Yoğun kelimesi beni eskiden beri tedirgin eder, korkutur. Ne zaman yoğun, yoğun bakım gerekli tarzında bir laf gelse ne yapacağımı şaşırır kalırım. Yoğun bakım bazen saçlara, bazen yüz ve vücut için kullanılabiliyor. Yani kaybetmeden önceki kurtarma mücadelesinin diğer adıdır yoğun bakım.
Yoğun bakım kelimesi birkaç gün önce ne kadar korkunç olduğunu bir kez daha kanıtladı. Çok değer verdiğim bir dayım vardı. Doktorla ilgili daha önce ne yaşadı bilmiyorum ama doktora gitmeyi çok eskiden beri sevmezdi. Bir kaç gün yoğun bakımda kalarak vefat etti, Allah rahmet etsin. Kendisi emekli ama boş durmayı sevmezdi. Çalışmak onun için ayrı bir zevkti. Yaylalarda büyüdüğü için emekli olunca da yaylaları bırakamadı. Her bahar yaylaya çıkar, yapmış olduğu evinde on beş, yirmi gün kalır, yayla sevdasını öyle geçirirdi. Bahar bitince bir diğer yaylaya, ekinlik denen İçeri alan adıyla bilinen yere gider, orada arıcılıkla uğraşırdı. Bu yıl da aynısını yapar, yaz gelince ekinliğe gider. Oradaki arılarla ilgilenmek için sabah erkenden yola çıkar. Orada ne kadar çalışır bilmiyoruz ama eve geç kalınca eşi oğluna; hadi şu babanı bulalım diyerek yaylaya giderler. Orada arı kovanlarının yanında yarı baygın bulurlar. Oradan doğruca İlçeye götürürler. Orada müdahale yapılır. Nasılsa geçer diyerek orada bir gün bekletilir. Bakarlar ki durum ciddi, şehir merkezi numuneye sevk ederler. Oraya giderken durum çok kötü olmadığını, ancak, Konya’da durumu gittikçe kötüleşir ve üç gün yoğun bakımda yattıktan sonra ölür. Şahsen görüşmek istediğimizde görüşemedik. Oğlu, eniştesi ve biz hastanenin önünde öylece bekleşmekten başka bir çözüm gösterilmedi. En çok garibime giden zamanın, saniyenin çok önemli olduğu bir dönemde akşamdan sabaha ne yapıldı bilmiyorum, ama asıl bilgiyi sabah doktor sekiz buçukta gelince öğreniriz cümlesi oldu. Ben bilgi almak için telefonla aradığım zaman, dayım olduğunu anlatsam da yakınlarına bilgi veriyoruz diye bana bilgi vermediler. Benzer olayları Aynı kasabadan Mustafa Duman’ın da başına gelerek, öldüğünü çocuklarından benzer yakınmaları duyarak hüzünlenmiştim. Bu ve benzer olayları çoğaltmak mümkün. İnsanların anlamadığı zamanın çok değerli olduğu bu tür durumlarda ne gibi tedaviler uygulanır, kim ne yapar, hastayla nasıl ilgilenilir, doktor gerçekten gerekli müdahaleyi yapıyor mu bunları bilemiyoruz. Çünkü yoğun bakıma yüz metre den fazla yaklaştırılmıyor. O zaman yoğun bakımda olan hasta yakınlarına bir oda tahsis edilse ve orayı kameralarla her açıdan izlenme şansı verilse daha güzel olmaz mı? Hem kafadaki bulanıklık ortadan kalkmış olur, hem de hastasını herkes an be an takip etme hakkı olur. Şeffaflık arttıkça kafalardaki soru işaretleri kaybolacaktır. Özellikle yoğun hasta yakınlarını hastane bahçesinde öylesine bekleterek, bir şey olursa telefonda size haber ederiz şeklindeki yaklaşımın gözden geçirilmesinin insanlar açısından çok yararlı olacağını belirtmek gerekir. Bir de madem tedavi edilemeyecek hastaların daha donanımlı bir hastaneye sevk edilmesindeki ölçüt nedir? Ne zaman başka hastaneye sevk edilir, hasta yakınları bilgilendirilmeleri gerekmez mi. Yoksa Tıp Fakültelerinin, Ankara’daki hastanelerin ne anlamı var, ne zaman sevk edilecek? Erken müdahale hayat kurtarır cümlelerini sadece slogan olarak ezberleyeceksek bunun ne anlamı var? Bu ülke de insanlar, bir sanatçıya yapılan müdahalede imkânsız olanı başaranları görünce, demek ki başaranlar var dedi. Herkesin hayatı bir ünlü kadar, bir zengin kadar değerli olması gerekmez mi?
Çocuk doğum üniteleri dünyaya gelmekte olanları müjdelerken, yoğun bakım üniteleri de öbür âleme gitme kapısı gibi görünüyor. İşte bu iki kapıda çalışanlar işlerini daha yoğun ve itina ile yapmaları beklenir. O nedenle yeni doğan çocuklar neden çabuk ölüyor diye bir ara ciddi sorunlar olmuştu bazı hastanelerde. Pek çok hastanelerde de yoğun bakım ünitelerinin denetimi umarız iyi yapılıyordur. Yoksa herkese vadesi yetti deyivermek çok kolaydır.
Yoğun bakım kelimesi birkaç gün önce ne kadar korkunç olduğunu bir kez daha kanıtladı. Çok değer verdiğim bir dayım vardı. Doktorla ilgili daha önce ne yaşadı bilmiyorum ama doktora gitmeyi çok eskiden beri sevmezdi. Bir kaç gün yoğun bakımda kalarak vefat etti, Allah rahmet etsin. Kendisi emekli ama boş durmayı sevmezdi. Çalışmak onun için ayrı bir zevkti. Yaylalarda büyüdüğü için emekli olunca da yaylaları bırakamadı. Her bahar yaylaya çıkar, yapmış olduğu evinde on beş, yirmi gün kalır, yayla sevdasını öyle geçirirdi. Bahar bitince bir diğer yaylaya, ekinlik denen İçeri alan adıyla bilinen yere gider, orada arıcılıkla uğraşırdı. Bu yıl da aynısını yapar, yaz gelince ekinliğe gider. Oradaki arılarla ilgilenmek için sabah erkenden yola çıkar. Orada ne kadar çalışır bilmiyoruz ama eve geç kalınca eşi oğluna; hadi şu babanı bulalım diyerek yaylaya giderler. Orada arı kovanlarının yanında yarı baygın bulurlar. Oradan doğruca İlçeye götürürler. Orada müdahale yapılır. Nasılsa geçer diyerek orada bir gün bekletilir. Bakarlar ki durum ciddi, şehir merkezi numuneye sevk ederler. Oraya giderken durum çok kötü olmadığını, ancak, Konya’da durumu gittikçe kötüleşir ve üç gün yoğun bakımda yattıktan sonra ölür. Şahsen görüşmek istediğimizde görüşemedik. Oğlu, eniştesi ve biz hastanenin önünde öylece bekleşmekten başka bir çözüm gösterilmedi. En çok garibime giden zamanın, saniyenin çok önemli olduğu bir dönemde akşamdan sabaha ne yapıldı bilmiyorum, ama asıl bilgiyi sabah doktor sekiz buçukta gelince öğreniriz cümlesi oldu. Ben bilgi almak için telefonla aradığım zaman, dayım olduğunu anlatsam da yakınlarına bilgi veriyoruz diye bana bilgi vermediler. Benzer olayları Aynı kasabadan Mustafa Duman’ın da başına gelerek, öldüğünü çocuklarından benzer yakınmaları duyarak hüzünlenmiştim. Bu ve benzer olayları çoğaltmak mümkün. İnsanların anlamadığı zamanın çok değerli olduğu bu tür durumlarda ne gibi tedaviler uygulanır, kim ne yapar, hastayla nasıl ilgilenilir, doktor gerçekten gerekli müdahaleyi yapıyor mu bunları bilemiyoruz. Çünkü yoğun bakıma yüz metre den fazla yaklaştırılmıyor. O zaman yoğun bakımda olan hasta yakınlarına bir oda tahsis edilse ve orayı kameralarla her açıdan izlenme şansı verilse daha güzel olmaz mı? Hem kafadaki bulanıklık ortadan kalkmış olur, hem de hastasını herkes an be an takip etme hakkı olur. Şeffaflık arttıkça kafalardaki soru işaretleri kaybolacaktır. Özellikle yoğun hasta yakınlarını hastane bahçesinde öylesine bekleterek, bir şey olursa telefonda size haber ederiz şeklindeki yaklaşımın gözden geçirilmesinin insanlar açısından çok yararlı olacağını belirtmek gerekir. Bir de madem tedavi edilemeyecek hastaların daha donanımlı bir hastaneye sevk edilmesindeki ölçüt nedir? Ne zaman başka hastaneye sevk edilir, hasta yakınları bilgilendirilmeleri gerekmez mi. Yoksa Tıp Fakültelerinin, Ankara’daki hastanelerin ne anlamı var, ne zaman sevk edilecek? Erken müdahale hayat kurtarır cümlelerini sadece slogan olarak ezberleyeceksek bunun ne anlamı var? Bu ülke de insanlar, bir sanatçıya yapılan müdahalede imkânsız olanı başaranları görünce, demek ki başaranlar var dedi. Herkesin hayatı bir ünlü kadar, bir zengin kadar değerli olması gerekmez mi?
Çocuk doğum üniteleri dünyaya gelmekte olanları müjdelerken, yoğun bakım üniteleri de öbür âleme gitme kapısı gibi görünüyor. İşte bu iki kapıda çalışanlar işlerini daha yoğun ve itina ile yapmaları beklenir. O nedenle yeni doğan çocuklar neden çabuk ölüyor diye bir ara ciddi sorunlar olmuştu bazı hastanelerde. Pek çok hastanelerde de yoğun bakım ünitelerinin denetimi umarız iyi yapılıyordur. Yoksa herkese vadesi yetti deyivermek çok kolaydır.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.