Sizleri bilmem ama benim için bereketli, eski kışlardan bir kış oldu.
Zeki Oğuz
Sizleri bilmem ama benim için bereketli, eski kışlardan bir kış oldu. Ardından bahar yağmurları da gürleye çatlaya gelirse bakın siz doğanın keyfine. Her şeyden önce ekinler güzel olur. Meralarda ot diz boyu yükselir. Yıllardır kuruyan pınarlar yeniden akmaya başlar. Ve insanlarımızın yüzleri güler.
Geçtiğimiz hafta iki gün boyunca karlı dağların keyfini çıkardım. Karda yürüdüm, karlı zirvelerin fotoğraflarını çektim, ayazda çay içmenin keyfini yaşadım.
Dağların da keyfi mi olur demeyin.
Öyle bir olur ki. Yaşayan bilir.
Torunum Umutcan ilköğretim yediye gidiyor, o çoktan öğrendi dağların keyfini.
“ Dede, yaz gelse de dağlara gitsek, diyordu.
Çok şey anlatıyordu bu kısacık cümle.
Dağlara gitsek, bir kara Yörük çadırının yanına, ya da bir pınar başına çadırımızı kursak, akşam olunca ateşimizi yaksak, yıldızları seyrederken gecenin türküsünü, yanan kuru meşelerin çıtırtısını dinlesek. Koyun sürülerinin kerek sesleri ninni gibi gelse, serin gecede uyku tulumlarımıza sarılıp uyuya kalsak. Güneş doğmadan uyanıp yürüsek dağların, vadilerin gizemlerini keşfetsek…
Dört mevsim güzeldir dağlar, hilesiz, hurdasızdırlar. Köylere şehirlerin pisliği sinmemiştir daha. Havaları puslu, insanları maskeli değildir.
Geçtiğimiz hafta, Bozkır”da oturan arkadaşım Atila aradı. Daha halimi hatırımı sormadan bağırdım, bunaldım buralarda, diye.
“ Öyleyse çık gel, dedi.
Ertesi gün Eski Garajdan kalkan ilk dolmuşla Bozkır”daydım.
Yıllar önce ona da bulaştırmıştım fotoğraf hastalığını. O da her fırsatta dağca bayıra atıyor kendini. Durmadan fotoğraf çekiyor, arşivliyor, yeni güzellikleri keşfediyor. Ben çehiz sandığı, diyorum fotoğraf arşivine. Öyle hemen dudak bükmeyin, bazen sandığın derinliklerini karıştırıyorum da binlerce yüz karşıma çıkıyor, merhaba diyorlar ki bugün çoğu
O dönülmez yolun yolcusu olmuşlar.
Küçük bir albümüm var Yüzler, diye. Öfkeli bir ninenin suretini almışım albüme. Yıllar sonra Taşkent”te bir lokantada yemek yerken lokantacı genç albümü karıştırmaya başladı. Bir sayfaya geldi, dikkatle bakmaya başladı, hüzünlendi, doluksudu. Sonra getirip o sayfadaki fotoğrafı gösterdi.
“Abi ne zaman çektin, bu benim ninem. İki yıl önce vefat etti, dedi.
Ben de duygulanmış, albümü imzalayıp vermiştim. Böyle nice görüntüler var cehiz sandığının içinde. Kimi hüzünlü, kimi mutlu yüzler.
Atila ile hiç oyalanmadan Dedemli beldesine doğru yola düştük. Orda Dedemlinin şeceresini kayıt altına alan Ramazan Bilgili bizi bekliyordu. Belediyeye çıkıp birer yorgunluk çayı içtik. Aslında belediye başkanı Ali Uçar”da bizimle gelecekti fotoğraf çekmeye ama akşam acil bir işi çıkmış, Ankara”ya gitmiş. Yıllardır tanırım onu. Belediyenin her kademesinde çalışmış bir emektar. Bu ara epeyce de sorunla yüz yüze geldi. Yeni yapılmaya başlanan Bozkır barajı beldenin yarısını su altında bırakacak, beldenin yarısı istimlâkle yüz yüze.
Çaylarımızı içerken Gezlevi”de ( Korualan ) oturan dostumuz Halil Şimşek”i aradık bize katılması için.
Belediyenin önündeki kahvede çaylarımızı yudumlarken Halil arkadaşımız da geldi. Birlikte Dolhanlar”a doğru yola düştük. Dağlarda güney taraflar erimeye başlamıştı ama kuzey taraflarda hala diz boyu kar vardı. Dozerin açtığı yolda bir araba ancak gidebiliyordu. Kış ortasında baharı aratmayan bir hava vardı. Ramazan bizi Irza emmi ile tanıştırdı. İki göz bir evde tek başına yaşıyordu. Kapının önünde sekilenip Irza emmi ile sohbet ettik. Bir poşet dolusu cevizi getirip önümüze koydu, birde ağaç tokmak verdi cevizi kırmamız için. Irza emmi günlük kullandığı aletlerin çoğunu kendi yapmış.
“ Niye evlenmedin? Diye sordum bir ara. Yanıtı epeyce güldürdü biz gezginleri.
“ Ya, her köye bir deli lazım, dedi, kendi de gülüyordu sözlerine.
Daha yukarılarda bir köye daha gidecektik ama gidemedik. Yarı yolda geri döndük, bir saman kamyonu kara saplanıp kalmıştı, ona yol açmaya çalışıyordu gençler.
Hadim yolu sapağındaki alabalık tesislerinde durup karnımızı doyurduk. Gök derenin çıktığı o güzelim vadilerde böyle güzel sürprizlerde çıkar insanın karşısına.
Gezlevide çaylarımızı içtikten sonra Hadim yoluna düştük. Bu yolun iki geçesi kiraz bahçeleri, kirazların dalları kar altında kalmış. Bir tepede arabadan inip çevreyi gözlüyoruz. Nerdeyse bütün Toroslar ayaklarımızın altında. Güney batıda Geyik dağları görünüyor bütün haşmetiyle. Tek kara nokta yok dağlarda, safi kar.
Dönüşte Halil eve buyur ediyor.
“ Bir çay içmeden bırakmam, diyor.
Onu kırmamak için evine gidiyoruz, ama sade çay değil bir ziyafet sofrası bekliyor bizi. Arabaşı, doğal bal ve insanların güler yüzü.
Bozkıra döndüğümde dolmuşlar son seferlerine çoktan çıkmışlardı.
Sabah Atila ile kısa bir yolculuktan sonra Dere beldesine geçtik. Tahin değirmenlerini dolaştık. Taze tahin aldık değirmenin birinden. Eski evleri kapıları çektim daracık sokaklarda. Atilanın anlattığına göre yıllar önce antikacılar bölgeye dadanmışlar bu işlemeli kapılar dâhil antika namına ne bulurlarsa toplayıp gitmişler.
Kısa bir süre sonra yeniden dönmek umuduyla hoşça kalın, diyorum dağlara. Çünkü toprak ısınır ısınmaz ezeli konukları gün yüzüne çıkacaklar ve bize sunacaklar bütün güzelliklerini.
Kim mi o ezeli konuklar?
Bir hafta sonu dağlara düşürün yolunuzu, görürsünüz.
Sizleri bilmem ama benim için bereketli, eski kışlardan bir kış oldu. Ardından bahar yağmurları da gürleye çatlaya gelirse bakın siz doğanın keyfine. Her şeyden önce ekinler güzel olur. Meralarda ot diz boyu yükselir. Yıllardır kuruyan pınarlar yeniden akmaya başlar. Ve insanlarımızın yüzleri güler.
Geçtiğimiz hafta iki gün boyunca karlı dağların keyfini çıkardım. Karda yürüdüm, karlı zirvelerin fotoğraflarını çektim, ayazda çay içmenin keyfini yaşadım.
Dağların da keyfi mi olur demeyin.
Öyle bir olur ki. Yaşayan bilir.
Torunum Umutcan ilköğretim yediye gidiyor, o çoktan öğrendi dağların keyfini.
“ Dede, yaz gelse de dağlara gitsek, diyordu.
Çok şey anlatıyordu bu kısacık cümle.
Dağlara gitsek, bir kara Yörük çadırının yanına, ya da bir pınar başına çadırımızı kursak, akşam olunca ateşimizi yaksak, yıldızları seyrederken gecenin türküsünü, yanan kuru meşelerin çıtırtısını dinlesek. Koyun sürülerinin kerek sesleri ninni gibi gelse, serin gecede uyku tulumlarımıza sarılıp uyuya kalsak. Güneş doğmadan uyanıp yürüsek dağların, vadilerin gizemlerini keşfetsek…
Dört mevsim güzeldir dağlar, hilesiz, hurdasızdırlar. Köylere şehirlerin pisliği sinmemiştir daha. Havaları puslu, insanları maskeli değildir.
Geçtiğimiz hafta, Bozkır”da oturan arkadaşım Atila aradı. Daha halimi hatırımı sormadan bağırdım, bunaldım buralarda, diye.
“ Öyleyse çık gel, dedi.
Ertesi gün Eski Garajdan kalkan ilk dolmuşla Bozkır”daydım.
Yıllar önce ona da bulaştırmıştım fotoğraf hastalığını. O da her fırsatta dağca bayıra atıyor kendini. Durmadan fotoğraf çekiyor, arşivliyor, yeni güzellikleri keşfediyor. Ben çehiz sandığı, diyorum fotoğraf arşivine. Öyle hemen dudak bükmeyin, bazen sandığın derinliklerini karıştırıyorum da binlerce yüz karşıma çıkıyor, merhaba diyorlar ki bugün çoğu
O dönülmez yolun yolcusu olmuşlar.
Küçük bir albümüm var Yüzler, diye. Öfkeli bir ninenin suretini almışım albüme. Yıllar sonra Taşkent”te bir lokantada yemek yerken lokantacı genç albümü karıştırmaya başladı. Bir sayfaya geldi, dikkatle bakmaya başladı, hüzünlendi, doluksudu. Sonra getirip o sayfadaki fotoğrafı gösterdi.
“Abi ne zaman çektin, bu benim ninem. İki yıl önce vefat etti, dedi.
Ben de duygulanmış, albümü imzalayıp vermiştim. Böyle nice görüntüler var cehiz sandığının içinde. Kimi hüzünlü, kimi mutlu yüzler.
Atila ile hiç oyalanmadan Dedemli beldesine doğru yola düştük. Orda Dedemlinin şeceresini kayıt altına alan Ramazan Bilgili bizi bekliyordu. Belediyeye çıkıp birer yorgunluk çayı içtik. Aslında belediye başkanı Ali Uçar”da bizimle gelecekti fotoğraf çekmeye ama akşam acil bir işi çıkmış, Ankara”ya gitmiş. Yıllardır tanırım onu. Belediyenin her kademesinde çalışmış bir emektar. Bu ara epeyce de sorunla yüz yüze geldi. Yeni yapılmaya başlanan Bozkır barajı beldenin yarısını su altında bırakacak, beldenin yarısı istimlâkle yüz yüze.
Çaylarımızı içerken Gezlevi”de ( Korualan ) oturan dostumuz Halil Şimşek”i aradık bize katılması için.
Belediyenin önündeki kahvede çaylarımızı yudumlarken Halil arkadaşımız da geldi. Birlikte Dolhanlar”a doğru yola düştük. Dağlarda güney taraflar erimeye başlamıştı ama kuzey taraflarda hala diz boyu kar vardı. Dozerin açtığı yolda bir araba ancak gidebiliyordu. Kış ortasında baharı aratmayan bir hava vardı. Ramazan bizi Irza emmi ile tanıştırdı. İki göz bir evde tek başına yaşıyordu. Kapının önünde sekilenip Irza emmi ile sohbet ettik. Bir poşet dolusu cevizi getirip önümüze koydu, birde ağaç tokmak verdi cevizi kırmamız için. Irza emmi günlük kullandığı aletlerin çoğunu kendi yapmış.
“ Niye evlenmedin? Diye sordum bir ara. Yanıtı epeyce güldürdü biz gezginleri.
“ Ya, her köye bir deli lazım, dedi, kendi de gülüyordu sözlerine.
Daha yukarılarda bir köye daha gidecektik ama gidemedik. Yarı yolda geri döndük, bir saman kamyonu kara saplanıp kalmıştı, ona yol açmaya çalışıyordu gençler.
Hadim yolu sapağındaki alabalık tesislerinde durup karnımızı doyurduk. Gök derenin çıktığı o güzelim vadilerde böyle güzel sürprizlerde çıkar insanın karşısına.
Gezlevide çaylarımızı içtikten sonra Hadim yoluna düştük. Bu yolun iki geçesi kiraz bahçeleri, kirazların dalları kar altında kalmış. Bir tepede arabadan inip çevreyi gözlüyoruz. Nerdeyse bütün Toroslar ayaklarımızın altında. Güney batıda Geyik dağları görünüyor bütün haşmetiyle. Tek kara nokta yok dağlarda, safi kar.
Dönüşte Halil eve buyur ediyor.
“ Bir çay içmeden bırakmam, diyor.
Onu kırmamak için evine gidiyoruz, ama sade çay değil bir ziyafet sofrası bekliyor bizi. Arabaşı, doğal bal ve insanların güler yüzü.
Bozkıra döndüğümde dolmuşlar son seferlerine çoktan çıkmışlardı.
Sabah Atila ile kısa bir yolculuktan sonra Dere beldesine geçtik. Tahin değirmenlerini dolaştık. Taze tahin aldık değirmenin birinden. Eski evleri kapıları çektim daracık sokaklarda. Atilanın anlattığına göre yıllar önce antikacılar bölgeye dadanmışlar bu işlemeli kapılar dâhil antika namına ne bulurlarsa toplayıp gitmişler.
Kısa bir süre sonra yeniden dönmek umuduyla hoşça kalın, diyorum dağlara. Çünkü toprak ısınır ısınmaz ezeli konukları gün yüzüne çıkacaklar ve bize sunacaklar bütün güzelliklerini.
Kim mi o ezeli konuklar?
Bir hafta sonu dağlara düşürün yolunuzu, görürsünüz.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.