Felsefenin bizdeki anlamı biraz boş düşünceler olarak değerlendirilir. Ancak bir şey yaparken bizde felsefesi yapılmaz, iş yapıldıktan sonra ona felsefe uydurulur. Aslında bir iş yapılacağı zaman onun önceden tasarı, teori, gibi yollardan geçirilmesi yapılacak işin sağlamlığını artırır. Her şeyin bir felsefesi ön düşüncesi varsa peki, hastalıkların ve afetlerin bir felsefesi yok mudur, sorusunu beraberinde getirmez mi?
Modern zamanların en büyük hastalıklarından birisi de kendini beğenen, insanoğludur. Her şeyi maddede arayan zihniyetler, maddenin zirvesine çıktıkça manadan uzaklaşıyor. Başarının madde ve manayı sentezlemekten geçtiğini bilmek gerekir. Bugün geçmişte yapılan kalıcı eserlerde bu iki düşüncenin izini görmek mümkündür. Tarihten bu yana insanoğlu pek çok değişim ve gelişime şahit olmuştur. Önüne geçemediği olaylara çok kafa yormuştur. Belki onları kutsayıp onlara kurban kesmiştir. Yanardağlar, depremler, seller vs tüm afetler ve salgın hastalıklar karşısında pek çok insan ölmüştür. Bu olaylar hala devam etmektedir. Tüm güçlere diş geçirmeye çalışan, insan bazı olaylarda aciz olduğunu itiraf etmese de öyle olduğunu görüyoruz. Doğa olayları ve afetlerin de bir mesajı var mı acaba diye düşünmeden duramıyoruz. Dün veba’dan insanlar kırılıyorlardı bu gün başka hastalıklardan. Dün küçük bir nehrin taşmasından ölen insanoğlu, bugün denizden ölüyor. Olayların yeri ve adı değişiyorken vermek istediği mesaj aynı kalıyor. İnanmakta zorlananlar madde üzerine takılırken bazıları manayı anlamaya çalışıyorlar.
Bizi yaratan her şeyin üstündeki bir güç tasarlamış, oluşturmuş ve bir plan dâhilinde uygulamaya koymuş. Kurallar belli, kimse o kuralların dışına çıkamıyor. Madem her şey bir kural içerisinde ise onlara uyanlar için sanırım sorun olmasa gerektir. Zaten sorun olan yerlere bakarsak kuralsızlık olduğu görülecektir. O nedenle yaratıcı, mutlak hâkimin kendisinin olduğunu pek çok yerde belirtiyor. Bu nedenle evrendeki her şey bir kural dâhilinde hareket ettiğini görüyoruz. Buradan hareketle bir insan doğup, büyüyor ve ölüyor. Birinci kural doğum, ikinci kural ölüm var. Bunu değiştirmek için ne kadar çalışılsa da boş olduğunu biliyoruz. Bize ait ne var? Bize ait sanırım doğum ve ölüm arasındaki olaylara gösterdiğimiz, olumlu ya da olumsuz yaklaşımlar. Olumlu olan davranışlar da olumsuz olan davranışlar da bir kural dâhilinde karşılığının olacağına inanıyoruz. Bir bal arısı kendine verilen görevleri kural dâhilinde, bir cırcır böceği aynı şekilde görevini ısrarla yerine getiriyor. İnsan da öyle, kendine yakın olan davranış biçimini seçerek yaşıyor. Bir ağaç kendine düşen görevi, bir taş kendine verilen görevi yapıyorsa bir hastalığın temeli olan virüsler ya da mikropların da bir görevi olsa gerekir. Hastalıkları ve doğal afetleri incelerken felsefelerini anlamaya çalışmak onları çözmemizi daha da kolaylaştıracaktır. Yaratanın bizi çepeçevre saran kanunları içerisinde kanunsuzca yaşamak ne kadar mümkündür.
Bir kanun ve kural dâhilinde dönen kâinatta boşluk yoktur. Her şey nizam ve intizam içindedir. Yere düşen yaprak toprak ve su ile tekrar çürüyüp aslına toprağa dönüyor. Kurallara uydukça rahatımız artarken onlardan uzaklaştıkça işimiz zorlaşacaktır. Kuralları bazen biz koyduğumuzu varsaysak da asıl kural koyucuyu da unutmamak gerekir.
Modern zamanların en büyük hastalıklarından birisi de kendini beğenen, insanoğludur. Her şeyi maddede arayan zihniyetler, maddenin zirvesine çıktıkça manadan uzaklaşıyor. Başarının madde ve manayı sentezlemekten geçtiğini bilmek gerekir. Bugün geçmişte yapılan kalıcı eserlerde bu iki düşüncenin izini görmek mümkündür. Tarihten bu yana insanoğlu pek çok değişim ve gelişime şahit olmuştur. Önüne geçemediği olaylara çok kafa yormuştur. Belki onları kutsayıp onlara kurban kesmiştir. Yanardağlar, depremler, seller vs tüm afetler ve salgın hastalıklar karşısında pek çok insan ölmüştür. Bu olaylar hala devam etmektedir. Tüm güçlere diş geçirmeye çalışan, insan bazı olaylarda aciz olduğunu itiraf etmese de öyle olduğunu görüyoruz. Doğa olayları ve afetlerin de bir mesajı var mı acaba diye düşünmeden duramıyoruz. Dün veba’dan insanlar kırılıyorlardı bu gün başka hastalıklardan. Dün küçük bir nehrin taşmasından ölen insanoğlu, bugün denizden ölüyor. Olayların yeri ve adı değişiyorken vermek istediği mesaj aynı kalıyor. İnanmakta zorlananlar madde üzerine takılırken bazıları manayı anlamaya çalışıyorlar.
Bizi yaratan her şeyin üstündeki bir güç tasarlamış, oluşturmuş ve bir plan dâhilinde uygulamaya koymuş. Kurallar belli, kimse o kuralların dışına çıkamıyor. Madem her şey bir kural içerisinde ise onlara uyanlar için sanırım sorun olmasa gerektir. Zaten sorun olan yerlere bakarsak kuralsızlık olduğu görülecektir. O nedenle yaratıcı, mutlak hâkimin kendisinin olduğunu pek çok yerde belirtiyor. Bu nedenle evrendeki her şey bir kural dâhilinde hareket ettiğini görüyoruz. Buradan hareketle bir insan doğup, büyüyor ve ölüyor. Birinci kural doğum, ikinci kural ölüm var. Bunu değiştirmek için ne kadar çalışılsa da boş olduğunu biliyoruz. Bize ait ne var? Bize ait sanırım doğum ve ölüm arasındaki olaylara gösterdiğimiz, olumlu ya da olumsuz yaklaşımlar. Olumlu olan davranışlar da olumsuz olan davranışlar da bir kural dâhilinde karşılığının olacağına inanıyoruz. Bir bal arısı kendine verilen görevleri kural dâhilinde, bir cırcır böceği aynı şekilde görevini ısrarla yerine getiriyor. İnsan da öyle, kendine yakın olan davranış biçimini seçerek yaşıyor. Bir ağaç kendine düşen görevi, bir taş kendine verilen görevi yapıyorsa bir hastalığın temeli olan virüsler ya da mikropların da bir görevi olsa gerekir. Hastalıkları ve doğal afetleri incelerken felsefelerini anlamaya çalışmak onları çözmemizi daha da kolaylaştıracaktır. Yaratanın bizi çepeçevre saran kanunları içerisinde kanunsuzca yaşamak ne kadar mümkündür.
Bir kanun ve kural dâhilinde dönen kâinatta boşluk yoktur. Her şey nizam ve intizam içindedir. Yere düşen yaprak toprak ve su ile tekrar çürüyüp aslına toprağa dönüyor. Kurallara uydukça rahatımız artarken onlardan uzaklaştıkça işimiz zorlaşacaktır. Kuralları bazen biz koyduğumuzu varsaysak da asıl kural koyucuyu da unutmamak gerekir.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.