dönmezdim Kuşça’dan.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.