Orman ağaçlarından meşe ve cinsi olan ağacın meyvesidir.
Pelitten söz ediyorum. Bunu Konya’nın dağ köylerinde yaşayanların hepsi bilir... Ama ova köylerindeki insanlar pek bilmez, çünkü yaşadıkları yerde ne orman ne de pelit vardır... Ancak Konya’nın Meram Lalebehçe, Durunday, Yorgancı, Harmancık, Karayüğ ve Dere gibi semtlerinde bu ağaçlardan asırlık olarak kalmış kesilmemek için direnerek yaşam savaşı veren birkaç tane ağaç vardır.
Ben meşe ağacının çok olduğu bir orman köylüsü olduğum için bunların cinslerine göre çeşitlerini de iyi bilirim… Ağaç olarak kullanıldığı alanları meyvesinin nelere faydalı olduğunu, küçük ve büyük baş hayvanlara tarafından nasıl sevildiğini de sizlerle paylaşayım istedim...
Meşe ağacı cins olarak birkaç çeşit vardır... Bunlar karameşe, akmeşe, germeşe, pelit ağacı gibi adlar ile anılır, bazılarından ağaç, bazılarından meyve, bazılarından da sadece odun, alarak faydalanırız.
Karameşe dayanıklı bir soba odunu olduğu gibi genç olup boyu uzayanları da köy evlerinin üst örtü ağacı olarak kullanılır ve asırlarca dayanır, ıslağa kuruya…
Akmeşe denen cinsine bizim yörede kasnak ağacı denir. Odunu sobada pekiyi yanmadığı gibi ağacın damarı gevşek ve yumuşaktır. Bunun ihtiyarlamış olan ağaçlarının gövdesinden köy yerlerinde ekmek teknesi, senit ve sandık yapımında çok kullanılırdı. Ayrıca bu akmeşenin ağacı yumuşak olduğu için köy evlerinin inşaatında, taş binaların her iki metre yükselişinde duvar arasına atılan hatıl denen dayanıklı malzeme olarak inşaatların vazgeçilmezi idi.
Daha bir çok yerde kullanılırdı bu ağaç… Dağlarda hayırseverler tarafından yapılan çeşmelerin önünden hayvanların su içebilmesi için o ihtiyarlamış ağacın kovanlaşmış gövdesi su kurnası olarak kullanılırdı. Çünkü eskiden dağlara vasıta gidemezdi… Çimento ve kum nakli zordu. Dahası bu ağacın kovan kısımları arıcılıkta karakovan tabir edilen arı kovanı olarak da kollanılırdı… Yani benim akıllı köylülerim her işte olduğu gibi bu işlerde de mahir ve bilgililerdi.
Birde germeşe cinsi var dedik… Bu cinsin ismi sanırım odununun biraz gevrek olmasından dolayı germeşe adını almış… Belki de meyveleri için, ne diyelim.
Karameşenin de akmeşenin de germeşenin de meyvesi olan pelit, malların hem çok sevdiği bir gıda hem de çok yararlı bir besindir… Ekim Kasım aylarında dağda davar ve sığır güden çobanların kâbusudur. Bunun lezzetini iyi bilen mallar dal dibinden dal dibine koşarak bir birlerinden kapışırcasına bu meyveye saldırır… Çobanın da akşama kadar yorgunluktan işi biter. Akşam ağaya acınan çobanın ifadesi de “Ağa bugün malı pelide aktırdım, canım çıktı hakkından gelemedim” olurdu… Bunu yiyen mallar önce hırs ile bütün bütün yer sonra gece veya gündüz yattığı yerden geviş getirerek sindirir, bir güzel ihtiyacı olan enerjiyi toplardı.
Bunun nereden aklıma estiğini merak edenler olmuştur… Geçenlerde rahatsızlandım, doktora gittim. Kan alıp tahlil yaptılar, neticede “kolesterolünüz yüksek, kan değerleriniz düşük, ilaçla tedavi yapacağız” deyip birkaç ilaç yazdı doktorum. Yaşım itibari ile bunlar beklenen şeyler tabi ama aklıma köy geldi. Doktordan gelirken bir dükkanın önünde bir yazı gördüm pelit alınır diye. İşte köyü bu yüzden hatırladım…
Pelit mevsimi geldi mi köyde büyüklerimiz ya kendisi gider ya da bizleri ormana gönderirlerdi. Dalında iyice olgunlaşmış kendiliğinden dökülen germeşe ağacının meyvesi olan pelitlerden toplatıp eve getirirdik. Babamız veya anamız evimizin yakınlarından bir yere bir çukur açar, onlarca pelidi bu çukura gömer, sonra da üzerini toprakla örterdi. Bunu bazen bize yaptırırlardı.
Pelit, kışa kadar toprakta yatar, kışın kar olmadığı bir zamanda bir kısmını yerinden çıkarıp evimize getirir, sobanın üzerinde pişirip kestane kebap gibi yerdik, istersek daha güzel bir şekli ile yerdik.
Daha güzel şekli nedir derseniz… Tarifesini vereyim… Toprakta nemlenmiş olup acısı nispeten giden pelitler kabuğundan soyulur, ortasından ikiye ayrılır. Ardından evde bulunan cevizlerden biraz kırılır, içi çıkarılır, biraz da analarımızın bastığı koca tuluktan mis kokulu peynirden getirdik mi ortaya, oooo gel keyfim gel… Üçünün karışımından yapılan ve bazlama ekmeğe sıkılıp sıkma olarak yenen bu lezzetin tadı başkaydı. Şimdiki gençler bırakın bu lezzeti, pelidi dahi bilmez…
Size bir güzel haber daha vereyim… Eskiden büyüklerimiz bu pelit meyvesinin bol olduğu yıllarda köy ihtiyar heyeti imecesi ile ormanın bol olduğu yerden bunları toplar, ormansız araziye köylüler tarafından güzün saçardı… Böylece ertesi yıl orada da büyük bir ormanlaşma olurdu… Ne kadar basit değil mi orman oluşturmak.
Şimdi düşünüyorum da, eskiden kanser, ülser, kalp, astım, şeker, diyaliz nedir bilmezdik. Bilmezdik, çünkü yediklerimiz hep doğal gıdalardı. Hepsi yerli ürün kendi yetiştirdiğimiz domates, salatalık, patates, kavun, karpuz aklınıza ne gelirse buğday, un dahil her şey doğaldı… Hastalıklar da karın ağrısı, tatarca (albumin) böbrek hastalığı grip, sökkem, burun akıntısı işte bunlardı…
Sobanın üzerinde kızarmış olan duvak yani saksı parçasının karına konması ile ağrılar dinerdi. Anamızın kışa hazırlık yaparak topladığı ayva yaprağından ıhlamur kaynatır gibi kaynatıp içtiğimizde ise soğuk algınlığımız geçerdi.
Büyük adamların şöyle dediklerini anımsıyorum: Baş dönmesine, ani gelen şakak ağrılarına karşı, germeşe pelidi ile ceviz peynir yedirin, bir hafta on gün bir şeyi galmaz geçer, bu adamın hastalığı…
Demek ki kolesterol denen şeyin ilacı bunlar imiş. Ben de bu ceviz ile düşürünce bu kolesterolü, aklıma atalarımın koca karı ilaçları dedikleri ama bire bir faydalı olan bu bitkiler geliverdi. Ne yapayım olmazsa köyüme gideyim de tam zamanı iken şayet germeşe pelidi var ise biraz toplayıp geleyim, hastalığımın ilacını kendim yapayım.
Tüm hastalarımıza şifa dileğiyle…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.