Bediüzzaman'ı gören ve ona hizmet eden son şahitlerden Mustafa Kırıkçı, rahatsızlanarak Haseki Hastanesine kaldırıldı.
Yoğun bakımda müşahede altında tutulan Kırıkçı, herkesten duâ bekliyor.
12 Nisan 1926 tarihinde Konya-Bozkır ilçesinin Sopran Köyünde dünyaya gelen Kırıkçı, 1971 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi ve 20 Mart 1979’da İstanbul İmam Hatip Lisesi Edebiyat Öğretmeni iken emekli oldu. 1960’dan sonra Nur, Bediülbeyan, Bediüzzaman gibi gazeteler yayınladı. Kırıkçı, Mektubat’ın ilk baskısı yapılırken merhum Atıf Ural’la beraber de çalışmıştı.
Mustafa Kırıkçı, “Son Şahitler” isimli eserde Bediüzzaman’la görüşmesini şöyle anlatıyor: “Zannediyorum, 1958 senesi idi. Üstadı ziyaret için Isparta’ya gitmiştim. Üstad, o sırada hizmetçilerin hepsi Ankara’da hapis oldukları için, evinde yalnız kalmıştı. Gerçi evin sofası ile öteki odalarında Mustafa Gül Ağabeyle, Küçük Ali Ağabey de gözüme ilişmişlerdi. Fakat onlar, ziyaretim esnasında Üstadın odasında bulunmadıkları için ben, Üstadla başbaşa kalmıştım. Bana, yanındaki yardımcı ve hizmetçilerini hapse koymaktaki maksadın, ‘kendisini yalnız bırakarak müşkül bir vaziyete sokmak’ olduğunu anlattı. Ayrılmak için ben ayağa kalkınca, Üstad da kalktı, bu hiç görmediğim bir haldi, benimle beraber odasının kapısına kadar beraber geldi, orada bana şöyle dediğini hiç unutamam: ‘Ben çoktan beri bir Mustafa bekliyordum, meğer o Mustafa senmişsin."
Yeni Asya
Yoğun bakımda müşahede altında tutulan Kırıkçı, herkesten duâ bekliyor.
12 Nisan 1926 tarihinde Konya-Bozkır ilçesinin Sopran Köyünde dünyaya gelen Kırıkçı, 1971 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi ve 20 Mart 1979’da İstanbul İmam Hatip Lisesi Edebiyat Öğretmeni iken emekli oldu. 1960’dan sonra Nur, Bediülbeyan, Bediüzzaman gibi gazeteler yayınladı. Kırıkçı, Mektubat’ın ilk baskısı yapılırken merhum Atıf Ural’la beraber de çalışmıştı.
Mustafa Kırıkçı, “Son Şahitler” isimli eserde Bediüzzaman’la görüşmesini şöyle anlatıyor: “Zannediyorum, 1958 senesi idi. Üstadı ziyaret için Isparta’ya gitmiştim. Üstad, o sırada hizmetçilerin hepsi Ankara’da hapis oldukları için, evinde yalnız kalmıştı. Gerçi evin sofası ile öteki odalarında Mustafa Gül Ağabeyle, Küçük Ali Ağabey de gözüme ilişmişlerdi. Fakat onlar, ziyaretim esnasında Üstadın odasında bulunmadıkları için ben, Üstadla başbaşa kalmıştım. Bana, yanındaki yardımcı ve hizmetçilerini hapse koymaktaki maksadın, ‘kendisini yalnız bırakarak müşkül bir vaziyete sokmak’ olduğunu anlattı. Ayrılmak için ben ayağa kalkınca, Üstad da kalktı, bu hiç görmediğim bir haldi, benimle beraber odasının kapısına kadar beraber geldi, orada bana şöyle dediğini hiç unutamam: ‘Ben çoktan beri bir Mustafa bekliyordum, meğer o Mustafa senmişsin."
Yeni Asya
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.