Zemheri ayı damardan kan çekildi
Hanede hastalar sıraya dizildi.
İlaç tesir etmiyor yaş ilerledi.
Şifa ve derman sendedir ey Allah’ım!
Anadolu köylüsünün bir sözü vardır “acemi çiftçinin öküzü dama çıkar” diye. Daha başka sözler de var acemiler hakkında, ama bu sayfalara o yazılar ayıp olur diye yazamıyorum.
Uzun geçen bir yaz hatta Aralık ayının 23’üne kadarda tembeller yazı olarak devam eden onca güzel günlerde MEDAŞ ne işler yaptı bilmiyoruz, ama kışın en şiddetli soğuk günlerinde ısı gündüz bile eksi 3-5’lerde olduğu zemheri ayında Meram Osmangazi Mahallesi’nde “yok arıza var, yok trafo bakımı var, yok alt yapı çalışması var” diyerek son günlerde kısa aralıklarla elektrik kestiler.
Son bardağı taşıran olay ise ortalığın soğuktan kasıp kavrulduğu, her tarafımızın buz kestiği 26 Aralık günü sabahın erken saatlerinde bir elektrik kestiler ki sormayın akşamlara kadar hiç enerji verilmedi evlere. Durumu öğrenmek için 186 arızayı arıyorsun bir hanım kardeşimiz çıkıyor karşınıza, derdinizi anlatıyorsunuz “dur kontrol edeyim” diyor. Ardından “mahallenizde arıza var ekipler çalışıyorlar notunuzu aldım” diyor, kapatıyor. Başka bir muhatabımız yok.
Bunun ne derece doğru olduğunu anlamak için yaptığım araştırmalara bakılırsa “yol boyundaki kabloların yeraltına alınma çalışması imiş” dedi mahalle sakinleri. Çalışma bu ise kış gününde bunun gereği yok demek lazım ilgililere. “Eğer kesintiler birkaç gün devam ederse donduğumuzun titrediğimizin resmidir zemheri ayında buna bir çare bulsun ilgililer” derken inatlaşır gibi 30 Aralık Cuma günü yine kesinti yapıldı. Saat 10’da kesilen enerji saat 16’da verildi. 31 Aralık Cumartesi saat 10’da kesildi, bir saat sonra verildi. Yani iş çocuk oyuncağına döndü eski deyimle.
Mahallemiz doğalgaza yakın geçti. Halk bu güzel hizmete bel bağladığı için odun kömür almadı, sobalarını kurmadı. Evlerde ihtiyarlar var, hastalar var, sabi körpe çocuklar, emzikli anneler var, mahallede okullar var. MEDAŞ’ın yaptığı bize reva mıdır? Bu ne vurdumduymazlık, bu ne aymazlıktır.
Ben de bu kurumdan emekliyim, yani işin az çok bilincindeyim. Bu tür bakım ve onarım işleri, aktarma ve yeraltı döşeme işleri yazın uzun ve sıcak günlerde yapılırdı bizim zamanımızda. Böyle soğuk günlere bırakıp insanları, çoluk çocuğu dondurmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu nasıl bir anlayıştır Allah aşkına? Evlerdeki tüketimi fatura ederken sayaç okuma, kayıp kaçak diyerek birçok tüketim dışı vergiyi algıyı ekleyip evvelce 15 gün olan ödeme gününü 10 güne düşürüp almayı iyi biliyorsunuz da hizmetleri de ağır aksak yapmaktasınız. Böyle çalışma hiçbir yerde görülmüş değildir. Akşamlara kadar üşüyen her fert, her hasta ihtiyar ve emzikli kadın, çoluk çocuk sizlere intizar ediyor. Beddua ediyor. Çalışanlara değil bilakis yöneticileredir bu intizarlar. Tabi bu intizarlardan bu gibi kuruluşları özelleştirme ile özel sektöre devredenler de payını alıyor.
Telekom gibi, elektrik kurumları gibi yerler altın yumurtlayan tavuk misali her an paraya dönebilecek yerler. Siz buraları özelleştirirken hiç halkın menfaatlerini gözetmemişsiniz. Doğu ve güneydoğuda tahsil edilemeyen elektrik paralarını kayıp kaçak adı altında Anadolu insanının tümünün üzerine yükleyivermişsiniz. Buraları alanlara bu konuda taviz vermişsiniz zannımca çünkü açık yazılan fatura bedellerine vatandaştan itirazlara ve mahkemeye başvurma olayları meydana çıkınca enerji bakanımızın bu şeffaf faturalardaki bilgileri gizleyeceğiz demesi bu korumacılığın bir ifadesidir. Oh ne ala bir memleket… “Vurun abalıya” demiyor mu böylece devlet baba. Onun içindir ki bu vebalden sizler de kurtulamıyorsunuz demektir.
Yapılan hizmete karşı olmayıp yapılış zamanına karşı olduğumuzu belirterek yazıyı bağlayalım. Bu kadar şikâyetten sonra eskiden köyümüzde yaşandığını bildiğim çok anlamlı bir kazık hikâyesi var, burada onu da anlatmadan geçemeyeceğim. Bizim köyde eskiden “Ahmet Bey’in Hüseyin” diye bir emmi vardı. Doğru sözlü, nüktedan biriydi. Allah rahmet eylesin. O zamanlar çok kıymetli, evlerde zor bulunan ekin ekmek için elzem olan bir çift öküzün tekini kayınbiraderinden almış. Aldığı öküz çifte iyi gitmiyormuş. Hayın (tembel) imiş. Hüseyin emmi sabah erkenden öküzlerini saldı mı çifte giderken köylülerin kalabalık olduğu bir yere gelince şöyle öküze elindeki değneğin (üvendirenin) ucunda çiviyi kuvvetlice batırarak “deh bilmem ne yaptığımın öküzü arpayı, küspeyi bol bol yersin, çift sürmeye geldi mi yan çizersin he!” der. Ardından da “komşular buna kayın kazığı derler, işte görün kayınımdan aldım bu matahı tembel öküzü” derdi.
Yoksa ben de bunca ıstıraba üşümeye, hastalığa karşılık Hüseyin Amca’nın dediği gibi “Buna MEDAŞ kazığı derler” deyiveririm sonra.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.