Recent Comments

Eski Ramazan yemeklerinden kalanlar


Eski Ramazan yemeklerinden kalanlar

Allah’ın kullarına lütuf olarak verdiği kurtuluş ve günahlardan arınmaya vesile olan üç aylarda yine lütfü ilahi olarak değişik mevsimlerde geliyor. Yoksa ülkemizde hep kışlara veya yazlara gelse idi başka ülkelerde de değişiklik olmaz bunda haksızlık olurdu. Onun için Allah Telala kullarına değişik günlerde mevsimlerde oruç tutarak onun ecrinden sevabından faydalanmayı nasip etmiştir.
Herkese hayırlı ramazanlar diler, bol ve bereketli, sabırlı oruçlar tutmalarını tutulan oruçların yapılan ibadetlerin hak yanında kabul edilip ecrinden faydalanmayı Cenabı Hak’tan niyaz ederim…
Ben yaşım itibari ile bu üçüncü yaz dönemi orucunu tutmaya başlayacağım nasip olursa. Hicri aylara göre 32-33 yılda bir aynı güne gelir ramazan orucu. 1978 ya da 79’da yanlış hatırlamıyorsam yine bir Ağustos başlarında gelmişti Ramazan ayı.
Eski ramazanları hatırlarken insanın aklına birçok şey takılıveriyor…
Bir kere şöyle… 50 yıl kadar gerilere gidince o kadar yokluk kıtlıklı zor yıllara rağmen insanlarda bir huzur bir rahatlık bir sabır bir kanaatkârlık vardı. Kimse de hasetlik, çekememezlik, kıskançlık onda varda bende niye yok hırsı yoktu. Hakkın verdiğine razı olunur, başkalarının mal varlığında evinde öküzünde, eşeğinde atında altın gümüşünde gözü olmazdı insanların.
Benim anlattığım 1950’lerde köylülerin ve şehirlilerin variyetinde öyle çok aşırı uçurumlar yoktu… Herkes kendi yağı ile kavrulur, kıt kanaat geçinirdi insanlar. Belki şehirlinin ekini harmanı yoktu, ama Konya’mızda her evin mutlaka bir iki ineği tanası onları barındırmak içinde bir ahırı olurdu. O zamanlar böyle teknolojik araç gereçler de yoktu köyde kentte buzdolabı her evde bulunmaz evin geri kısımları izbe tabir edilir, karanlık ve bol su ile ıslatılmış, toprak üzerinde muhafaza edilirdi, mutfak malzemeleri ekşimesin diye. Soğuk hava depolarından getirilip yaz günlerinde belirli yerlerde satılan kalıp buzlar çok revaç görür hemen satılırdı şehirlerde. Köylerde ise kıştan bizim köyümüzde kayadan oyma kuyulara sarnıçlara kar basılır, yazın ramazan günlerinde köylüye ilan edilir iftardan önce köy heyeti tarafından dağıtılırdı her akşamüzeri.
Ramazanlarda sahurda iftarda yemek konusuna gelince sahurda en vazgeçilmez olan yemek, tok tutması, serinlik vermesi insana ağır gelmemesi bakımından erişte pilavı vazgeçilmezi idi.
Köylerdeki yaz ramazanlarında gerek sahurda, gerek iftarda erik kayısının yenisi veya kuruları ve en önemlisi de köyde her evde bulunan ayran serinletici olarak başı çekerdi.
İnsanlar köy yerlerinde işten güçten bilhassa o çapa ile ek sıpa ile çek, orakla biç düğenle harman sür, rüzgâr esince savur işlerinden başını alıp da akşam yemeğine pek önem vermezler, ama serinletici olarak su ve diğer organik meyvelerden oluşturdukları hoşaf cinsinden çok faydalanılırdı.
Ama şunu belirtelim, kış ramazan oruç günleri için söylersek akşam ve sahur yemeklerine çok özen gösterilirdi. Yazın çok ağır yakıcı yağlı ve tatlı içeren yemeklerden kaçınılırdı, en meşhur akşam yemekleri, yazlarda bizim köyümüze has, sacarası, höşmerim bazlama ekmek kızartması, patates soğan ve peynir ve yumurtadan oluşan bir karışım ile bazlama ekmeğin ısıtılıp sıkma tabir edilen bir ekmek arası ile sahur yendiği gibi tabi ki en besleyici ve nispeten serin tuttuğuna inanılan erişte pilavı en nefis yemeğimizdi.
Akşam yemeklerinde tatlı ihtiyacımızı gidermek için baklava ve daha çok şekerli tatlılar yerine tatlı yahni denilen bir erik, kayısı, incir ve az şekerden oluşan içerisinde kuşbaşı da konan bir serinletici tatlımız idi. Bazlama sıkması hem serin tutup çok susatmayan hem de içeriği ile insanı tok tutup acıktırmayan bir sahur yemeğiydi.
Akşam yemekleri mevsime göre salatasız olmazdı. Yazda ise domates, salatalık cinsi sebzelerden kışın ise marul ve benzeri otsu bitkilerden, salata mutlaka sofradaki yerini alırdı.
Hele güz mevsimi ise hırtlak domates, biberden yapılan salatalar ise ayrı bir lezzet verirdi.
Eski yemekleri özlüyoruz. Aslında çok da uzağımızda değil. Geleneğimizi pekala sürdürebiliriz. Tabii istersek…

***
Bir Ramazan nüktesi

“Minarede köpek var” isimli bir eski Ramazan fıkrası ile süsleyelim yazıyı.
Konya’nın bir kasabasında çok eski zamanlarda, Ramazan ayında kasabanın iki ihtiyaç sahibi adamına Ramazan davulu çalma ve iftar topu atma görevi verilmiş. Adamlardan biri ihtiyar Kerim ağa, diğer genç olanı da Muslu imiş.
Muslu denen genç, biraz uyanık, her akşam topa koyacakları barut miktarını ayarlarmış. Ne var ki Kerim Ağa’nın atacağı baruttan birazını çalıp kendisine av malzemesi yapıyormuş. Onun için Kerim Emmi topu patlattığı gün top “çof” ediyormuş, ama Muslu’nun patlattığı gün “güm” diye patlıyormuş. İlgililer durumu her ikisine de sormuşlar. Kerim ağa “bilmem yavrum eyi de sıkılıyorum topu, amma zayıf patlayor” demiş. Ama uyanık Muslu işi şöyle özetlemiş ve kendi yaptığı hırsızlığı kerim ağa yapıyormuş gibi anlatmış. Onlar da işin aslını sormadan Kerim Ağa’nın işine son vermişler. Muslu da ihtiyar bir emmisi varmış onu yanına almış, işine devam ediyormuş.
Bu haksızlığa çok içerleyen Kerim ağa, bin hinlik düşünmüş. Muslu için ve bir tenha günde bir sokak köpeğini tutup minareden topun patlatıldığı yere çıkarıp gündüzden bırakmış. Muslu akşam iftar olunca bir gün evvelden doldurup sıkıladığı topun memesine ateşi değiverince top güm demiş. Zaten karanlıkta korku içinde duran köpek de korku ve hışımla Muslu’nun boynuna atlamış… Muslu aşağıda bekleyen emmisine “Emmi bana bir hal oldu boğazımı bir sıkan var boğulacağım yetiş” diye seslenmiş. Emmisi de korkar gürültüden bildiğin duaları oku, “Muslu oğlum ben oraya çıkamam” der. Muslu “yahu emmi duaların hepisini bitirdim yine getmeyor bu köpek, şeytan allehem” deyince, emmisi “doğru guzum o lanet şeytandır” dermiş. Nihayet ses kesilmiş. Oralara gelen ahali el fenerleri ile bakarlar ki Muslu bayılmış, içeride korku ile gelenlere bakan bir de köpek var. Bu adam korkudan ölürse bunun sorumlusunu bulalım derler ve Kerim ağa’dan şüphelendikleri için onu şikayet ederler. Adam “yok gardaşım ben nerden çıkarayım köpeği minareye ben bu suçu gabul itmem” deyince idareci adamlar derler ki “köpeği Kerim ağa’nın yanına getirelim şayet köpek Kerim ağa’yı tanırsa işin failini bulmuş oluruz yoksa başka çaremiz yok” diyerek köpeği Kerim ağa ile yüzleştirmek için getirirler. Ama köpeği minareye çıkarırken çok eziyet eden Kerim ağanın yanına gelince köpek başlar, ona hınçla har har diye saldırmaya… Kerim ağa kaçar “gördünüz mü len beni yiyecek it, ben bu iti tanımam etmem” der ve paçayı kurtarır. Muslu da iftira atmanın cezasını 2 ay kadar yatakta hasta yatarak çeker.
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.