Recent Comments

Bir Sergi, Bir Sohbet

Konyamız’ın en faal sivil toplum kuruluşlarından Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin yaz kültürel etkinlikleri hız kesmeden devam ediyor. Önceki gün sevilen yazar ve fotoğraf sanatçısı gezgin seyyah Zeki Oğuz’un gezdiği yerlerden özenle derlediği tarihi ve doğal güzelliklerimizin fotoğraflarını bizlerle paylaştı. 33. kişisel fotoğraf sergisinin açılışını birlikte yaptık. TYB Konya Şubesi Başkanımız Bekir Şahin Bey; İsmail Topaloğlu, Zeki Oğuz, Mustafa Karaçelebi ve Güray Dökmeci Kırbıyık’ın asil üyeliğini yaptığı TED. Tanıtım elçileri adı ile faaliyetini sürdürecek olan 3. fotoğraf derneği olarak kurulan oluşumdan söz etti, birden fazla dernek için “Bunlar rekabeti, güzelliği ve gayretli çalışmayı, üretken olmayı da beraberinde getirir. Ayrıca sanatçı Zeki ağabeyimizin bu 33 üçüncü kişisel fotoğraf sergisi oluşu. Onun daha çok işler becerecek 33 yaşına hatta dahası 18 yaşında delikanlılar kadar gayretli ve çalışkan olduğunun işaretidir. Ben bu kardeşimizin yaşı kadar daha da fazla sergilerini açmasını canı gönülden temenni ediyorum” dedi. Kalabalık bir katılımcı ile sergideki fotoğrafları hem inceledik hem de fotoğrafların çekiliş yerleri hakkında sanatçıdan bilgiler aldık. Doğrusunu isterseniz ben çok keyif aldım sergiden.
Zeki Bey’in aşağı yukarı bütün ömrünü dağ, taş, ovada, yağmur, kar, çamur demeden gezerek tarihe not düşecek güzel fotoğraflarını sağlık ve sıhhatli bir ömürle daha uzun yıllar devam ettirmesini temenni ediyorum. Sergi 13 Nisan Çarşamba gününe kadar açık kalacak. Başarıların daim olsun Zeki gardaş.
***
MUHTEŞEM YÜZYIL MI, DURAKLAMA MI?
TYB’de aynı gün SÜ Öğretim Üyesi Prof. Yusuf Küçükdağ’ın bir konuşması vardı, daha doğrusu gerçekleri anlatan bir sunumu diyelim…
Konu son günlerde birçok eleştirilere konu olan Muhteşem Yüzyıl dizisi üzerine idi. Yusuf hocamız konuşmasına başlarken bir konuya açıklık getirmek istedi. Tarihi bir konuda kalem oynatmak için o dönemi iyi bilmek, o dönemi iyi analiz etmek lazımdır dedi. “Muhteşem Yüzyıl, günümüz Avrupa mantığı ile işlenmiş, bilime dayanmayan bir konudur ve yalan yanlışlarla doludur. Bir kere Osmanlı sanat tarihini bilmeden kalem oynatılmaz. En basit yeri Osmanlılarda anne çocuğunu doğurur, ama onu beslemez, altını temizlemez, onu emzirmez. Bunları yapacak çok cariye, hizmetçi ve sütanneleri vardır. Filmin bir yerinde şehzadeye ilaç vermek istiyorlar o da ilacı almıyor itiraz ediyor ne gülünç bir şeydir. Bu Osmanlı sarayına adeta köylü toplumunun yaşamını dikte ettirmişler.” Altını çizdiğim örneklerden…
Hoca, “Aslında Kanuni döneminde Osmanlı duraklamaya başlamıştır. Muhteşem Süleyman diyebiliriz ama Osmanlıyı çok yüceltti diyemeyiz” vurgusunu da ekledi.
Küçükdağ, tarihin derinliklerinden Mevlana ve ailesinden örnekler vererek konuşmasını süsledi. “Yalan yanlış tarih anlatılmaz, doğruları anlatacaksın bilerek anlatacaksın büyük hocalar böyle anlattı” diye gelenekçi bir yaklaşımda bulundu.
Konuşmadan altını çizdiğim satırlar: Yanlışı doğru gösteremeyiz her doktorasını yapan tezini yazan doğruları anlattıkça büyük hocadır.
Karapınar’daki Selimiye Külliyesi’ne sözü getirdi, “Bu külliyenin mimarı Mimar Sinan’dır derler aslında değildir. Bir profesör arkadaşımıza ‘bu külliyenin mimarını araştırdım şudur dediğimde gözleri belerdi. Ve bana sakın ha bunu yazma’ dedi. ‘Neden yazmayalım beyler gerçekleri yazmak suç mudur? Yanlış söylemler hem onu yapan mimara hem de yapmayan ama adı oranın mimarı diye geçen mimara haksızlık olmaz mı?’ diye itirazım oldu. Tarihi gerçekler örtbas edilemez. Edilirse tarih olmaz, yalan ve iftira olur” şeklinde tarihe bakışı özetledi.
Sözü yine diziye getirdi, “Burada Konyalı olan çok mümtaz, akıllı Karamani ve Piri Mehmet Paşa’lara getirdi. Ve bu filmde ne yazık ki müderris olan Piri Mehmet Paşa el etek öpen yalaka biri olarak gösterilmiş bu devlet adamına çok ayıp edilmiştir. Piri Mehmet Paşa, fikir üreten akıllı, fen bilen harp hilelerini iyi bilen, gemi yapan, suyun kaldırma gücünü ölçebilen yirmi tonluk savaş toplarını yapabilen, sözünde duran, asla makam için yalakalık yapmayan bir şahsiyettir. Özellikle Belgrat ve Rodos kalelerinin alınmasında bilgi ve becerisi ile büyük başarılar göstermiş ve Avrupa kapılarının Türkler’e açılmasını sağlayan görgülü, akıllı, kurnaz aynı zamanda mütevazi bir müderristir. Filmde el etek öpen yalakalık yapan paşa Piri Mehmet Paşa’dan sonra sadarete, veziriazamlığa getirilen İbrahim Paşadır. İşte tarihten okuduğumuza göre kanuniye abdest suyu döken İbrahim Paşanın o abdest suyunu leğenden başına dikerek ‘senin ayağını yıkadığımız su bile şifadır padişahım’ deyip içen yalaka adamdır.
“Doğru söze hacı emmin ne desin” diyorum vesselam.
TYB’de her hafta sonu Cumartesi etkinlik var. Buyurun gelin…
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.