Kaldırımlar üzerine pek çok şiir yazılıp, şarkılar bestelenmiştir. Yolun kenarında bir sığınaktır, kaldırımlar. Bazen bir yoksulu koynunda büyütür, bazen bir evsize yastık, kimi zaman, sokak çocuklarına yar, ya da sevgiliyle karşılaşma yeridir, kaldırımlar. Üstat Necip Fazıl ne güzel ifade etmiş:
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
……………………..
Arabaların rahatsız ettiği yayaların, kaçıp sığınma yerleridir kaldırımlar. Bizde kaldırım anlayışı kendimize özgüdür. İnsanlarımızı eleştiririz bazen, Konyalı yolun ortasından yürür diye. Çoğumuz da öyle düşünmüyor muyuz? Ama Konyalı ne yapsın? Sadece il merkezinde değil ilçelere de bir göz atın. Yurdumun geneline baksanız da sıkıntılar aynıdır. Kaldırım yayaların haricinde herkesin geçiş alanı olmuş durumdadır. Kaldırımların çoğunluğunda, ağaçlar geniş yer tutar. Yani o kaldırımı yaparken ağacı getirip tam ortasına dikiveriyorlar, nedense. Bakınız yeni yapılmakta olan yolların kaldırımlarına. Kenarına ağaç dikilse yetişmez sanki. Hem öyle ortalanıyor ki iki kişi yan yana gezmesin diye sanırsınız. Sadece ağaçla kalmayız. Kaldırımın yanındaki dükkân eşyasını illaki dışarıya çıkarsın ki satış yapsın. Yoksa satış yapamaz galiba. Bir arkadaş anlatmıştı: Almanya’da caddenin bir ucundan diğer ucuna bakınca, eğer dışarıda birkaç eşya, dükkânın dışına sarkmışsa, bil ki o dükkân bizimkilere aittir. Diye, ancak ben pek inanmak istemedim. Bir gün Televizyon kanalının birisinde, Belçika’daki Türkleri anlatırken, aynı konuya değinince inandım. Kaldırımı işgal edenler, başkalarının haklarına girdiklerinin bilmem farkındalar mı? İşin daha ilginci, adam dükkân eşyalarını kaldırıma koyduğu gibi yolun kenarına da birkaç teneke, huni veya duba koyuyor ki dükkânın önü kapanmasın. Bir dükkân açtın mı, kaldırım ve yol da senin olmuş oluyor. Bir yerden bir yere giderken yayaların nelerle savaştıklarını görmemek için kör olmak lazım. Olmadı kaldırım geniş veya biraz da alçaksa hemen arabayı da koydun mu? Tamamdır. Ondan sonra arabaya binince yayalara kızarız, yolun ortasından gidiyor diye. Kendin yaya olunca da arabacılara ve dükkânlara kızıyorsun. Peki, doğrusu ne acaba? Birde bisikletli ve motosikletler var. Gördüğün, direklere ve ağaçlarda kilitlenmişler. Takılmamak için uğraş dur.
Bir yerleşim yeri oluşturulurken önce alt yapı, kurulur sonra yerleşime açılır. Biz de ise yerleşim, temelden değil, tavandan başlar. Önce yerleşim yerini asfaltlar hizmete açarız. Aynı yolu, doğalgaz, elektrik, su, telefon vs için defalarca kazarız. Peki, mesaj ne? Bak adamlar çalışıyor. Bu yolların ve kaldırımların çözümü aslında kolaydır. Bir kere yapılan binaların altında otopark zorunluluğu olmalı. Bunun için bina yapana kolaylık sağlanmalı. Otopark ücretleri daha da ekonomik olmalı. Pazar yerlerinin yakınında otopark bulunmalı. İnsanlar rahatça arabasını koyup yolu işgal etmeden işini görebilmeli. İnsanlar teşvik edilmeli. Ayrıca bakkal, market sahiplerinin sınırları belli olmalı. Birkaç inşaatçıya sordum: Neden binaların altına otopark yapmıyorsunuz? Diye. Aldığım cevap da; İnşaat yapan firmaya hiçbir artısı olmadığını, bilakis konutlar metrekareye göre hesap edildiği için otopark konut hesabından düşülüyormuş. Tabi adam da haklı olarak o alanı mesken olarak değerlendirip satıyor. Otoparkı nasıl satsın ki. Kooperatifler de durum aynı. Yeşil alan yerine bordür taşı döşeyince otopark yapmış oluyor. Böylece hem yer altına otopark yapmaktan kurtuluyor, hem de peyzaj parası vermekten kurtuluyor.
Kaldırımlar kaderine terk edilmemeli. İşgal edenlerden Onları koruyup, kollamak gerekir.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.