Programlı fotoğraf çekimi gezilerimiz olmadığı zaman, fotoğrafçı arkadaşlarla rastgele fotoğraf avcılığına çıkarız. Fotoğrafın güzel yanlarından biri insanı geziye, yeni şeyler aramaya zorlamasıdır. Ve gören bir göz mutlaka yeni zenginlikler katar arşivine.
Geçtiğimiz Pazar programlı bir gezimiz yoktu. Eğitimci- fotoğrafçı arkadaşım sınavlarda görevliydi. Sınavdan çıkınca aradı, bir yerlere çekime gidelim, diye. Yani rastgele bir çekime çıkacaktık.
Geldi, nere gidebileceğimiz konusunda kısa bir tartışmadan sonra şehir merkezinde çekim yapmaya karar verdik. Şehir merkezinde ara sokaklar dâhil yıllardır çekim yaparız ama çoğu zaman farklı bakış açılarıyla yeni görüntüler yakalayabiliyor insan.
İlk durağımız Kapı Camisi civarıydı. Banklardan birine oturup çaylarımızı söyledik. Pazar olduğu için olağan kalabalığı yoktu küçük meydanın. Satıcılar, namaz saatini beklerken uyuklayan yaşlılar vardı. En kalabalık gurup da tespihçilerdi.
Çocukluk yıllarımda caminin tam karşısında bir han vardı. Genişçe bir kapıdan girilirdi içeri. Basık karanlık bir yerdi. Eşeklerimizi hana bağlar akşam köye döneceğimizde çıkarır köyün yolunu tutardık. 1920 li yıllardan kalan fotoğraflardan anladığım kadarıyla Başarakavak ve Tepeköy taraflarından gelen oduncularda bu handa kalıyor, odunlarını caminin önünde sattıktan sonra köylerine dönüyorlardı. Bu köylerle şehir merkezi arasında uzun bir mesafe olduğu için oduncular bir akşam bizim köydeki köy odalarında konuk olurlar ertesi sabah erkenden şehrin yolunu tutarlardı.
Oradan Aziziye Camisine geçtik. Caminin çevresi güvercinlerle doluydu. Gelenler satıcıdan küçük birer poşet dolusu yem alıp atıyorlardı. En çok çocukların ilgisini çekiyordu güvercinler. Atılan yemin üzerine çullanan güvercinlerin arasına dalıp onların telaşlı uçuşmalarını izlemek hoşlarına gidiyordu.
Mevlana müzesinden geçerek Üçler Mezarlığına girdik. Her zaman bahar mezarlıklara daha erken gelir, duygusuna kapılırım. Mezarlığın ara yollarında dolaşmaya başladık. Otlar kabarmış, çiçekler açmaya başlamıştı. Yakın çekim yapmayı sevenler için ideal mekânlardır mezarlıklar. Yıpranmış, asırlık bir mezar taşının dibinde açmış bir çiçek değişik duygular yaşatır insana.
Çarşamba günü erken bitmiş Mustafa hocanın dersleri. “Bugün daha uzak bir yerlere gidelim, diye aradı. Arkadaşım Atilla Altay Bozkır’a çok sık gidip geldiği için “Sarıoğlan’da yol kenarlarında çok kardelen var, demişti.
Aslında kardelenlerin günü geçmiş olabilirdi ama bir umut bindik Bozkır dolmuşuna. Koçaş köyü yakınlarında inip yürümeye başladık. Güzel bir yürüyüş oldu ama kardelenlerden eser yoktu. Bir çeşme başında durup dinlendik. Buz gibiydi çeşmenin suyu. Tam kamp yapılacak bir yerdi. Yeniden yürümeye başladığımızda ardımızdan bir traktör gelip durdu. Böylece bir traktörle kısa bir otostop yolculuğu yapmış olduk Sarıoğlan’daki dinlenme tesislerine kadar.
Sarıoğlan Bozkır- Hadim- Karaman- Konya yol ayrımında bir belde. Buradan geçen yol Başyayla- Ermenek taraflarına kadar ulaşıyor.
Burada kısa bir çay molasından sonra bu kere Konya istikametine doğru yürümeye başladık. Niyetimiz otostop yaparak dönmekti. Kardelen bulmaktan umudumuzu kesmiştik artık. Bizim fotoğrafçılığında bazen avcılığa benzer yanları olur, kırk gün taban eti bir gün av eti hesabı. Birkaç araba geçti durmadılar. İyi ki de durmamışlar. Az yürüdük bir buğday tarlasının kenarında karşımıza çıkıverdi kardelenler. Tarlanın çamuruna aldırmadan yüzlerce kare çektik.
Aslında bu günlerde Bolay yaylasında olmak lazım. Çiçeklerin envai türlüsü vardır karların eridiği yerlerde. Belli olmaz belki bir iki günlüğünü kaçarım o taraflara.
Geçtiğimiz Pazar programlı bir gezimiz yoktu. Eğitimci- fotoğrafçı arkadaşım sınavlarda görevliydi. Sınavdan çıkınca aradı, bir yerlere çekime gidelim, diye. Yani rastgele bir çekime çıkacaktık.
Geldi, nere gidebileceğimiz konusunda kısa bir tartışmadan sonra şehir merkezinde çekim yapmaya karar verdik. Şehir merkezinde ara sokaklar dâhil yıllardır çekim yaparız ama çoğu zaman farklı bakış açılarıyla yeni görüntüler yakalayabiliyor insan.
İlk durağımız Kapı Camisi civarıydı. Banklardan birine oturup çaylarımızı söyledik. Pazar olduğu için olağan kalabalığı yoktu küçük meydanın. Satıcılar, namaz saatini beklerken uyuklayan yaşlılar vardı. En kalabalık gurup da tespihçilerdi.
Çocukluk yıllarımda caminin tam karşısında bir han vardı. Genişçe bir kapıdan girilirdi içeri. Basık karanlık bir yerdi. Eşeklerimizi hana bağlar akşam köye döneceğimizde çıkarır köyün yolunu tutardık. 1920 li yıllardan kalan fotoğraflardan anladığım kadarıyla Başarakavak ve Tepeköy taraflarından gelen oduncularda bu handa kalıyor, odunlarını caminin önünde sattıktan sonra köylerine dönüyorlardı. Bu köylerle şehir merkezi arasında uzun bir mesafe olduğu için oduncular bir akşam bizim köydeki köy odalarında konuk olurlar ertesi sabah erkenden şehrin yolunu tutarlardı.
Oradan Aziziye Camisine geçtik. Caminin çevresi güvercinlerle doluydu. Gelenler satıcıdan küçük birer poşet dolusu yem alıp atıyorlardı. En çok çocukların ilgisini çekiyordu güvercinler. Atılan yemin üzerine çullanan güvercinlerin arasına dalıp onların telaşlı uçuşmalarını izlemek hoşlarına gidiyordu.
Mevlana müzesinden geçerek Üçler Mezarlığına girdik. Her zaman bahar mezarlıklara daha erken gelir, duygusuna kapılırım. Mezarlığın ara yollarında dolaşmaya başladık. Otlar kabarmış, çiçekler açmaya başlamıştı. Yakın çekim yapmayı sevenler için ideal mekânlardır mezarlıklar. Yıpranmış, asırlık bir mezar taşının dibinde açmış bir çiçek değişik duygular yaşatır insana.
Çarşamba günü erken bitmiş Mustafa hocanın dersleri. “Bugün daha uzak bir yerlere gidelim, diye aradı. Arkadaşım Atilla Altay Bozkır’a çok sık gidip geldiği için “Sarıoğlan’da yol kenarlarında çok kardelen var, demişti.
Aslında kardelenlerin günü geçmiş olabilirdi ama bir umut bindik Bozkır dolmuşuna. Koçaş köyü yakınlarında inip yürümeye başladık. Güzel bir yürüyüş oldu ama kardelenlerden eser yoktu. Bir çeşme başında durup dinlendik. Buz gibiydi çeşmenin suyu. Tam kamp yapılacak bir yerdi. Yeniden yürümeye başladığımızda ardımızdan bir traktör gelip durdu. Böylece bir traktörle kısa bir otostop yolculuğu yapmış olduk Sarıoğlan’daki dinlenme tesislerine kadar.
Sarıoğlan Bozkır- Hadim- Karaman- Konya yol ayrımında bir belde. Buradan geçen yol Başyayla- Ermenek taraflarına kadar ulaşıyor.
Burada kısa bir çay molasından sonra bu kere Konya istikametine doğru yürümeye başladık. Niyetimiz otostop yaparak dönmekti. Kardelen bulmaktan umudumuzu kesmiştik artık. Bizim fotoğrafçılığında bazen avcılığa benzer yanları olur, kırk gün taban eti bir gün av eti hesabı. Birkaç araba geçti durmadılar. İyi ki de durmamışlar. Az yürüdük bir buğday tarlasının kenarında karşımıza çıkıverdi kardelenler. Tarlanın çamuruna aldırmadan yüzlerce kare çektik.
Aslında bu günlerde Bolay yaylasında olmak lazım. Çiçeklerin envai türlüsü vardır karların eridiği yerlerde. Belli olmaz belki bir iki günlüğünü kaçarım o taraflara.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.