Not: Aşağıdaki yazı bundan iki yıl kadar önce yazılarak yerel bir gazetede yayınlanmıştır! Güncelliği ve önemi nedeniyle yeniden takdirlerinize sunmakta yarar gördük!
Saygılarımızla…
Dileyenin dilediğini, üstelik kendi dilediğince ve de körün tuttuğunu “gagalama hakkı” yoktur sadece! Daha doğrusu böyle bir hak yoktur!
Tam tersine; dileyenin bizzat kendi dilediğine “gagalanma hakkı” vardır. Ve bu hak tanımladır bizlere...! Ya da kendimiz almalıyız bu hakkı ele....
Ama gelin görün ki Ülkemizde, tam tersi, yani ilk cümlemizde söylemiş bulunduğumuz, olmaması gereken durumun işletilip, olması gerekeninse işletilmediği bir düzen ve uygulama vardır nedense?
Dayanağını ne menem (ne idiği belirsiz) bir şey olduğu pek bilinmeyen, ancak “küresel sermaye” ya da “sermayedar” dedikleri kişi ve kurumlardan alan, oradan hareketle; ta en alt kademelere kadar örülü bir ağın içinde çırpınan halkımıza dayatılan durum budur maalesef!
Bahsettiğim “o ağın örgüsüne takılı insanlar” tutturuyorlar bize ki;
“İlla da sizi biz “gagalayacağız”, başkasına asla “gagalattırmayız!” diye!
Bu dilediğimize “gagalanma hakkımızı” kullandırmamak için var güçleriyle çalışıyorlar!
Nasıl mı?
Gelin durumu bir iki örnekle açıklamaya çalışalım:
Şu cep telefonlarını alın ele…!
Önce birisini çıkarıyorlar piyasaya…
Diyelim ki: “1.000 liraya”...
Öve, öve bitiremiyorlar makinelerini…!”
Yere göğe sığdıramıyorlar marifet ve maharetlerini…!
“En cicisi bu!” diyorlar…!
Bir de, bahsettikleri bu makineden kullananları, “en karizma insan” diye yutturuyorlar millete.…!
Kimisi de bu yalana inanıyor ve çalım satıyor orta yerde.!
Adeta, “En iyi ben “gagalandım!”” dermişçesine…!
Aslında çok üzülüyorum hallerine…!
***************
Aaa! O da ne?
Henüz 1-2 ay geçmemiş aradan,
Daha “cici” diye tanımladıkları yeni bir makine gösteriyorlar millete…!
Üstelik de, erişimi hızlı, donanımı da daha fazlaymış…
Hem de kendi tekellerinde yani…!?
“Teknoloji…!?” diyorlar efendim, “teknoloji…!”
“Hızlı gelişiyormuş (!?)” bir de…”
Teknoloji insanlığın ortak malı değil, babalarının çiftliğiydi sanki?
Ve diyorlar ki;
“Bunu alın, bu daha da cici…!”
“Fiyatı da daha iyi…”
Eskisini mi?
“Atın onu çöpe…!”
“Yaramaz o…!”
“Ben zaten senin, 1.000 liranı, daha önceden “Gagaladım.” Seni aynı kalemden “gagalamak” istemiyorum.
Belki uyanır muyanırsın; belli olmaz!
Uyanırsan “iş” olmaz!
Çünkü ben bu kadarla yetinecek değilim!
Seni ebediyen “gagalamaya” niyetliyim!
Amma sen illa da o makineden istiyorsan, o artık sadece 100 kâğıda…
En iyisi mi? Gel yenisini al!”
Anlayacağınız “Yeter ki” diyorlar; “Kazan kazan, bize verin paralarınızı; daha doğrusu emeklerinizi!”
“Ve; siz köle kalın sürekli…!”
Eh çark bu minval (olgu-oluş oluşum, şekil) üzere dönüp duruyor.
Ve de iyi beceriyorlar “gagalamayı”…!
Maşallah; biz de “gagalanmayı…”
Gerçi kedimiz de “gagalanmıyor” değiliz bu ortamda hani.
Fakat ben dilediğime ve de canımın istediğine “gagalanmak” istiyorum!
Bundan kime ne?
Fakat ne çare ki bu hakkım yok elimde.!
Hem neden mi böyle istiyorum?
Çünkü “gagayı” da, “gagacıyı” da seçmek en tabi hakkım benim!
Öyle ya; ayarımı kendim yapacağım; bundan kime ne!
İlla da tutturmasınlar; ““gagalama” hakkı bizim.” diye!
Bu hakları yok çünkü!
Üstelik “gagaları” uzun!
Bakınız, bir tanıdığım vardı; o bahsetti:
Bundan yaklaşık 3 yıl kadar önce, Ülkemizin en “kalantor” adamlarından/ailelerinden birisinin, en meşhur ve de en güvenilir(!) mağazalarından biri olan, Elektronik işiyle meşgul, “TEKNİKSOY” adlı mağazasından bahse konu bir makine almış.
Hem de o zamanın parasıyla; 725.000.000 TL vermiş. 725 YTL yani. Eh…! O zamanın 3 asgari ücreti anlayacağınız!
Markası ise, kullanımı kolay olduğu için hepimizin tercih ettiği; “OKIA” marka cep telefonu yani. Hem de 7610 modeli…
Faturalı maturalı yani.
Üstelik de güvenceli (!) hani…
Garantili marantili anlayacağınız!
Vallahi beni görene dek, kasım-kasım kasınarak kullanıyordu o telefonu!
Övüm-övüm de övünüyordu!
Üstelik orijinalitesine oldukça fazla güveniyordu.!
“Aç bakalım şunun içini de bir görelim.!?” dedim!?
Açtık!
Aaaa! Bir de ne görelim?
Pili, pardon bataryası Çin malı…
İçinin makinesi ise Fin malı…
Dışı, yani plâstik kılıfı ise, öz be öz yerli malı.!
Hemi de yan sanayi…
Ne orijinal ama de mi?
Gardaşım, yeter artık sana “gagalandığım”!
Koyuver yakamı; ben artık biraz da dilediğime “gagalanayım”.
Çinliye gagalandım diye kınanmayayım!
Diler Çinliye “gagalanırım”, diler Finliye…
Bundan kime ne?
Çekil benim önümden! Ve beni engelleme!
Ama illa da engelliyor adamlar!
Aman dikkat edin ha!
Onlara “gagalanmazsanız” üstünüze üstünüze bomba atıyorlar havadan vallahi!
Ancak, “Herkesin eli armut toplamıyor!” hani.
Onların bomba atacakları yerleri, bir güzel, hemi de sapasağlam berkitenler ve de bir güzel saklayanlar da var bu Ülke’de…!
Bu Ülke evlâtlarının arasında…!
Yasa mı? O da ne (?)
“Nenin nesi; kimin fesi” yani…
“Hukukun üstünlüğü mü?”
O henüz kurulamadı ki Ülkemizde…!
Hâlihazır, “üstünlerin hukuku” var çoğunlukla…
Ve de, o sürmede devranını (dem, zaman, sürü süreç) genellikle…
Eh, ne diyelim? “”Gagasız” günler bizim olsun.” efendim!
Kasım-2008
Av. Mehmet DURAN
Kitap ve makalelerime erişmek isteyenlere…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.