Sürekli olarak, “Küçük Esnafın zor günler yaşadığını” dillendirip duruyorduk. Son zamanlarda bu zorlukların artık iyice gün yüzüne çıktığına şahit oluyoruz.
Esnaf dışarıya açık etmese de, yeni arayışların içine girmeye başlamıştır. “Bir fırsatını bulsam da bir iş değişikliğine gitsem”in hesaplarını yapar olmuştur. Bu hesapları yapar olmuştur ama hesaplarını da bir türlü tutturamamaktadır. Bu durum bir yılgınlığa, bir umutsuzluğa dönüşmeye başlamıştır artık.
Küçük esnafın sorunları ile ilgili olarak, bu köşeden hem de defalarca dilimizin döndüğünce yazmaya çalıştık, bundan sonra da yazamaya devam edeceğiz. Bu süreçte canı yanan, mağdur olan, bitip tükenen esnafla; yolda, sokakta ve dahası her mekânda ve fırsatta, ayaküstü sohbetler ediyor, dertlerimizi paylaşıyoruz. Ortaya çıkan sonuç, dertlerimizin hep aynı oluşudur.
Küçük esnaf göz göre göre sistemin dişlileri arasında parçalanıp yok olup gidiyor. Bitmek üzere olan küçük esnafın kurtarılması çarelerini arayacak olan, küçük esnafın bu haline çözümler üretmesi gerekenler, sanırım bu durumdan çok memnun olmalılar ki, biz küçük esnaflar onların hiç umurlarında bile değiliz. Onlar, kendi aralarında ve muhalefetle didişmekten, bir birlerine bağırıp çağırmaktan demek ki problemleri çözmeye zaman bulamamaktadırlar.
Geçen yıllarda, kredi faizlerini ucuzlatarak esnafın hepsini kredi borcuna bağlayan sistem, bu gün o kredilerini tahsil etmenin derdine düşmüştür.
Bir çok açıdan konuya bakılabilir. Daha önceleri de defaaten söylediğimiz gibi, tekrar etmeliyiz ki; “küçük esnaflık artık bitmiştir.”
Bu sonuca gelinmesinde bir çok gerekçeler var ama esas konu sistemin değişmesine rağmen gelişen ve değişen şartlara göre küçük esnafın entegre edilmemesidir.
Basit birkaç misal vermek gerekirse öncelikle şunu belirtmek gerekiyor.
Dünyanın hiç bir yerinde nüfusla oranladığı zaman bu kadar çok sayıda esnaf bulunmamaktadır.
Dünyanın hiçbir yerinde, küçük esnafın canına okuyan büyük marketler, şehir merkezlerinde bu kadar yoğun olarak kurulmaz.
Dünyanın hiçbir yerinde, satılan ürünlere ÖTV yükleyip, kaçakçılık konusunda bu kadar gözü kapalı olunmaz.
Öyle değil mi? Hemen hemen her ürünün belgesizi, sahtesi, kaçağı sokaklar da üç kuruşa satılmıyor mu?
Bir Seydişehirli gözüyle bakacak olursak, tüketici bu işe ne diyor acaba? Esnaflar bile birbirini desteklemezken, esnaf haricinde olanların bu konunun çok da umurlarında olduğunu mu düşünüyorsunuz? Düşünün o zaman.
Öte yandan şu soruya da cevap bulmak gerekiyor. “Her geçen gün küçülen esnaf, tüketicinin ihtiyaçlarına cevap verebiliyor mu?” Bu soruyu soralım bakalım cevap “evet” mi olur? Bırakın büyümeyi, ayakta durmayı başaramayan esnaf, yüzde 90 kredi ile işi götürmeye çalışıyor. Bu durumda her geçen gün düşen iş hacminden dolayı sermayesini yeyip bitiriyor. Sonrası malum; vergisini ödeyemiyor, sigortasını ödeyemiyor, Bağ-Kur primini ödeyemiyor.
Bir de tüketici açısından meseleye bakacak olursak... “Esnafın eksikliği var mı?” Bu soruya da “hayır” diyemeyiz. Tüketici, daha ferah ortamlarda daha ucuza, daha çok mal çeşidi görmeyi mutlaka ister ve bu isteklerin önüne geçmekte mümkün değildir. Tüketici daha çok çeşit mala ve daha ucuz mala ulaşmak için her yönü denemektedir. Bunun en çarpıcı örneği de Seydişehir’den Konya’ya alış verişe giden tüketicilerin bulunmasıdır.
Bu konuda bırakın küçük esnafı, küçük ölçekli AVM’ler bile müşteri memnun etme noktasında sıkıntılar yaşamaktadırlar. Tüketim toplumunun tatmin olması mümkün değildir. Tüketim toplumun istediği tek şey vardır. Daha çok çeşit, daha ucuz ürün...
AVM’ler, Türkiye’de yaşanan yasal boşlukları fırsat bilerek ve sürekli olarak yeni şubeler açıp, piyasa edinmeye çalışsa da, onların ömürleri de kısa olacaktır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki küçük esnafın çok büyük bir beklentisi yoktur tek isteği ayakta kalabilmek, ama bu şartlarda çok zor. Görünen köy kılavuz istemez 2012 yılında küçük esnaf daha da küçülecek, kimisi belki de 2013 görmeyecek.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.