Mehmet Emin Karabacak |
Anne babalar genelde çocuklarının olumsuz davranışlarını bırakmaları konusunda nasihat ederken; bazı anne babalar ise çocuklarına neden okumaları gerektiği ile kendilerinin okuyamama nedenlerini gerekçeli olarak anlatarak onların daha iyi yerlere gelmeleri konusunda nasihat etmektedirler. Sonuçta her anne babanın çocuklarına edeceği nasihatin bir gerekçesi ve bir nedeni bulunmaktadır.
Anne babaların çocuklarına yaptıkları nasihatlerin birçoğu kendilerinin davranışsal olarak yapmadıkları veya yapamadıkları şeyler hakkındadır. Bunu sonucunda da çocuklarının eğitiminde sadece nasihat boyutunu dikkate alan anne babalar, ister istemez sözlerinin tutulmadığını görünce üzülmektedirler. Bu anne babaların durumu için Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey İman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylersiniz?” (Saff Süresi:2)
Sağlığını olumsuz etkileyecek düzeyde çok süt içen bir çocuğu, anne babası daha az süt içmesi için zamanın âlimine götürürler. Durumu dinleyen âlim zat; anne babaya bir gün sonra gelmelerini söyler.
Ertesi gün gelen ailenin aşırı süt içen çocuğuna âlim zat: “Her şeyin aşırısının sağlık için zararlı olduğunu ve bunun içinde her besinlerden yemesi gerektiği gibi sütü de daha az içmesini” söyler. Nasihati dinleyen çocuk, daha az süt içeceği konusunda Âlim zata söz verir.
Çocuğun anne babası, çocuğun zamanla daha az süt içtiğini görünce durumu merak edip âlim zata neden ertesi gün çağırdığını sorarlar.
Âlim zatta aileye: "Ben de sütü çok severdim ve o sabah bende süt içmiştim. Daha sütün kokusu ağzımda dururken nasıl o çocuğa süt içme diyebilirdim ki. İşte bu yüzden ertesi günü gelmenizi söyledim" der.
Yine yumurtadan başka hiçbir şey yemeyen bir çocuğu, anne babası zamanın âlimine götürürler. Hocaya çocuğun anne babası; çocuklarını bütün uyarı ve nasihatlerine rağmen yumurtadan başka bir şey yemediğini, bu gidişle de çocuklarının gıdasız kalmasından korktuklarını söylerler.
Durumu dinleyen hoca efendi de şimdi gitmelerini ve kırk gün sonra gelmelerini söyler. Kırk gün sonra anne babasıyla gelen çocuğu kucağına oturtup saçlarını okşayan hoca efendi çocuğa:
“Yavrum bundan sonra çok fazla yumurta yeme, diğer yiyeceklerden de ye” diye nasihat ettikten sonra çocuğu ve ailesini evine gönderir.
Aradan bir iki gün geçtikten sonra gerçekten çocuklarının yumurtayı fazla yemediğini gören aile, soluğu doğruca hocanın yanında alırlar. Hoca efendiye çocuğun anne babası; “Hocam madem bir çift sözle çocuğa bu davranışı bıraktıracaktınız da neden bizi kırk gün beklettiniz” diye sorarlar.
Hoca efendi de: “Siz bana çocukla geldiğiniz zaman bende yumurtayı çok sever ve çok yerdim. Çocuğa yumurtayı daha az yiyebilmesini söyleyebilmem bende kırk gün kendi nefsimde bunu denedim ki çocuğa söylediklerim etkili olabilsin. Yoksa yumurtayı fazla yememesi konusunda, çocuğa şimdiye kadar onlarca kişi söyledi; fakat çocuk kimseyi dinlemedi. Yani anlayacağınız kalpten çıkan söz kalbe tesir ederken, ağızdan çıkan söz ise bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkacaktır” demiştir.
Söylediği sözü ve ettiği nasihati kendi hayatında yaşamayan ve çocuklarına uygun model olamayan anne babaların, çocuklarına yapacakları nasihatin de hiçbir faydası olmayacaktır. Bu nokta da çocuğa verilecek eğitim söz ile değil hal ile yapılması gerekir. Mevlana Hazretlerinin: “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” sözü anne babaların çocuklarına model olma konusunda söz ve hal arasındaki ince noktayı çok güzel ifade etmiştir.
(Devam Edecek)
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.