Recent Comments

Halam, teyzem, emmim, dayım… ben hepsinden aldım payım…

Bir vefasızlık gördüğünde, akrabalardan Anadolu’nun dağ yöresi adamları bu deyimi çok kullanırlardı.İnsanoğlu yaşamı boyunca her yaşam evresinden birer tecrübe ile uyanıyor; eğer olayları iyi analiz edebiliyorsa…
Son günlerde benim de yaşamımda böylesine ibret alınacak, tecrübe edilecek olaylar vuku buldu ki insana pes dedirten cinstendi….
Dünyada insan ve diğer varlıklar için sağlıklı yaşam çok önemli bir yer tutar. Bu, insanoğlu için çok daha önemlidir. “Ne oldum deme, ne olacağım de!” derdi atalarımız. Çok doğru ve yerinde bir söz, ne olacağımızı, yarına nasıl çıkacağımızı, bir saat hatta bir dakika sonra nasıl olacağımızı kestirmek, insanın beyin gücünün algılayamayacağı bir şey olsa gerek.
Son yaşadığım olaylardan esinlendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum, herkes bundan bir şeyler çıkarsın kendine.Şöyle bir yıl evvelini hatırıma getiriyorum da insanın aklının ermeyeceği ölçüde değişim yaşanıyor.
Geçenlerde vefat eden yeğenimden bahsi açıyorum…
Bir yaz sabahı idi, şöyle bir ziyaret etmek için uğradığımda birçok hısımı akrabası, komşuları toplanmışlar harıl harıl bir şeylerle uğraşıyorlar. Sordum: “Neler yaparsınız güzel kızım?”. Yeğenim “Gel dayıcığım gel, pazardan sebze aldık, komşularla turşu kuruyoruz, sebzeleri kışa kurutmalık için hazırlıyoruz” mealinde neşeli, sevinçli şekilde gülüp oynaşıyor, kış hazırlığı yapmakla meşgul haldeydiler.
Bu yıl aynı ayları biraz geçmiş olmamıza karşın o dünyalar tatlısı yeğenimi hastalık perişan etti, yaşamını alt üst etti ve yuvayı adeta viraneye çeviriverdi. Kendisi hastane köşelerinde, eşi yanında, sağ gözünden sol gözüne emanet edemediği kıyamadığı çocukları her biri bir akrabasının yanında, sürekli hastanede günü geçerken bazen evde olduğu zamanlar bazen krize girdiği zaman hastalığın birazcık esnemesi ile şöyle kendine geldi mi; o küçük yavrusunu yanına çağırıp onu hasta yatağında kendine doğru çekip, doyasıya yüzünü gözünü öpüyor bu arada gözlerinden yaşlar yağmur gibi iniyor, bizim de gözyaşlarımız sel oluyordu.
Bu durumu çok yakınları olan ana, baba ve kardeşleri çok görmüyorlardı. Ya da görmek istemiyorlardı hatta uzun süre gelip ne haldedir diye bakmıyorlardı bile...İşte “Anam, babam, emmim, dayım… Hepsinden ben aldım payım…” yazıya bunun için başlık oldu.
Bazen çok darda kaldıklarında bile atasından yardım talep ettiklerini, ancak bunu şiddetle ve galiz sözlerle reddettiklerini gözyaşları ile bizlere anlatıyordu.
Oysa bizler kırsal kesim insanları, birçok malımızla beraber yaşam sürdüğümüz oluyordu. Bunlar gerek evde kedi, köpek gerekse dağda koyun, kuzu, at, eşek hepsi de olabilir hatta yabani vahşi hayvanlar da olurdu. Bazı köpekleri görürdük, sekiz ya da on kadar yavru yapar, onları besleyebilmek için canını dişine takar, çalışır ve asla yavrularına zarar gelmesine müsaade etmez; hatta bir tanesini almak istesek şiddetle karşı koyar, vermez, almak isteyene saldırırdı.
İnsanoğlunun da bazılarına Allah hiç evlat vermez, bazılarına da on oniki tane hatta bazı yerlerde otuz, kırk tane veriverir. Bazısı evladının kılına zarar gelmesini istemez; ama bazıları ise onu sanki hiç tanımamış gibi davranıp çeşitli vesilelerle evladına intizar eder, onları adeta bir mal gibi azarlar. Nedense müşfik bir ata olamaz.
Çocuk yapıp dünyaya getirmek ne kadar önemli ise ona bakmak, onun her derdi ile ilgilenmek de o kadar önemlidir insan olanlar için! “Kör öldü mü badem gözlü olur” derler. İşte böyle oluyor ne yazık ki ölmeden atasına, anasına, kardeşlerine defalarca haber verirsin, gelmezler veya arada bir gelip iki dakikalığına ziyaret edip o yavruyu kendi derdi ile baş başa koyarlar.
“Kan mı lazım, ilaç mı lazım, moral mi lazım, atasıyım bana ihtiyacı var mı”, demezler herkes kendi dünyasında yaşamını sürdürür… Nihayet hasta vefat eder. Ana baba kardeşler hepsi meydana çıkarlar, ahkam keserler, iş bilir olurlar, senin veya başkasının yıllarca Allah rızası için o hastaya yapmış olduklarını hep göz ardı ediverirler.
Seni de suçlarlar bazı şeyler ile…
Bakın şimdi yaşadıklarıma… Hastanın durumu iki gün önce vahimleşti, kan veriliyor. Gece sabahlara kadar ızdırap, akşamlara kadar acı ve elem var. Haber veriyorum, telefon ettiriyorum ana baba ve kardeşlere. Çıt yok, arayan yok, gelen giden yok, işte “Anam, babam, emmim ,dayım… Hepsinden ben aldım payım…” burada gerçek oluyor.
Ölünce geliyorlar, hastanenin bir köşesinde oturup akşama kadar bekliyorlar, evladının ölüsünün bulunduğu morga girmeye teşebbüs etmiyorlar, anasını getirmiyorlar, biz yakınları gerekenleri yapıp mevtayı yoluna hazır ediyoruz, ana baba devreye giriyor. Başlıyor ahkam kesmeye: Şimdi evine götüreceğiz, (Hasta hastanede vefat etmiş) evine indireceğiz, anası ve kardeşleri yüzünü açıp bakacaklar, niye… Hasret mi gidersinler. Yok, gidermesinler de bu hasta sabah saat sekizde vefat etti, sizler de burada idiniz, neden bakmadınız girip de; şimdi kefeni açtıracaksınız, orada yüreğimiz dayanmadı.
Pes doğrusu bu kadar cahilliğe! Evde kadın erkek yüzlerce adam var, herkes bir şeyler diyor. Bütün mesuliyeti alıyorum, çünkü onun kadar ana baba hukukum olmasa bile dayı hukukum var, onu kullanıp kefeni açtırmadan yerine defnediyoruz. Eve gelince azar da var tabi bunun sonunda.
Baba, bütün işleri organize eden şahsa “Yaptığın işi beğendin mi?” diyor. “Ne oldu, niye benim dediğimi yapmadın?” “Burada baş tutar bir ata olmadığı için horozu çok çöplük gibi herkes söz sahibi oluyor onun için senin dediğin olmadı” diyoruz… Sonra küskünlükler, kırgınlıklar oluyor, insan yaptığı iyiliğin ecrinden çıkıp gidiyor. Allah affetsin!Ölene gani gani rahmet etsin! Bu yazımda sizleri belki sıktım; ama ibretlik olduğu için kaleme aldım. Saygı ile…
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.