İyi dinle beni; Bozkır Uşağı…!
Orta Asya bozkırlarından kopup gelen, arı duru, Anadolu ve İslâm kültürüyle en güzel harmanlanan bir ecdadın evladısın sen!
“Bozkır” adını ta ata yurtta kazandı ecdadın!
Hiç yenilmedin, daima bozdun hasımlarını! Bozgun verdin en azılı düşmanlarına! Kıran verdin, kırıp geçirdin onları! Yok ettin, ortadan kaldırdın hasımları. Nice azılı düşmanları. Nam saldın bu konuda seni tanıyanlara, ÇÜNKÜ SEN!…
Güven verdin bu anlamda cümle dostlara. Mertliğinle ve yiğitliğinle…
Adını namından aldın;
“Boz!+Kır!” = “Bozkır!” oldu adın!
Onunla hep onurlandın!
Lakin, sadece onurlandın O'nunla!
Evet sen; “Bozkır Oymağı’ydın”
Ezelden beri!
Başında “Bozkır Beyleri”…
Sen yani… “Bozkır Oymağı’nın Beyleri!”
Hep onurluydun; başın dik…! Asla böyümedin, büyüklenmedin. Çünkü sen, BOZ! KIR!’dın! Onunla avundun ve tevazua sarıldın! Çüknü sen, tevazuu sahibiydin!
Ne var ki bu konuda, ölçüyü biraz kaçırdın!
En doğal haklarından faydalanmayı bile akıl etmedin!
Edemedin…
"“Böyüklere” havale…" dedin;
Ama savruldun!
Avundun ve avutuldun!
****************
Hatırla…!
Bir fethe çıktın ki;
Orta Asya'dan, Anadolu’ya doğru…
Orta Asya'dan, Anadolu’ya doğru…
Gönül fethine, kültür fethine…
Medeniyetin, Türk ve İslâm’ın methine…
Yolun düştü de;
Anadolu’nun o “Yüce Sultanı’na”…?
O, “Yüce Selçuklusu’na”?
Namınla bastılar, seni bağırlarına!
Namınla…!
Sanma ki,
Haybeye, ve bedavaya…!
Ve görür görmez bastılar seni bağırlarına…
Bil ki;
İhtiyaçları da vardı sana!?
“Alâaddin Keykubat” seni,
Böylece bastı gönül saraylarına!
Bir “Uç Beyliği” verdi sana;
O yerleştirdi seni bu vatana!
O güzel yaylana:
“Çarşamba’na”,
“Perşembe’ne”,
“Sarıot’una”…
“Sarıoğlan’a”
“Soğla’na”,
“Göksu, Sırıstat’ına”!
Öyle ya:
Yiğittin, inançlıydın, merttin!
Gözünü budaktan sakınmaz, bir devlettin!
Savaşçıydın, bozgun vereciydin!
Kırıp ortadan kaldırıcıydın!
Öyle ya:
Toroslar aşılmamıştı henüz!
İnilmemişti Akdeniz'e.
Sen inecektin oraya en önde!
Ve aştın Torosları…
İndin denize!
Alâaddin Kuykubat’ın askerleriyle…
Ve en önde…
Ama eğleşmedin!
“Benim!” demedin fethedilen yerlere…
Sahiplenmedin. yeni kurulan Alâiye’ye…
Benimsemedin!Eğilmedin, eğinti etmedin!
Döndün geriye…
Güzel “Giği’den”, ta beriye…
****************
Dağılan Selçuklunun yerine kurulan devleti en çok sen destekledin!
Osmanlı’nın en has insanı sendin.
İstanbul seni, sen İstanbul’u iyi bilirdin!
Kaynaştın, kenetlendin yıllar yılı!
En yakından, hep sen korudun!
Sen kurudun o yüce sultanları!
Hiçbir şey istemedin;
Ne kendinden, ne kimseden!
Sadece onurunla yetindin!
Yok, yok…
Yetinmedin?
Viyana önlerine 10 bin evladını daha verdin!
10 bin kara yağız, buğday tenli evladını;
10 bin sarı saçlı, yeşil gözlü evladını…
*************
Birinci Dünya Harbi’nde de en öndeydin!
Galiçya, Yemen, Filistin’deydin!
Trablus’tan, Mısır’dan gelen,
Bebesini sevemeden;
Sarıkamış’ta donan da sendin!
Ve Çanakkkale’de…
Can verdin…
Can verdin her yerde!
Verdin, verdin; sevindin!
Hani bana da…?
Hani bana da…?
*************
Bir ara kendinden geçtin ve sendeledin!
Vatan, tamamen gidiyordu elinden!
Bir ara onu göremedin.
Büyüklere saygın engelledi.
Ve, vatan sevdan…
O Zeynel Abidin yok mu?
O, Ayan Meclisi üyesi…?
O çeldi aklını senin!
Hatırla ki:
Bozkır ve Hadim köylerine kendi adamlarının yerleştirilmesini sağlamıştı imam olarak hani? Hatırladın mı o isyan günlerini? “Yeşil gözlü, sarı saçlı “Deccal” çıkacak!” diye, "Aslan Mustafa'nı" tarif etmişlerdi ya sana; "Mustafa Kemal'ini"... ?! Dağlarında, tepelerinde…
Sen tanımıyordun henüz O’nu.
O aziz hemşerini; o büyük Mustafa’nı…
Aslan Mustafa'nı!
Lakin Zeynel Abidin ve yardakçıları gayet iyi tanıyorlardı yani.
Lakin Zeynel Abidin ve yardakçıları gayet iyi tanıyorlardı yani.
“Sarı Saçlı’n”, “Yeşil Gözlü”n” çıkınca ortaya?
Gaip biliciliğe soyunmuşlardı hani?
Bir de evliyalığa(!)…
Ve seni şaşırtmışlardı.
Vatan, millet sevdanı kullanmışlardı.
Yine de aklıselime geldin.
Ortaya çıkardığın o, “Kanlıböğet’lerden” tez döndün!
Kimse bastırmadı seni ve isyanını.
Silkinip, kendine geldin!
İlk “Müdâfii Hukuk” teşkilatlarından birini sen kurdun.
30 Ağustosta yine en öndeydin!
Düşman denizde…
Sen “Giği’deydin”!
Aç gözlü paylaşta…
Sen “Sarıot’taydın”!
Çıkar toplarken o böyüklerle, uyanıklar,
Kutlarım seni…
Öperim ellerini…
Basarım bağrıma;
O cefakâr,
O vefakâr,
O kanaatkâr yüreklerini ki
Sen, köyündeydin!
Ve hiçbir şey istemedin.
Şehit maaşı bile istemedin!
Öperim ellerinden,
Kutlarım seni!
Ey, Bozkır uşağı…
Hiçbir şeye eğilmedin,
Ağlamadın, sızlamadın, istemedin…
Yaptıklarınla onur duydun,
Sadece övündün…
Almadın, almadın, sadece verdin…
İstemedin, istemedin…
“Büyüklerim bilir!”
“Ben devletim…
“Devlet benim!” dedin!
“Bu ülke benim,
“Ben devletin, devlet de benim!” dedin!
Dedin ama her zaman suiistimal edildin!
Söyler misin bana?
Vermekten başka, sen neyi bildin!
Verdiklerinle de, boş boş övündün!
****************
Bakınız, www.siristat.com adlı Internet sitemizde Muammer TUNAHAN Hocamızın Çanakkale’de Şehitlik mertebesine eren Bozkır evlâtlarına dair bir yazısı var. Ne güzel yazmış, sağ olsun! Vefa duygunuzu gösterip her gün binlerce kişi okuyorsunuz!
Çok güzel…! Ancak bir sorun var? Okuyor da ne yapıyorsunuz?
Okuyorsanız birer fatiha okuyor, sonrada kendinize küçük birer paye çıkarıyorsunuz sadece. Ve duygulanıyorsunuz! Bu vatanın sahibi olduğunuzla onurlanıyorsunuz. Can verdiğinize, vereceğinize dair tekrar söz veriyor, yeniden yeniden sahipleniyorsunuz bu vatanı!
Bu çok önemli elbet! Ancak yeterli midir?
Gerçek sahiplenme neyledir?
Gerçek sahiplenme neyledir?
Bakınız…!
“Mavi Tünel” ile de övünmektesiniz; “KOP” dedikleri o projeyle de…!
Şöyle durun da, iyice bir düşünün:
Bunlar övünülecek bir şeyler midir?
Yoksa kendinize gelmenize, gerekçe midir?
Geleceğini kurmayan;
Kurtarmayan bir halkın hakkı, neyedir?
*****************
Hadim Ve Bozkır’ımızın suları elimizden alınıyor.
O sulardan faydalanma kapımız, göz göre göre neredeyse ebediyen yok ediliyor. “KOP” denen o, ne menem proje ile.
Su bizim, ama biz yine bonkörüz…
Bonkör'üz maşallah(!)...!
Ve , veriyoruz…
Ve , veriyoruz…
Hak falan da aramıyoruz.
Malûm; “Böyüklerimiz var(!)” bizim!
Övünüyoruz; “Namımız, şanımız var!” bizim!
Sularımızı çaldırıyor ama görmüyoruz.
Durmadan övünüyoruz:
“Mavi Tünel’imiz var!” bizim.
“Bağbaşı Barajı’mız var!” bizim.
“Başta Böyüklerimiz var!” bizim.
“Gölgede potalımız var!”bizim.
“Ağayız biz; ağa çocuklarıyız…!”
“Koskoca Ova‘yı sularız!” biz!
Allah aşkına…
Övünmeyin ne olur?
“Gölgede postalımız bile yok!” bizim!
Hangi millet?
“Üvey evlat bile değiliz!”
Geleceğine el at!
“Leyleğin yuvadan attığıyız!” biz!
Bozkır Uşağı, iyi dinle!
Bu sitede “KOP KİMİN” adlı bir makale yazarak Konya Ovası’na akıtılmak istenen suyun, herkesten daha önce senin olduğunu, bundan yeterince ve öncelikle senin yararlanman gerektiğini anlattık. Bu yazı halen; http://www.dereici.net/%e2%80%9ckop%e2%80%9d-kimin.html ve http://www.siristat.com/2011/01/kop-kimin.html Internet link adreslerinde ilginizi beklemektedir!
Yapılan işin hukuksuzluğunu, yazmış olduğumuz “KOP İÇİN DİLEKÇE ÖRNEĞİ” adlı dilekçemizle bir güzel izah ettik. Bu dilekçemiz de halen, http://www.siristat.com/2011/01/kop-icin-dilekce-ornegi.html ve http://www.dereici.net/%e2%80%9ckop%e2%80%9d-icin-dilekce-ornegi.html link adresinde yayındadır. Lütfen suyuna ve geleceğine kararlı bir iradeyle sahip çık.
O dilekçelerden al, Kaymakamlığı ver. Gidemeyenler için imza toplayarak toplu dilekçe halinde ver.
Ve bundan dan sonra;
“Damda bacaları adam sanma” artık!
“Ayşe Gelin’i sevmeye utanma” artık!
Sularına, toprağına, istikbaline ve onuruna sahip çık.
Ve, “Sevdiceğini, Ayşe gelinlerini, el almasın!”
Geleceğine, ekmeğine ve sevdana sahip çık!
Çık ki; uyuyan dev uyansın!
“Bozkır’ın Devi” uyansın!
“Bozkır Uşağı” uyansın!
Mutlara, umutlara ve sevdalara dayansın!
Yine “Kenardan geçelim, yol efendimizin olsun!”
Yine “Ağıları biz içelim, bal efendimizin olsun!”
Olsun ama, efendimiz efendi olsun!
Efendimiz adam olsun!
Gösterilen saygıya değsin!
Değsin efendim; değsin!
19.Ocak.2011
Av. Mehmet DURAN
Kitap ve makalelerime erişmek isteyenlere…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.