Nuri Yüceer |
Ülkemizde kurallar ve kanunlar o kadar esnek uygulanır-ki varlığı ve yokluğu fark edilmez. GDO’lu ürün dediğimiz genetiği laboratuar ortamında değiştirilmiş mutat tohumlar için ilgili Devlet yöneticilerimiz söz verip kontroller daha sık denetlenecek demiştiler.
Ülkemize girecek olan GDO’lu ürünler konusunda karar organı olarak”Bilimsel Komite yetkili kılındı. Başlangıçta bir, iki ürüne izin verilirken, şimdi ise izin verilen GDO lu ürün sayısı 25 çıktı. Önce mısır ve soya ile sınırlı iken, şimdi şeker pancarı, maya, patates, pamuk, kanola ve bakteri kütlesinin ülkemize girişinde bir sakınca görülmüyor.
GDO’lu tohumlar “mutat geni”gen olarak atlandırılan ve tohumun kullanıldıktan sonra kendisini imha etmesini sağlayan ve birden fazla kez kullanılması ihtimalini ortadan kaldıran gen içeriyor. Dolayısıyla tohumlar kısır oluyor vede çoğalamıyor. Dahası Kullan at, her yıl yenisini satın al, denilerek üretmek yasak, ithalat serbest! Ama Şimdilik yakında ülkemizde yabancı şirketlerin üretmesine-de müsaade edilir. Nasıl olsa, bu memleket yolgeçen hanı.
Türkiye yağlı tohumlarda % 70 gibi büyük bir oranda dışa bağımlı, çoğu ülkelerde kullanımı yasaklanan GDO lu tohumlarda ülkemiz en cazip pazarlardan biri. Bu tohumları ithal etmek için her yıl milyon dolarlar harcanıyor. Son 10 yılda Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatına ayırmış olduğu para 30 milyar dolardır. Aslında Türkiye tarım açısından Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden birisi iken yanlış politikalar nedeniyle tarımda dışa bağımlı hale gelmişiz özelliklede (ABD ve İsrail) ABD nim kota koyduğu tarım ürünleri ya sınırlı yetiştiriliyor yâda yok oluyor
Tarım ve Gıda alanlarında Bioteknolojiyi kullanan ve bu pazarı elinde bulunduran dünyada birkaç firma var. Bunların en büyüğü İsrail firmalarıdır. Bu tohumlar bir ekimliktir. Tohumu ektin ürünü aldın mı olay bitmiştir. Ayrıca İsrail’den bir defa tohum almakla kurtulmak mümkün değil, Bir gram tohumun fiyatı her dönemde Bir gram altına denk oluyor. Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum toprağa da zarar veriyor. Artık hep aynı genetik tohumu kullanmak zorundasınız.50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık toprak kullanılmaz hale geliyor.
Buna örnek Türkiye nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemektedir. Yani İsrail tek başına tohumu satmıyor tohum alana hastalıkları bedava bonus olarak veriyor. Başka bir deyişle Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor.
Sonuç Tohumda Türkiye tamamen dışa bağımlı durumda. Tek kelimeyle tohumun ve zirai ilacın patronu İsrail. Bu acı tabloya rağmen Türkiye’de yabancıların menfaatlerine çalışan bir patent sistemi işletiliyor! Ne korkunç durum dur ki, köylü vatandaş kendi bahçesinde tohumu bırakamayacak yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak.
Dünyadaki gelişmiş ülkelere bakalım! Hiç bir şekilde zararlı gıda ve kullanım maddelerini sınırlarından içeriye dahi sokmuyorlar. Türkiye’nin yetiştirip ihraç ettiği domates başta olmak üzere birçok gıda maddesi kanserojen madde içeriyor gerekçesi ile sınır kapılarından geri çevriliyor.(Daha yeni Rusya, Edirne’de 300 bin ton Domates çöplüğe dökülmedi mi?) Rusya, Romanya ve diğer bazı ülkeler alımları durdurdu. Alımları durdurulan bu ürünler iç piyasaya sürüldü. bu aziz millete o yabancıların yemediğini poşet poşet taşıyarak bir güzel yedi.
Ne yediğimiz nede içtiğimiz kontrol edilmiyor! Bu halk uyutuluyor, halka ne verilirse yiyor, ne söylenirse yapıyor, TV de her şeyi seyrediyor, her şeye kanıyor, inanıyor. Çünkü bu halk okumuyor, araştırmıyor, hakkını aramıyor, halk uyutulmuş, umursamaz, her şeye razı, her şeye müsait bir toplum olmuş haydi Hayırlısı!
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.