''Ne kadar çirkin siyasetçiden kaçmak istesem de karşıma çıkan bir kare yine onu hatırlatıyor bana''
Yaz sıcaklarının üzerine birde referandum sıcakları bastırdı. Siyasetin ağababaları yire ortalığı gerdikçe geriyorlar. Bu ramazanı da bu gergin ortamda geçireceğiz anlaşılan. Kimi köyler susuzluktan kırılıyormuş, kimi köyler açlık sınırındaymış kör siyasetçinin umurunda değil. Yıllar önce düzen nasıl kurulduysa aynı minval üzere gidiyor. Bakın bir, aşı olmayanı, işi olmayanı anımsayan var mı?
Artık gazete okumak, haber dinlemek gelmiyor içimden. Hep aynı bet yüzler, aynı hot zotçu bakışlar. Kimi zaman arşivime gömülüyorum, fotoğraf karelerinin içinde kayboluyorum. Ne kadar çirkin siyasetçiden kaçmak istesem de karşıma çıkan bir kare yine onu hatırlatıyor bana.Ve çevrecilerle Başbakan arasındaki tartışmayı.
Ermenek’in güneyinde doğudan batıya uzanan bereketli bir vadi. Yıllar önce çektiğim bir kare. Şimdi Ermenek hidro elektrik santralının suları altında. Su yutmuş bereketli toprakları. Bu barajdan enerji üretilecek. Ülkenin enerjiye ihtiyacı var ama ya yitirdiğimiz topraklar. İnsan büyük bir ikilem içinde kalıyor. Öte yandan aynı bölge yani Taşeli platosu büyük temiz enerji kaynaklarına da sahip. Rüzgar enerjisi için büyük bir potansiyele sahip toros dağları, Taşeli platosu.
Siyah/beyaz soluk bir kare. Bozkırın ortasında perişan dökük bir ata yadigarı Zazadınhanı. Cıngırıklı kuyunun yanından çekmişim yıllar önce. Gübre yığınlarıyla doluydu hanın önü. İçini ise define avcıları delik deşik etmişlerdi. Sonra Adem Esen’in önderliği ile han restore edildi. İyi de oldu. Şimdi birileri kullanıyor mu bilmiyorum. Birileri kullanmalı orayı. İçindeki insanlarla canlılık kazanır bir yapı.
İnsanların yüzündeki mutluluğu yansıtan fotoğrafları severim. Karaman Gödet köyündeyiz. Köyün dere boyunca uzanan ana caddesinde yürürken çocuklar çeviriyor etrafımızı. Gittiğimiz her beldede ilkin çocukların ilgi odağı oluyoruz. Gödet köyünde de değişmiyor bu. Onların fotoğraflarını çekerken küçük bir çocuk dikkatimi çekiyor. Bir kenarda durmuş bize bakıyor, sokulmuyor yanımıza. Makinayı ona doğrultunca başlıyor ağlamaya. Annesinin kucağına sığınıyor. Başını annesinin omuzuna bastırıyor. İşte o an annenin mutlulukla gülümseyişini yakalıyorum.
Temmuz ayının ilk haftası. Umutcan ile yollardayız yine. Çadırımızı kuruyoruz Kuş Ali’nin kara çadırının yanına. Öğle sonları filan. Karnımızı doyurup çaylarımızı içtikten sonra keçi yaymaya gidiyoruz. Baş çoban Kuş Ali’nin ortanca kızı Yasemin. Onun yanında da en küçükleri Nuray var. Umutcan ile bende çelteğiz. Dağları aştık sürüyle birlikte. Yasemin bir yandan sürüyü çekip çeviriyor bir yandan oya işliyor. Cehizini hazırlıyor yani. O bir göçer, ayları yılları yollarda geçiyor, barınağı bir kara çadır ama güzel umutlar yeşertiyor gül yüreğinde.
Bozkır-Asarlık beldesi Zengibar kalesinin eteğinde tarihle iç içe güzel bir beldemiz. Beldenin ortasındaki antik cami ne zaman gitsek içimizi burkardı. Kaderine terk edilmiş, nerdeyse göçmek üzereydi. Birkaç yıl önce restore edilmiş, kurtarılmış yani. Geçmişte yapılar kullanışlı olmalarının yanı sıra estetik bir güzelliğe de sahiplerdi. Bu antik caminin yanına köylüler yeni bir cami yapmışlar. Estetik güzellikten sözetmişken, fotoğrafa bir bakın. Antik cami ile yeni cami minarelerinin arasındaki farka.
Gazeteci İhsan Kayseri arkadaşımız sağolsun yitirdiğimiz değerleri hatırlatır bize, anmamızı sağlar. Bizde böyle bir anma günü düzenlemişiz dağcı dostlarla. Ama farklı bir şekilde. Mezarı başında değilde Takkeli Dağın zirvesinde.
1994 yılı eylülünde kaybetmiştik gazeteci arkadaşımız Galip Yenikaynak’ı. Fotospor gazetesinin temsilcisiydi ve Yeni Konya’nın spor şefliğini yapıyordu. 1995 yılı eylülünde Takkelinin zirvesinde Galip’in oğluna bir plaketle bir fotoğrafını verdik dağcı arkadaşlarla.
Bir yörük obasında oba halkının birlikte yemek yemesi mümkün değil. Kimi davar peşinde, kimi deve kimi oğlak. Çadıra dönen yemeğini yer ve yine işinin başına döner. Sabah erkenden yaylıma çıkan sürü sıcak bastırmaya başlayınca çadırın yanına döner. Bu arada sağmallar sağılır, çoban karnını doyurur ikindiye doğru yeniden yaylıma çıkılır.
Yaylalarda yediden yetmişe herkese bir iş vardır. Davarın peşinden gitmek, yufka yapmak, yoğurt, peynir çalmak, ortalığı silip süpürmek derken kalan zamanda kadın ıstarının başına geçer. Kilim, çul çuval ne dokuyacaksa kirkiti vurmaya başlar. Fotoğrafı Konya ile Antalya sınırları arasındaki Gevne yaylalarında çekmiştim. Gevne vadisi flora bakımından ülkemizin en zengin bölgelerinden biri. Zeki Oğuz - memleket.com.tr
Artık gazete okumak, haber dinlemek gelmiyor içimden. Hep aynı bet yüzler, aynı hot zotçu bakışlar. Kimi zaman arşivime gömülüyorum, fotoğraf karelerinin içinde kayboluyorum. Ne kadar çirkin siyasetçiden kaçmak istesem de karşıma çıkan bir kare yine onu hatırlatıyor bana.Ve çevrecilerle Başbakan arasındaki tartışmayı.
Ermenek’in güneyinde doğudan batıya uzanan bereketli bir vadi. Yıllar önce çektiğim bir kare. Şimdi Ermenek hidro elektrik santralının suları altında. Su yutmuş bereketli toprakları. Bu barajdan enerji üretilecek. Ülkenin enerjiye ihtiyacı var ama ya yitirdiğimiz topraklar. İnsan büyük bir ikilem içinde kalıyor. Öte yandan aynı bölge yani Taşeli platosu büyük temiz enerji kaynaklarına da sahip. Rüzgar enerjisi için büyük bir potansiyele sahip toros dağları, Taşeli platosu.
Siyah/beyaz soluk bir kare. Bozkırın ortasında perişan dökük bir ata yadigarı Zazadınhanı. Cıngırıklı kuyunun yanından çekmişim yıllar önce. Gübre yığınlarıyla doluydu hanın önü. İçini ise define avcıları delik deşik etmişlerdi. Sonra Adem Esen’in önderliği ile han restore edildi. İyi de oldu. Şimdi birileri kullanıyor mu bilmiyorum. Birileri kullanmalı orayı. İçindeki insanlarla canlılık kazanır bir yapı.
İnsanların yüzündeki mutluluğu yansıtan fotoğrafları severim. Karaman Gödet köyündeyiz. Köyün dere boyunca uzanan ana caddesinde yürürken çocuklar çeviriyor etrafımızı. Gittiğimiz her beldede ilkin çocukların ilgi odağı oluyoruz. Gödet köyünde de değişmiyor bu. Onların fotoğraflarını çekerken küçük bir çocuk dikkatimi çekiyor. Bir kenarda durmuş bize bakıyor, sokulmuyor yanımıza. Makinayı ona doğrultunca başlıyor ağlamaya. Annesinin kucağına sığınıyor. Başını annesinin omuzuna bastırıyor. İşte o an annenin mutlulukla gülümseyişini yakalıyorum.
Temmuz ayının ilk haftası. Umutcan ile yollardayız yine. Çadırımızı kuruyoruz Kuş Ali’nin kara çadırının yanına. Öğle sonları filan. Karnımızı doyurup çaylarımızı içtikten sonra keçi yaymaya gidiyoruz. Baş çoban Kuş Ali’nin ortanca kızı Yasemin. Onun yanında da en küçükleri Nuray var. Umutcan ile bende çelteğiz. Dağları aştık sürüyle birlikte. Yasemin bir yandan sürüyü çekip çeviriyor bir yandan oya işliyor. Cehizini hazırlıyor yani. O bir göçer, ayları yılları yollarda geçiyor, barınağı bir kara çadır ama güzel umutlar yeşertiyor gül yüreğinde.
Bozkır-Asarlık beldesi Zengibar kalesinin eteğinde tarihle iç içe güzel bir beldemiz. Beldenin ortasındaki antik cami ne zaman gitsek içimizi burkardı. Kaderine terk edilmiş, nerdeyse göçmek üzereydi. Birkaç yıl önce restore edilmiş, kurtarılmış yani. Geçmişte yapılar kullanışlı olmalarının yanı sıra estetik bir güzelliğe de sahiplerdi. Bu antik caminin yanına köylüler yeni bir cami yapmışlar. Estetik güzellikten sözetmişken, fotoğrafa bir bakın. Antik cami ile yeni cami minarelerinin arasındaki farka.
Gazeteci İhsan Kayseri arkadaşımız sağolsun yitirdiğimiz değerleri hatırlatır bize, anmamızı sağlar. Bizde böyle bir anma günü düzenlemişiz dağcı dostlarla. Ama farklı bir şekilde. Mezarı başında değilde Takkeli Dağın zirvesinde.
1994 yılı eylülünde kaybetmiştik gazeteci arkadaşımız Galip Yenikaynak’ı. Fotospor gazetesinin temsilcisiydi ve Yeni Konya’nın spor şefliğini yapıyordu. 1995 yılı eylülünde Takkelinin zirvesinde Galip’in oğluna bir plaketle bir fotoğrafını verdik dağcı arkadaşlarla.
Bir yörük obasında oba halkının birlikte yemek yemesi mümkün değil. Kimi davar peşinde, kimi deve kimi oğlak. Çadıra dönen yemeğini yer ve yine işinin başına döner. Sabah erkenden yaylıma çıkan sürü sıcak bastırmaya başlayınca çadırın yanına döner. Bu arada sağmallar sağılır, çoban karnını doyurur ikindiye doğru yeniden yaylıma çıkılır.
Yaylalarda yediden yetmişe herkese bir iş vardır. Davarın peşinden gitmek, yufka yapmak, yoğurt, peynir çalmak, ortalığı silip süpürmek derken kalan zamanda kadın ıstarının başına geçer. Kilim, çul çuval ne dokuyacaksa kirkiti vurmaya başlar. Fotoğrafı Konya ile Antalya sınırları arasındaki Gevne yaylalarında çekmiştim. Gevne vadisi flora bakımından ülkemizin en zengin bölgelerinden biri. Zeki Oğuz - memleket.com.tr
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.