İnsanlara yardımcı olmayı millet olarak çok severiz. Bazen üzerimize vazife olmayan görevleri de kendimize yükleyerek, sırf iyilik olsun diye insanlara yardım etmeye çalışırız. Bazen bunu da o kadar abartırız ki birileri ona laf söz söylemesin diye onun adına onun işlerini de yaparız.
Tabiî ki iyilik yapma adına yapılan bu yardımlar aslında karşı taraf için bir kötülüktür. Bu davranış, karşıdaki insanın fiziksel ve ruhsal gelişimine zarar da verebilir. Bazı anne babalar, çocuklarına yardımcı olup onların işlerini kolaylaştırma adına yaptıkları birçok davranışın çocukların kişiliklerine nasıl zarar verdiklerinin farkında bile değillerdir.
Malumunuz bir hikâye vardır. Baba ile oğlu bir gün kırlarda gezerken kelebeklerin kozadan çıkışlarına şahit olurlar. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşan çocuk babasıyla birlikte kelebeğin kozadan çıkışını seyretmeye başlar.
Çocuk, kelebeklerin kozadan çıkarken sıkıntı ve emek harcayarak çıktıklarını ve ardından da hemen uçtuklarını görür. Çocuk bu ya; kelebeklerin kozadan çıkarken çırpınmalarına ve sıkıntı çekmelerine acır.
Çocuk da bizim çocuklara iyilik olsun düşüncesiyle yaptıklarımızı kelebeklere iyilik olsun diye yapar. Elindeki değnekle onların yollarını açar. Hatta ağlarının önünü de açarak kelebeklerin kolayca kozadan çıkmalarını sağlar.
Çocuk, kozadan kolayca çıkan kelebeklerin havada uçmaya başlamalarının ardında 2–3 sani içinde düşerek öldüklerini görür. Garibine giden bu durumu öğrenmek için çocuk, vaziyeti babasına sorar. Baba da oğluna:
“Kelebekler uzun ve yorucu bir mücadeleden sonra kendi çabalarıyla kozadan çıkar. Bunun nedeni olarak da Allah onların uçmalarını sağlayacak kanat ve bacak kaslarının gelişmesi ve olgunluğa ulaşmaları için bu evreyi yaratmıştır. Kelebekler kozadan çıkarken kanat ve bacak kaslarını böyle güçlendirerek kolayca uçmayı öğrenmektedirler.
Oysa senin onlara iyilik adına yapmış olduğun şey onların sonu oluyor. Senin yardım ettiğin kelebekler bacak ve kanat kaslarını geliştiremedikleri için, yani sana göre bu sıkıntılı evreyi yaşamadıkları için uçamadan ölmektedir.”
Bu hikâye, çoğu anne babanın çocuklarını eğitirken kullandığı yöntemin ne kadar hatalı olduğunu karşımıza çıkarmaktadır.
İşte bu duruma bazı örnekler:
Terleyecekler ya da hasta olacaklar diye koşmalarına mı izin verdik?
Erken yürümeleri için örümceklere mi bindirmedik?
Üzeri pislenir ya da mikrop kapar diye sokağa çıkmalarını mı yasaklamadık?
Sokaktaki arkadaşlarıyla oynamaları yerine evi oyuncaklarla mı doldurmadık?
Çocukları dışarı gönderirken dahi, hasta olur diye çocuğun kendinden ağır elbiseler giydirerek onun hareketlerini mi kısıtlamadık?
Yolda giderken elimizden tutmak istemeyen ve kendi başına yürümek isteyen çocuğa izin mi verdik?
Ona dokunma, bunu elleme, oraya gitme, şunu yapma… gibi söylemlerimizle çocukların gelişimlerini mi engellemedik?
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.