Mustafa Kemal Atatürk’ün İnsanlığını, zarafetini ve karşısındakini rencide etmeden, muhtaç olanı rencide etmeden, onurunu kırmadan nasıl yardım edileceğini gösteren, öğreten bir olayı, yaveri Muzaffer Kılıç’ın anısından olduğu gibi aktarıyorum.
Bir gün Atatürk’le beraber Abidinpaşa’dan gelip Saman pazarı yoluyla Ulus’a geçiyorduk. O zamanlar Samanpazarın’da bulunan üç beş dükkândan birisi Ali Efendi isimli kitapçıya aitti.
Kitapçı dükkânının kepenklerinde nefis bir halı asılmış duruyordu. Harp yıllarının sonu olduğundan hiç bir yerde, hele Ankara’da böyle güzel bir şey görmek pek şaşırtıcı olduğu için bu halı Atatürk’ün de dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik. Beraberce dükkâna yürüdük. Kitapçı Ata’yı görünce; Buyurun Paşam diyerek heyecanla bir emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını ifade ettiler ve ne için durduğunu sordular. Kitapçı; Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar. Benimle ilgisi yok dedi.
Atatürk, böyle güzel bir halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler. Kitapçı ezile büzüle; Paşam emanet koyan adının özellikle söylenmemesini rica ettiler, müsaade ederseniz ismini söylemeyeyim dedi. Bu sefer Atatürkdaha çok merak edip; Çocuk, belki halıyı almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek isteriz. dediler. Kitapçı Paşam 40 lira istemişlerdi deyip yine halı sahibinin ismini vermedi.
Atatürk halı sahibini iyice merak edip ısrar edince de, kitapçı istemeyerek ve sıkılarak; Abdülhalim Çelebi Hazretleri’nin Paşam dedi. Abdülhalim Efendi, Mevlana sülalesinden gelmiş, Konya Milletvekili olarak Mecliste görev yapıyordu. Kapısı herkese daima açık, cömert, gayet güzel konuşan, Mevlevi kalpağı ile gezen, akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü, sözü doğru bir kişiydi.
Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkâna 40 lira bırakmamı emretti. Hemen parayı bıraktım. Kitapçı halıyı koşarak indirip paket yapmaya koyuldu. Bu arada Atatürk, Abdülhalim Efendinin Efendi’nin kişiliğinden övgüyle bahsederek; Abdülhalim Efendi, evdeki halısını satacak kadar parasız kalıyor ama kapısını kimseye kapamıyor diyerek onu övdü. Sonra da kitapçıya dönerek; Bana bak, halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi’nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Akşam üzeride kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz dediler.
Kitapçı bu davranışa şaşırmış bize bakarken, arabaya binip uzaklaştık. Aynı akşam Abdülhalim Efendinin evine gittik. Kendisi bizi avlu kapısında karşıladı. Eve, girince baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu. Mütevazı evinde minderlere oturuldu, kahveler içildi.
Abdülhalim Efendi, Paşam halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi. Müsaade ederseniz, arabanıza koyduralım dedi. Atatürk de; Abdulhalim Efendi, halı yine bizim olsun. Biz arada sırada sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz. Diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler. Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdulhalim Efendi yine bizi kapıya kadar uğurlayarak; Paşam eğer müsaadeniz olursa halıyı... derken Atatürk sözünü keserek! Abdulhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz diyerek veda edip ayrıldılar.
Böylece Atatürk, Abdulhalim Çelebi Efendi’ye, kitapçıya bile belli etmemeye çalışarak ihtiyacı olan yardımı yapmış, fakat halıyı almamışlardı. Abdulhalim Efendi daha sonra o halıyı Mevlana Müzesi kurulunca oraya armağan etmiş.
Haftanın Sözü: Şaka yapmaktan kaçının. Çünkü şaka yapmak, düşmanlık getirir, kin doğurur aynı zamanda küçük bir sövüştürde.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.