Atatürk İslam dininin herkes tarafından çok iyi anlaşılmasının, öğrenilmesinin taraftarıdır. Geri kalışımızın en büyük nedenleri arasında dine yabancı kalışımız gelmektedir. İşte Atatürk sürekli bundan bahsetmektedir. Diyor-ki Kur’an-ı Kerimi dinliyorsunuz! Onun peşinden gidiyorsunuz ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Bir insan inandığı peşinden gittiği bir şeyi anlamaz mı? Atatürk, şikâyetçi olduğu bu konuda somut bir adım atmak ister! vede Kur’anı Kerim’in Türkçe ye çevrilmesini emreder. Kur’anı Kerimin tefsirinin o günün insanlarının anlayacağı bir dilde yapılmasını ister. Bu maksatla merhum Elmalı Hamdi Yazır’a tefsir, Mehmet Akif Ersoy’a da meal yapma görevi verilir.
Atatürk’ün din alanında yaptığı önemli hizmetlerden birisi de hutbelerle ilğilidir. Bilindiği gibi Cumhuriyet kuruluncaya kadar Osmanlı döneminde hutbeler Arapça olarak okunuyordu. Hutbe: hitap etmek ve konuşmak demektir. Cemaate bir şeylerin anlatılması demektir. Atatürk’ün talimatıyla hutbeler Türkçeleştirildi. Şimdi camilerimizde dinimizi ve dünyamızı ilgilendiren birçok konular, hatiplerimiz tarafından anlaşılır ve sade bir dille Türçe olarak anlatılmaktadır. Sağlıkla, çevreyle, tabiatla, iktisatla ilgili konular anlatılıyor. Konular 5 dakikada halkımıza aktarılıyor. Hutbeyi fazla uzatmakta doğru değildir. Dikkatten kaçar. Akılda, hatırda kalmaz. Onun için 5 dakikada kısa zamanda birçok bilgiler verilmektedir.
Atatürk, dinin istismarını önlemek için dinin iyi anlaşılmasını bizzat uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Eğer Atatürk, din aleyhtarı birisi olsaydı Kur’anı- Kerim mealine, hadislerin açıklanmasına, öğrenilmesine bu kadar önem verir-miydi? Ayrıca özel zaman ayırır- mıydı?7 Şubat 1923’te Zağnos paşa camiindekihutbe büyük önem arz etmektedir. Bu bir cami hutbesi değildir. Bu camide Kuvayi-milliye şehitlerinin ruhuna ithafen bir mevlit okunduktan sonra, caminin içinde minberde tarihi şu konuşmayı yapar.
Bu konuşma aynı zamanda Atatürk devrimlerinin temel felsefesini ortaya koymuştur. İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz son dindir,en mükemmel dindir.!Çünkü dinimiz akla,mantığa,gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir.Eğer akla ve mantığa,gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi.Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenabı Hak’tır.
Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu şöyle ifade etmiştir: Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. İslam’ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz(Söylev ve demeçler 1959 c.2 s.90)
Atatürk, Camilerle ilgili olarak şöyle diyor! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması gerektiğini düşünmek yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Camiler Peygamberimizin zamanında Atatürk’ün ifade ettiği gibi sadece ibadet mekânı olmaktan ibaret değildi. Din ve dünya işlerinin konuşulduğu savaşa veya barışa karar verildiği, gelen yabancı heyetlerin kabul edildiği, aynı zamanda ibadet vakti geldiğinde namaz kılındığı mahallerdi. Yani o zaman tek bir kurum vardı. O da camiydi denilebilir-ki İslam medeniyeti camiden dünyaya yayılmıştır.
Eğer Medine deki Hz Peygamber mescidi olmasaydı. Bu muhteşem İslam medeniyeti vücut bulmazdı. Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın namaz kılınıp gidilen yerler değildir. Diyor. Camiler: ibadetle beraber dinimiz için dünyamız için yapılması gerekenlerin düşünülüp konuşulduğu yerlerdir.
Dinimizde Ruhbanlık yoktur! Atatürk ruhban sınıfının olmadığından da bahsederek şunları söylüyor. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin ahkâmını eşit olarak öğrenmeliyiz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır.Orası da mekteptir.
Atatürk tekke ve zaviyelerle ilğili şunları söylemektedir: Efendiler Tekke ve Zaviyelerle, Türbelerin seddive ale’l-umum tarikatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ahilik bir takım ünvanların men ve ilgası da Takrir-i Sükûn Kanunu devrinde yapılmıştır.
Atatürk dinin yüceliğinden, ulviyetinden ve kutsiyetinden söz ederken! Din siyasete alet edilmesin, din şahsi çıkarlar için kullanılmasın! Demekte ve Yüce İslam dininin şahsi çıkarlar için kullanılmasını irtica olarak kabul etmektedir.
Haftanın Sözü: Büyük insanların idealleri, sıradan insanların hevesleri vardır!
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.