Birlikten kuvvet doğar, atasözü günümüzde anlamını yitirmek üzere sanırım. Küçüklükten beri bize anlatılan çiftçinin oğullarına anlattığı, birlikte olun size kimse zarar veremez hikâyesi unutuluyor gibi. Malum bir çiftçi çocuklarına ders vermek amacıyla onları bir araya toplayıp eline aldığı bir sopayı oğlunun birine veriyor. Kırmasını istiyor. Oğlu kolayca sopayı kırınca, bu kez sopalardan iple bir demet hazırlıyor. Bu kez oğlu onları kıramıyor. Bakın tek olmakla, birlikte olmanın farkı diyor.
Her devrin bir hastalığı varsa bu devrin hastalığı da bireysellik olsa gerek. Eskiden insanları bir arada tutan bazı bağlar vardı. İnsanların bir birlerine ihtiyacı vardı. Bu nedenle komşu komşunun külüne muhtaçtır atasözü söylenmişti. Nasıl bir dönem milliyetçilik akımları imparatorlukların sonu olduysa, günümüzün bireysellik hastalığı da insanları, küçük küçük parçalara ayırarak milletleri yok olmaya doğru götürüyor. Geçmişte imkânları kısıtlı olan insanlar günümüzdeki kadar rahat değillerdi. Ancak birlikte hareket ederek bu toprakları bize vatan tutmuşlar, bu yurdu bütün düşmanlara karşı korumuşlar, bize güzel bir ortam bırakmışlar. Ancak mutlu değiliz. Maddi refaha kavuşmanın sonucu mu yoksa zamanın doğal sonucu mu bunu kestirmek belki zordur, ama birlikte olmanın son kalesi olan hemşericilik olayı bile bitmiş gibi görünüyor. Uzak şehirlerde memleket özlemi çeken insanların bir araya gelerek oluşturdukları birliktelikler artık yok. Herkes kendi derdine düşmüş. Kimsenin, bir birine ayıracak bir dakikası bile yok. Bu uçurumun gittikçe arttığı görülüyor. Kişiler arası dostluğun arkadaşlığın azaldığı toplumlarda başarı nasıl olacak onu kestirmek mümkün değil. Bireysellik hastalığına yakalanan toplumların yaşlanarak azaldığı hatta zamanla kaybolma riski yaşadıkları malum. Gelişmiş toplumlara baktığımızda, çocuğuna bile değer vermeyen insanların yapayalnız birey olarak yaşayıp sonra bir başlarına kalarak öldüklerine şahit oluyoruz. Bireyleri kemiren bireysellik hastalığı, toplumları bitirme aşamasına gelmeden yeni çözüm yollarının bulunması gerekiyor. Zira bu hastalık çok ciddi görünüyor. Bireysellik, İnsanlara sırf kendilerini düşündürterek paylaşmayı unutturmuştur.
İnsanlar, paylaşma duygusundan, uzaklaştıkça bireyselliğe, bireyselleştikçe de yalnızlığa, yalnız kaldıkça da mutsuzluğa mahkum kaldığını fark edemiyorlar. Güzel duyguların, bireysellik hastalığı karşısında eriyip gittiğini görmemek mümkün mü? İnsanların paylaşma duygusunu, bu hastalığa yakalananlar tarafından sürekli istismar edilmesi, cesareti olan az sayıdaki kimselerin cesaretini de bitirmiştir. Sürekli kendini düşünme, başkalarından kaçma, sadece kendi zevkleri peşinden koşarak kendi nefsini mutlu etmeye çalışmak, aslında susadıkça kar yiyen kimsenin durumuna benziyor. Susadıkça kar yiyip, yedikçe de, susuzluğu daha da artan kimsenin hali böyledir. Bir hastayı ziyaret etmeyen, komşusuyla bir bardak Çayı, arkadaşıyla bir domatesi bile paylaşamayan insan, derdini kimlerle paylaşsın ki. Paylaşma duygusunun baş düşmanıdır bireysellik. Biriktirme, çoğaltma, ekleme gibi ifadelerinin yakın dostudur bireysellik. Her şeyini biriktiren artıran kimse, doğal olarak sıkıntılarını dertlerini de biriktirip, artıracaktır. Bunun sonucunda mutsuz bireylerin olduğu bir yer olacaktır yeryüzü. Paylaşmayı bilen ise sıkıntılarını, dertlerini de paylaşacaktır. Böylece daha mutlu bir hayat yaşayacaktır. Bireysellikle mutlu olmaya çalışmak mutsuzluğunu artırmaktan başka bir şey değildir. Yalnızlık bir tek Allaha mahsustur. Bireysellik, yalnızlığın kendisidir, hasret çekmektir. Sanırım yalnızlıkların en kötüsü de kalabalıklar içinde yalnız olmaktır. Eşe dosta hasret kalmaktır yalnızlık. Yalnızlık ve hasret duyguları ağır geldiği için, insanlar bu konular üzerine pek çok şiir yazmıştır. Denir ya, ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.
Yalnızlıktan kurtulmak için paylaşmak lazım. Paylaşmayı bir tıkla yapanların mutluluğu bir tık sesi kadar olacaktır. Sanal paylaşmalar sanal mutluluklar getirir. Sanal mutluluk soğuk ekranlarda yaşanır. Mutluluğu ekranlarda arayanlar yalnızlıklarını artırır.
Her devrin bir hastalığı varsa bu devrin hastalığı da bireysellik olsa gerek. Eskiden insanları bir arada tutan bazı bağlar vardı. İnsanların bir birlerine ihtiyacı vardı. Bu nedenle komşu komşunun külüne muhtaçtır atasözü söylenmişti. Nasıl bir dönem milliyetçilik akımları imparatorlukların sonu olduysa, günümüzün bireysellik hastalığı da insanları, küçük küçük parçalara ayırarak milletleri yok olmaya doğru götürüyor. Geçmişte imkânları kısıtlı olan insanlar günümüzdeki kadar rahat değillerdi. Ancak birlikte hareket ederek bu toprakları bize vatan tutmuşlar, bu yurdu bütün düşmanlara karşı korumuşlar, bize güzel bir ortam bırakmışlar. Ancak mutlu değiliz. Maddi refaha kavuşmanın sonucu mu yoksa zamanın doğal sonucu mu bunu kestirmek belki zordur, ama birlikte olmanın son kalesi olan hemşericilik olayı bile bitmiş gibi görünüyor. Uzak şehirlerde memleket özlemi çeken insanların bir araya gelerek oluşturdukları birliktelikler artık yok. Herkes kendi derdine düşmüş. Kimsenin, bir birine ayıracak bir dakikası bile yok. Bu uçurumun gittikçe arttığı görülüyor. Kişiler arası dostluğun arkadaşlığın azaldığı toplumlarda başarı nasıl olacak onu kestirmek mümkün değil. Bireysellik hastalığına yakalanan toplumların yaşlanarak azaldığı hatta zamanla kaybolma riski yaşadıkları malum. Gelişmiş toplumlara baktığımızda, çocuğuna bile değer vermeyen insanların yapayalnız birey olarak yaşayıp sonra bir başlarına kalarak öldüklerine şahit oluyoruz. Bireyleri kemiren bireysellik hastalığı, toplumları bitirme aşamasına gelmeden yeni çözüm yollarının bulunması gerekiyor. Zira bu hastalık çok ciddi görünüyor. Bireysellik, İnsanlara sırf kendilerini düşündürterek paylaşmayı unutturmuştur.
İnsanlar, paylaşma duygusundan, uzaklaştıkça bireyselliğe, bireyselleştikçe de yalnızlığa, yalnız kaldıkça da mutsuzluğa mahkum kaldığını fark edemiyorlar. Güzel duyguların, bireysellik hastalığı karşısında eriyip gittiğini görmemek mümkün mü? İnsanların paylaşma duygusunu, bu hastalığa yakalananlar tarafından sürekli istismar edilmesi, cesareti olan az sayıdaki kimselerin cesaretini de bitirmiştir. Sürekli kendini düşünme, başkalarından kaçma, sadece kendi zevkleri peşinden koşarak kendi nefsini mutlu etmeye çalışmak, aslında susadıkça kar yiyen kimsenin durumuna benziyor. Susadıkça kar yiyip, yedikçe de, susuzluğu daha da artan kimsenin hali böyledir. Bir hastayı ziyaret etmeyen, komşusuyla bir bardak Çayı, arkadaşıyla bir domatesi bile paylaşamayan insan, derdini kimlerle paylaşsın ki. Paylaşma duygusunun baş düşmanıdır bireysellik. Biriktirme, çoğaltma, ekleme gibi ifadelerinin yakın dostudur bireysellik. Her şeyini biriktiren artıran kimse, doğal olarak sıkıntılarını dertlerini de biriktirip, artıracaktır. Bunun sonucunda mutsuz bireylerin olduğu bir yer olacaktır yeryüzü. Paylaşmayı bilen ise sıkıntılarını, dertlerini de paylaşacaktır. Böylece daha mutlu bir hayat yaşayacaktır. Bireysellikle mutlu olmaya çalışmak mutsuzluğunu artırmaktan başka bir şey değildir. Yalnızlık bir tek Allaha mahsustur. Bireysellik, yalnızlığın kendisidir, hasret çekmektir. Sanırım yalnızlıkların en kötüsü de kalabalıklar içinde yalnız olmaktır. Eşe dosta hasret kalmaktır yalnızlık. Yalnızlık ve hasret duyguları ağır geldiği için, insanlar bu konular üzerine pek çok şiir yazmıştır. Denir ya, ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.
Yalnızlıktan kurtulmak için paylaşmak lazım. Paylaşmayı bir tıkla yapanların mutluluğu bir tık sesi kadar olacaktır. Sanal paylaşmalar sanal mutluluklar getirir. Sanal mutluluk soğuk ekranlarda yaşanır. Mutluluğu ekranlarda arayanlar yalnızlıklarını artırır.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.