A, B, C; MANDOLİN ÇALARSIN SADECE!
Bizim Köy’de bir Öğretmen vardı bir zamanlar. Üstelik; oldukça da popüler…
Öylesine kaynaşmış ki Köylüyle; Köy’deki herkes O’nu çoook, ama çok sever!
Eskiler olsa şimdi; O’nu derhal hatırlarlar…
Köylü nazarında gerçekten de popüler mi popüler!
Hangi çocuk izin istese zorluk çıkarmaz; derhal izin verir; hattâ istenenden fazlasını bile ekler.. İşi, öğrencinin kendine havale eder…
İş bu kadarla kalsa iyi?
Maşallah, avı da çok sever, ava gitmeyi… Okul mu? O da neyin nesi? O’nun bildiği de, uyguladığı da aynı böylesi… Yine de hakkına gitmeyelim; ders de verir ara sıra… Nasıl vermekse ama…
Yine de oldukça mahirdi! Meselâ güzel mandolin çalardı!
Akşamları evlere giderdi; Köylülerin evlerine…
Ancak sanmayın ki herkese gider?
O, sadece kafasının sardığı yerlere gider…
Hep de oralarda cümbürder!
Bir de yarışır ve yarıştırır…
Güne karşı yarıştırır hem de!
Üstelik yanına, yahut karşısına kim geçerse…
***********
Bugün gibi hatırlıyorum! Daha İlkokula falan gitmiyorum! Küçüğüm, ufacığım!
Günlerden bir gün; hem de düğün…
Yanında da Bizim Köylü “Olçum Siyit”... “Siyit Çavuş” vardı ya hani? Rahmetli, Büyük Seyit KARACA yani!
Yiğit namıyla anılır hani!?
O’na “Olçum Siyit” derlerdi...
Çünkü O, dünya malı açısından biraz fakir ve garibandı.
Bu durumundan kesinlikle eksiklenmez, Üstelik haylice yüksekten uçardı.
Kendisine yakıştırılan “olçumluk” işte buradandı.
**************
Bir de baktım; Bizim Öğretmen onunla yarıştırıyor…Neyi mi? Yarıştırdığını…
Bakalım üste kim çıkacak?
İkisi de iyi atış yapıyor maşallah!
Bakalım kim daha ileri Atacak; attıracak...?
Öğretmen diyor “ben bilirim”…
“Olçum Siyit” de: “Ben”…
Çoğunun ilgisini çekmiş bu yarıştırma; millet izlemede… Çalgı susmuş, herkes onları dinlemede…
Dayanamadı “Olçum Siyit” en sonunda; aldı sazı da sözü de ele!
Bakın neler söyledi dinleyin hele?
“ Hadi ulan sen de…!
Bu hayattan anlarsın da..?
A, be, ce…
Mandolin çalarsın sadece!
Okulu bırakır; ava gidersin ayrıca.
Bildiğin işte budur!
Hadi canım sen de!
Hadi aman sen de!
Ben seninle yarışman!
Git bul kendine bir danışman! (yarışımam)
yarışdırman da!
Anladın mı Öğretmen?” dedi ve bir kenara çekildi.
Seyredenlerin cümlesi bir güzel gülüştü…
Laf yarıştırması tam burada yatıştı ve ikisi de susuştu!
Yarıştırdıkları da böylece bitti, bitişti!
Bu son sözlerin sağlaması sonradandı.
“Siyit Çavuş’u” Köy’e gelen Jandarmalar götürdü!
Arkasını arayanı bile olmadı; olamadı!.
Öyle ya: Kendisini devlet, devlet götürdü…?!
Gitti Siyit çavuş, gitti.
Köylüler de tuttu O’nu, Kabir’deki yerine yatırdı!
Cennet mekân olası, demek çok şeyi bilirdi.
Açlığı, tokluğu; delikanlılığı mertliği…
Yoksulu, yoksulluğu; yumuşaklığı, sertliği…
Aşı, işi; geçimi, dirliği…
Evi, evliyi, evliliği… Hayattaki türlü bir çileyi…
Dostluğu, sevmeyi ve sevilmeyi.
Gerekirse can alıp vermeyi…
Hasılı hayatı da, mematı da bilirdi…!
Bu tarz mandolinciler belki arta kalanları bilebilirdi.
Öyle ya:
Ödemiş Bıçakçı Köyü’nden rahmetli “Tabak Osman Emmi’m” de bu tarz türkücülerle çalgıcılara bakar da:
“Oğlum! “Aşık Kerem” türkülerin hepsini söyledi. Bunlara sadece “uçkur, peşkir havaları” kaldı.” derdi!
Mehmet DURAN
Kitaplarımla makalelerime erişmek isbteyenlere:
http://kitaplarim-av-mehmet-duran.blogspot.com/
Kitaplarımla makalelerime erişmek isbteyenlere:
http://kitaplarim-av-mehmet-duran.blogspot.com/
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.