Eskiler, gerek küçüklere sevgi, gerek büyüklere saygı ile gerekse tecrübeleri ve yerinden konuşmaları ile adab-ı muaşerete o kadar önem verirlerdi ki, bugünkü imkânlara ve teknolojik gelişime ve modernliğe rağmen insanlar çocuklarına bir türlü söz geçiremiyorlar. Bunca varlığa rağmen çocuklarını eve bağlayamıyorlar.
Dövlet kesmedi… Bu sorunun eskiden nasıl çözülmeye çalışıldığını ataların evlatlarına nasıl yaklaştıklarını, onları nasıl idare ettiklerini bu başlık çok güzel anlatır…
Oysa bu deyimin konuşulduğu yıllarda bilhassa Anadolu kırsalında yetişen gençler ne imtihana gireceklerdi, ne devlet memuru ne de devlet işçisi olacaklardı. Böyle bir şansları da imkanları da yoktu. Tabiî ki o günün hayat şartları da çok ağırdı… Köyde çiftçilik, çobanlık yapacaksın o işler de çok zor çapa ile ek sıpa ile çek yılları… Traktör yok, tarım aletlerinde gelişmişlik yok, üstelik ilkel alet edevatlarla çok zordu, çalışma şartları.
Şöyle ki, orakla ekin biçmek, merkeple harmana taşımak, öküzle düğen sürmek taneyi harman savurarak samandan için günlerce esecek rüzgarı beklemek… Hepsi de birer zulüm insanoğlu için. Şayet çoban olacaksa aylarca günü dağlarda geçecek, yeme içme ona göre günümüzdeki gibi erken çıkan bol sebze meyve yok. Senede iki ay veya üç aya yeni sebze yerdik. Temmuzda çıkan sebze eylülün sonu gelmeden üşürdü, bilhassa dağ köylerinde.
Öyle ise çoban, çiftçi ne yapacak? Ya bulgur pilavı, ya yumurta yoğurt ayran yağ… Bunlarla yılın tamamını geçirecek. O da kışın her evde bulunmaz…
Evin yeni yetişen erkek evladı, kırsalda zor yapılan işlerle az kazanç sağlayınca gurbete gidip şanslarını, İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde denemeye kalkarlardı. İşte orada da başarı sağlayamadı mı, bir iki yıl sonra evine eli boş döndü ise evlat babaya karşı da mahcup bir durumda olurdu. O vakur ve sevecen, sözünün nereye varacağını iyi bilen eski atalarından aldığı bilgi ve babalık şefkati ile evladına sahip çıkarlardı. “Baba bir türlü işlerimi yoluna koyamadım veya bir iş yerinde dikiş tutturamadım, patronuma katlanamadım işim zor idi. Beceremedim kaçıp geldim evimize, ama elimde boş ne yapayım” deyince o baba, asla “Sen adam olmazsın zaten, burada da bir işe yaramazdın beceriksiz, serseri, berduş! Aklını kullanamıyorsun sersem herif” gibi azarlamaz, “Senin canın sağ olsun guzum. Daha yaşın ne ki Allah neler gösterir neler verir, o her şeye kadirdir. Üzüldüğün şeye bak heç üzülme, daha senin gazanacağın parayı dövlet bile kesmedi. Önünde daha uzun yıllar var. Daha sizler bin türlü dona gireceksiniz, (şekle gireceksiniz anlamında). Benim sana göre işim de bol aşım da bol. İşte kendi evin. Çalış çabala birbirimize sevgi ile örgat olalım (sarılalım). Çabalayalım kazançlı biz oluruz.
Devlet işine giremediğinde de “Dövlet herkesin kazanacağı parayı kesiyor da torpil yaparak biraz haksızlık yapıyorlar sanırım.Sonra yine gider yine şansını denersin” diyerek evlatlarının gönlünü alırlardı. Şayet gurbetten gelmiş de cebinde harçlığı parası yok ise onun arkadaşları arasında mahcup olmaması için cebine, baba bol harçlık koyar onun cesaretini artırır ve eve aileye bağlılığını sağlardı.
İşte atalık ve sevecenlik, idare buydu. Oysa şimdi çocuklar, hileli ve yanlış olan kötü şeylerin içersinde buluveriyorlar kendilerini. Babanın ananın isyanı, bu yavruların küçük yaşta yanlışların içersinde olmalarının verdiği yangınla ayyuka çıkıyor.
Aile içerisinde saldırganlıklar, kavgalar, yanlışlar baş gösteriyor. Sonunda atanın idaresinden çıkıveren çocuklar evlerden kaçarak kendilerini bekleyen daha büyük kötü işlerin ve tehlikelerin içerisinde bulunca geri dönüşü olmayan hatta hayatlarına mal olacak kadar esrar, eroin, alkol hırsızlık yankesicilik, soysuzluk, fuhuş gibi tehlikeli işlerin içerisinde oluveriyorlar, Allah korusun.
Acizane ben diyorum ki her ne kadar ortam, yeniliklerle değişse de ata evlat ilişkileri asla değişmemeli ata evladına karşı sevecen ve korumacı evlatlar da atalarına karşı saygıda kusur etmemeli. Her iki tarafta sabırlı olmalı çünkü “Sabır ile koruktan helva yapılır” derdi atalarımız. Şiddetten şiddet doğar, iyilik daima iyilik getirir hanelere. Çünkü bizler asil ve soylu bir milletin torunlarıyız, yüce İslam dininin de mensuplarıyız. Sağlıcakla kalınız…
Dövlet kesmedi… Bu sorunun eskiden nasıl çözülmeye çalışıldığını ataların evlatlarına nasıl yaklaştıklarını, onları nasıl idare ettiklerini bu başlık çok güzel anlatır…
Oysa bu deyimin konuşulduğu yıllarda bilhassa Anadolu kırsalında yetişen gençler ne imtihana gireceklerdi, ne devlet memuru ne de devlet işçisi olacaklardı. Böyle bir şansları da imkanları da yoktu. Tabiî ki o günün hayat şartları da çok ağırdı… Köyde çiftçilik, çobanlık yapacaksın o işler de çok zor çapa ile ek sıpa ile çek yılları… Traktör yok, tarım aletlerinde gelişmişlik yok, üstelik ilkel alet edevatlarla çok zordu, çalışma şartları.
Şöyle ki, orakla ekin biçmek, merkeple harmana taşımak, öküzle düğen sürmek taneyi harman savurarak samandan için günlerce esecek rüzgarı beklemek… Hepsi de birer zulüm insanoğlu için. Şayet çoban olacaksa aylarca günü dağlarda geçecek, yeme içme ona göre günümüzdeki gibi erken çıkan bol sebze meyve yok. Senede iki ay veya üç aya yeni sebze yerdik. Temmuzda çıkan sebze eylülün sonu gelmeden üşürdü, bilhassa dağ köylerinde.
Öyle ise çoban, çiftçi ne yapacak? Ya bulgur pilavı, ya yumurta yoğurt ayran yağ… Bunlarla yılın tamamını geçirecek. O da kışın her evde bulunmaz…
Evin yeni yetişen erkek evladı, kırsalda zor yapılan işlerle az kazanç sağlayınca gurbete gidip şanslarını, İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde denemeye kalkarlardı. İşte orada da başarı sağlayamadı mı, bir iki yıl sonra evine eli boş döndü ise evlat babaya karşı da mahcup bir durumda olurdu. O vakur ve sevecen, sözünün nereye varacağını iyi bilen eski atalarından aldığı bilgi ve babalık şefkati ile evladına sahip çıkarlardı. “Baba bir türlü işlerimi yoluna koyamadım veya bir iş yerinde dikiş tutturamadım, patronuma katlanamadım işim zor idi. Beceremedim kaçıp geldim evimize, ama elimde boş ne yapayım” deyince o baba, asla “Sen adam olmazsın zaten, burada da bir işe yaramazdın beceriksiz, serseri, berduş! Aklını kullanamıyorsun sersem herif” gibi azarlamaz, “Senin canın sağ olsun guzum. Daha yaşın ne ki Allah neler gösterir neler verir, o her şeye kadirdir. Üzüldüğün şeye bak heç üzülme, daha senin gazanacağın parayı dövlet bile kesmedi. Önünde daha uzun yıllar var. Daha sizler bin türlü dona gireceksiniz, (şekle gireceksiniz anlamında). Benim sana göre işim de bol aşım da bol. İşte kendi evin. Çalış çabala birbirimize sevgi ile örgat olalım (sarılalım). Çabalayalım kazançlı biz oluruz.
Devlet işine giremediğinde de “Dövlet herkesin kazanacağı parayı kesiyor da torpil yaparak biraz haksızlık yapıyorlar sanırım.Sonra yine gider yine şansını denersin” diyerek evlatlarının gönlünü alırlardı. Şayet gurbetten gelmiş de cebinde harçlığı parası yok ise onun arkadaşları arasında mahcup olmaması için cebine, baba bol harçlık koyar onun cesaretini artırır ve eve aileye bağlılığını sağlardı.
İşte atalık ve sevecenlik, idare buydu. Oysa şimdi çocuklar, hileli ve yanlış olan kötü şeylerin içersinde buluveriyorlar kendilerini. Babanın ananın isyanı, bu yavruların küçük yaşta yanlışların içersinde olmalarının verdiği yangınla ayyuka çıkıyor.
Aile içerisinde saldırganlıklar, kavgalar, yanlışlar baş gösteriyor. Sonunda atanın idaresinden çıkıveren çocuklar evlerden kaçarak kendilerini bekleyen daha büyük kötü işlerin ve tehlikelerin içerisinde bulunca geri dönüşü olmayan hatta hayatlarına mal olacak kadar esrar, eroin, alkol hırsızlık yankesicilik, soysuzluk, fuhuş gibi tehlikeli işlerin içerisinde oluveriyorlar, Allah korusun.
Acizane ben diyorum ki her ne kadar ortam, yeniliklerle değişse de ata evlat ilişkileri asla değişmemeli ata evladına karşı sevecen ve korumacı evlatlar da atalarına karşı saygıda kusur etmemeli. Her iki tarafta sabırlı olmalı çünkü “Sabır ile koruktan helva yapılır” derdi atalarımız. Şiddetten şiddet doğar, iyilik daima iyilik getirir hanelere. Çünkü bizler asil ve soylu bir milletin torunlarıyız, yüce İslam dininin de mensuplarıyız. Sağlıcakla kalınız…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.