Dr. Hasan Özönder |
Hocamız, inceleme ve araştırma yolunda hiçbir engelden, zorluktan yılmazdı.. İlerlemiş yaşına, bazı sağlık problemlerine rağmen, dağ, taş, yokuş, iniş demez, belgelerin, bölgelerin peşinde olurdu. “Yabanlı Pazarı”nı yazarken, arazi incelemelerini, at sırtında yaparak, olanca dikliğine, engebelerine rağmen Kayseri/ Pınarbaşı Kalesi’ne kadar tırmanmıştı.
Hafızası gayet kuvvetli idi. Türk tarihi namına her şeyle ilgilenir, sahip çıkardı. Elindeki imkânlarla başkalarına yardımdan zevk alırdı.
Türkülerimize âşıktı. Çalışırken, araştırırken, tarihî bir türkümüzü mırıldanma âdetinde idi. Bu türküler genellikle Konya türküleri idi.
Konya’nın tarihî değerlerine sahip çıkılması konusunda, yetkililerle görüşür, zayiatın önlenmesi husunda girişimlerde bulunurdu.. Meselâ, Apa Barajı yapılırken, suları altında kalacak Selçuklu Kervansarayı için büyük uğraşılar vermişti. Taşlarının numaranılarak, sökülüp, taşınarak, yakın bir yere yeniden inşa edilmesini sağlamaya çabalamıştı.
Konya’dan hiçbir zaman kopmadı. Tabiri câiz ise, kalıbı başka yerlerde bulunduğu zamanlarda da, kalbi Konya’da idi. Her vesile ve fırsatla Konya’ya gelir, günlerce kalır, dostlarıyla doyulmaz sohbetler yapardı. Selçuk Üniveritesi’nin birçok ilmî toplantısına teşrif etmiş ve sunduğu tebliğlerle, dünya ilim çevrelerinin merak ve alâkasını celben konuşmalar yapmış; kongre tebliğler kitabının dünya ilim çevrelerinde aranmasına, kaynak eser olarak değerlendirilmesine vesile olmuştur. “ABD’de tarih kürsüsü ve aylık 5000 dolar teklif ettiler ama, gitmedim, gidemedim, Bu topraklardan ayrılamadım.” derdi. Bozkır’lı idi. 5. Kasım 1924’de Bozkır’da doğmuştu. “Suyu sert, insanı mert” diye tanımlanılan tipik Bozkır’lı idi. Konuşurken zaman zaman sertleşmekten, asabîleşmekten kendini alamazdı.
Nasıl sertleşmesin ki.. Ömür boyu saçını ağartıp, hayatını vakfettiği halde, o zamanki çevre ve muhataplarında, umduğunu bulamamış, hak ettiğini elde edememişti. Bozkır Belediye’si, hemşerileri Faruk Sümer’in adını bir caddeye vermişti de bu jeste, ne kadar memnun ve mütehassis olmuştu.. Hiç unutmam, Üniversitemizin 1992 yılında düzenlediği Selçuklu Semineri’ne vaki davetimize de çok sevinmiş ve karar vermeyi bize bırakarak birkaç tebliğ konusu bildirmişti. Bu gelişten istifade ederek, “Atçekenler” konusunda birkaç köyde incelemeler yapacağını, kendisine bir araç temin edilmesini istemiş ve “Benim de çok sevdiğim ‘Eşmekaya’nın kavakları gölgeli’ adlı türkümüzün de nereden gelmiş olduğu da . anlaşılmış olacaktır. ” diye yazmıştı.
Zaman zaman mektuplaşırdık. Bunlardan birinde, incelemekte olduğum “Beşare Bey ve Başarakavak” konusunda da uzunca bir mektupla ışık tutmuştu, onca meşguliyeti arasında.
Kısacası aziz dostlar, Faruk Sümer olmak zor. Faruk Sümerlere lâyık olmak, sahip çıkmak ise çok daha zor.. Yeni Faruk Sümerler yetiştirmeye mecbur, hattâ bir bakıma mahkumuz ama dedim ya, çok zor. Onlar, kendilerine has bir iklimin insanlarıydı. Bir iklimde yetişen ağaçların, meyvelerin farklı iklimlerde yetişmesi nasıl mümkün olmuyorsa, Faruk Sümer gibi örnek ve önder hocaları yetiştirmek için de, ihtiyaçları olan iklim şartlarının ve ortamının sağlaması lâzım. O zaman bu necip Millet, bakınız neler neler, nice büyük değerler yetiştirecektir.
Aziz hocamızı, Hakk’a yürüyüşünün içinde bulunduğumuz onaltıncı yılında rahmet ve minnetle bir kere daha anıyoruz. “Nisyan tülleriyle gözden ırakça kalan örnek kişiliğini, büyük hizmetlerini gençlerimize tanıtacak bir programı, üniversitelerimizden biri olsun, uygun bulur mu acaba?” diye düşünmekten kendi mi alamıyorum....
Kaynak:Merhaba Gazetesi
Hafızası gayet kuvvetli idi. Türk tarihi namına her şeyle ilgilenir, sahip çıkardı. Elindeki imkânlarla başkalarına yardımdan zevk alırdı.
Türkülerimize âşıktı. Çalışırken, araştırırken, tarihî bir türkümüzü mırıldanma âdetinde idi. Bu türküler genellikle Konya türküleri idi.
Konya’nın tarihî değerlerine sahip çıkılması konusunda, yetkililerle görüşür, zayiatın önlenmesi husunda girişimlerde bulunurdu.. Meselâ, Apa Barajı yapılırken, suları altında kalacak Selçuklu Kervansarayı için büyük uğraşılar vermişti. Taşlarının numaranılarak, sökülüp, taşınarak, yakın bir yere yeniden inşa edilmesini sağlamaya çabalamıştı.
Konya’dan hiçbir zaman kopmadı. Tabiri câiz ise, kalıbı başka yerlerde bulunduğu zamanlarda da, kalbi Konya’da idi. Her vesile ve fırsatla Konya’ya gelir, günlerce kalır, dostlarıyla doyulmaz sohbetler yapardı. Selçuk Üniveritesi’nin birçok ilmî toplantısına teşrif etmiş ve sunduğu tebliğlerle, dünya ilim çevrelerinin merak ve alâkasını celben konuşmalar yapmış; kongre tebliğler kitabının dünya ilim çevrelerinde aranmasına, kaynak eser olarak değerlendirilmesine vesile olmuştur. “ABD’de tarih kürsüsü ve aylık 5000 dolar teklif ettiler ama, gitmedim, gidemedim, Bu topraklardan ayrılamadım.” derdi. Bozkır’lı idi. 5. Kasım 1924’de Bozkır’da doğmuştu. “Suyu sert, insanı mert” diye tanımlanılan tipik Bozkır’lı idi. Konuşurken zaman zaman sertleşmekten, asabîleşmekten kendini alamazdı.
Nasıl sertleşmesin ki.. Ömür boyu saçını ağartıp, hayatını vakfettiği halde, o zamanki çevre ve muhataplarında, umduğunu bulamamış, hak ettiğini elde edememişti. Bozkır Belediye’si, hemşerileri Faruk Sümer’in adını bir caddeye vermişti de bu jeste, ne kadar memnun ve mütehassis olmuştu.. Hiç unutmam, Üniversitemizin 1992 yılında düzenlediği Selçuklu Semineri’ne vaki davetimize de çok sevinmiş ve karar vermeyi bize bırakarak birkaç tebliğ konusu bildirmişti. Bu gelişten istifade ederek, “Atçekenler” konusunda birkaç köyde incelemeler yapacağını, kendisine bir araç temin edilmesini istemiş ve “Benim de çok sevdiğim ‘Eşmekaya’nın kavakları gölgeli’ adlı türkümüzün de nereden gelmiş olduğu da . anlaşılmış olacaktır. ” diye yazmıştı.
Zaman zaman mektuplaşırdık. Bunlardan birinde, incelemekte olduğum “Beşare Bey ve Başarakavak” konusunda da uzunca bir mektupla ışık tutmuştu, onca meşguliyeti arasında.
Kısacası aziz dostlar, Faruk Sümer olmak zor. Faruk Sümerlere lâyık olmak, sahip çıkmak ise çok daha zor.. Yeni Faruk Sümerler yetiştirmeye mecbur, hattâ bir bakıma mahkumuz ama dedim ya, çok zor. Onlar, kendilerine has bir iklimin insanlarıydı. Bir iklimde yetişen ağaçların, meyvelerin farklı iklimlerde yetişmesi nasıl mümkün olmuyorsa, Faruk Sümer gibi örnek ve önder hocaları yetiştirmek için de, ihtiyaçları olan iklim şartlarının ve ortamının sağlaması lâzım. O zaman bu necip Millet, bakınız neler neler, nice büyük değerler yetiştirecektir.
Aziz hocamızı, Hakk’a yürüyüşünün içinde bulunduğumuz onaltıncı yılında rahmet ve minnetle bir kere daha anıyoruz. “Nisyan tülleriyle gözden ırakça kalan örnek kişiliğini, büyük hizmetlerini gençlerimize tanıtacak bir programı, üniversitelerimizden biri olsun, uygun bulur mu acaba?” diye düşünmekten kendi mi alamıyorum....
Kaynak:Merhaba Gazetesi
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.