Recent Comments

Misafir Gözüyle Baharın Güzelliği

Baharın müjdecisi leylekleri havada görmek çok gezeceğimizin işaretiymiş. Leylekleri erken görmemize rağmen, alışılmış bahar gezimize yağışlar nedeniyle ancak nisan ayı sonlarında çıkabildik.
İlk uğrak yerimiz İstanbul’du. Kanlıca Orman İşletmelerinin boğaza hakim, Fatih Köprüsünü penceresinden gören misafirhanesinde bir hafta konakladık. Boğazın Beykoz ve Sarıyer yakasını doyasıya gezip görme imkânımız oldu. Ayrıca Riva, Şile, Ağva, Kerpe ve Kefken gibi turistik beldelerin doğal manzaralarını gezip gördük. Riva’da çay kenarında çimler arasında köy kahvaltısı yapmanın tadına vardık. 
Beykoz’da Hz. Yûşâ A.S. (Yûşâ İbn-u Nûmun) kabrini ziyaret ettik. Beykoz müftüsünün hitabesinde (Yüce Allah onun zatını peygamberlikle onurlandırmış) der. İstanbul yakasında ise Eyyûp Sultan Hazretlerinin türbesini ziyaretten sonra Piyer Loti Tepesini ve fener Ortadoks Patrikhanesini gezdik.


 İstanbul’dan sonra İzmit Körfezinden Karamürsel’e geldiğimizde meşhur Boşnak böreğini tatmadan edemedik. Karamürsel – İznik Dağ yolunu tercih ederek Mudanya’ya geldik. Denize ve tüm Mudanya’ya hakim koruluk ve çamlarla kaplı arkadaşımızın yazlığına misafir olduk.
 İznik’e gezmeye gittiğimizde eşsiz çini sanatı işlemelerinden hediyelikler aldık. Ünlü İznik zeytini ve zeytin yağını tadarak bir miktar almadan edemedik. Mudanyadan bir ara Uludağ’a kaçamak yaparak mangalda et yapmanın sefasını serin bir havada tattık.
 Bahar aylarının coşkulu akarsularının çağlayarak akışını vadiler boyunca derelerde, çaylarda duyup görmenin zevkine vardık. Ayrıca doğayı doyumsuz görüntüleriyle süsleyen rengarenk kır çiçeklerini yamaçlarda, tepelerde, su kenarlarındaki çimler arasında seyretmek için Orta Toroslar’a doğru olan yolumuzu uzattık.
 Oylat Kaplıcaları oradan Domaniç Yaylalarından porselenleri ile ünlü yine bir çini diyarı olan Kütahya’ya geldik. Afyon İkbal Tesislerinde mola verirken Afyon’un sucuk ve kaymaklı ekmek kadayıfını tatmadan geçemezdik. Sonra Nasrettin Hocanın diyarı Akşehir’de öğretmenevinde bir gece konakladıktan sonra ertesi gün hocanın türbesini ziyaretinin ardından Selçuklu Beylerinin diyarı Beyşehir’e geldik. Burada kaldığımız süre içinde gölü ve şehri kuşbakışı gören çamlarla kaplı Yakamanastır mesire yerinde nezih ve hizmette kusursuz Atik Yayla Restaurant’a kahvaltı ve balık yemeye defalarca çıktık.
 Beyşehir’i tanımak isteyen gezginlerin Yeşildağı, Beyşehir Gölünün tüm çevresini, Kirelini, Eflatun Pınarını, Dumanlı’yı, Huğlu’yu, Derebucak’ı, Gembos Barajını özellikle görmelerini öneririm. Beyşehir ve çevresinde örneğin Yenişar Bademli’de Pınargözü, Kızaldağ Milli Parkı, Rizebeli Anamas Dağları gibi daha birçok yerler turistik gezi yapılmaya değer yerlerdir.
 Yağmurlar bir ara durmuş, güneş çıkmıştı gezip görme merakım beni nerelerden Seydişehir’e doğru götürecekti. Beyşehir – Seydişehir arası 30 Km. bir ara Derebucak’dan Rizebeli üzerinden Tarasçı’dan gitmeyi düşündüm. Bu güzergahın harika manzarasına hayrandım. Daha önce buradan geçmiştim. 
 Rizebeli yolunun kar nedeni ile kışın kapandığını bildiğimden yol bozulmuştur diye düşündüm. Görülmeye değer Huğlu – Derebucak – İbradi - Akseki – Alacabel üzerinden Seydişehir’e gitmeye karar verip yola koyulduk. (Bu güzergah Seydişehir’e 180 Km.)
Vadiden yamaçlara doğru yeşillikler arasındaki kır çiçekleri alabildiğine göz kamaştırırken, bir orman sıklığında tepelere doğru boy boy uzanan meşe ağaçları ile değişik türdeki çamların yeşil renkleri adeta Karadeniz’in gözleri büyüleyen farklı tonlarını sergiliyordu.
 İbradi İlçesine doğru yol alırken 1510 rakımlı Gevenli Beline varmadan yine harika bir vadi ve yamaçlarla karşılaştık. Bu kez de keklik seslerinin yankısı bizleri büyüledi. Kekliğin kendine özgü ötüşü yanı başımızda gibi fakat biz keklikleri göremiyorduk. Zanlımca kayalar arasına gizlenmişler. Bu türe karşı olan özlemde sevgimizden olacak ki, bu doğa harikası yerde adeta tatlı bir heyecana büründük. Keklikler ürkmesin diye ağzımızdan tekbir kelime çıkmıyordu, işaretleşiyorduk. Artık dağlarımızda vadilerimizde keklik seslerine hasret kaldığımızın farkındaydık. Buralara bilinçsiz avcıların ve doğa tahripçisi özellikle keklik katili dengesiz kimselerin gelmemesine temenni etmekten başka bir şey yapamazdık. Kayalar arasındaki çeşitli türlerdeki kır çiçeklerin görüntülerine ise hayran olamamak mümkün değildi.
İbradi çıkışında üzümlü çayının coşkusunu seyrettik. Çayda doğal alabalık olduğunu çevrede keçilerini otlatan Yörük kızından öğrendik.
 Akşehirden sonra 1825 metre rakımlı Alacabel üzerinden Seydişehir’e geldik. Birkaç gün sonra Yalıhüyük yaylalarından Bozkır’a geçtik.
Buralarda köy hayatı bir başka güzeldir. Her gün doğa yürüyüşlerine çıkmak bana cazip geliyordu. Köyde ve çevresinde henüz sürülmemiş tarlalarda sarı, beyaz papatyalarla, kan kırmızısı gelincikler ayrıca pembe ve mor renkli envai çeşit kır çiçeklerinin oluşturdukları görüntüler sanki başka bir alemi simgeliyormuş gibiydi. 
Bu arada Çarşamba çayı boyu ağaçlar arasında uçuşan bülbül, saka, kanarya gibi kuşların ötüşleri kırsalın çiçek bahçesi görüntüsüne ayrı bir tat ve renk veriyordu.
Sağlığımız için gerekli olan tüm enerjiyi böylesi bir ortamda almak ve zindeleşmiş olarak günü yaşamaktan alınan haz ve mutluluğu birçok şeye değişmem.
Ankaralı Ali ERZİNCAN

Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.