Bozkır taraflarında ayak basmadığım yer yok gibi ama o bölgemizde hiç kamp yapmak kısmet olmamıştı. Oysa kamp yapmaya uygun öyle güzel alanlar, yaylalar var ki her biri yalancı dünyanın cenneti, demeye yakışır yerler.
Bozkır taraflarında ayak basmadığım yer yok gibi ama o bölgemizde hiç kamp yapmak kısmet olmamıştı. Oysa kamp yapmaya uygun öyle güzel alanlar, yaylalar var ki her biri yalancı dünyanın cenneti, demeye yakışır yerler.
Nisan ayında, fotoğrafçı arkadaşlarla Çağlayan göledinden Aygır pınarına inmiştik. Kışın öyle güzel kar yağmıştı ki dolmaz sandığım gölet dolmuştu. Aygır pınarı, Aygır gediğinin kuzey eteğindeki kaynağından gürleye çatlaya akıyordu.
Deli dolu akan suların fotoğrafını çekerken kendi kendime söz vermiştim, yaz ayları gelince bu suyun başında kamp yapmak için.
Torunum Umutcan, Şafak, İrfan sırt çantalarımızı, makinelerimizi sırtlayıp düştük yola. Bozkır, Hadim, Taşkent taraflarına gitmenin en güzel yanı eski garajdan her an bir vasıta bulmanın kolaylığıdır.
Bozkır”da dolmuştan inince bir yandan erzak tedarikine giriştik bir yandan belediye başkanı Mustafa Uyar”ı aradım. Eşyamız çok, bizi Sorkun”a gönderiver, diye. Sağ olsunlar bu bölgedeki hangi belediye başkanına böyle bir istekte bulunsam hiç tereddütsüz isteğimi karşılarlar. Biz marketten dönmeden başkan Mustafa Uyar bir minibüs göndermiş, kendisi de gelmiş bizi bekliyordu, kucaklaştık. Tatil günü olmasına rağmen yoğun bir çalışma vardı Bozkır sokaklarında. Mustafa başkan su, kanalizasyon gibi bütün alt yapı çalışmalarını bitirmiş, yolları asfaltlıyordu. Sorkun”a varınca öğrendim ki Karacahisar”dan Bozkır”a kadar kanalizasyon sistemi tamamlanmış, özel idare yol onarım çalışmalarına başlamış.
Çat, Dere, Sorkun, Karacahisar Bozkır”dan Aygır pınarına kadar Uluçay boyunca sıralanmış çok güzel beldeler. Aygır pınarının aktığı bu vadiye çevre halkı Uluçay, diyor. Almanlar Beyşehir kanalını yapınca Çarşamba çayı adını vermişler.
Sorkun”da belediyenin karşısındaki kahvede mola verdik. Kahvenin önünde oturan Sorkun”lularla biraz sohbet ettik. Toroslardaki bütün beldelerde olduğu gibi burada da küçükbaş hayvancılık ölmüş. Gençler köyü terk etmişler, köy yaşlılara kalmış. Belediye başkanı Abdurrahman Keşir Isparta”ya düğüne gittiği için imam İbrahim Kayacan”ı tembihlemiş bizimle ilgilenmesi için. Geldi tanıştık. Aygır pınarındaki kamp yerimize kadar birlikte gittik.
Hafta sonu olunca hayli kalabalıktı pınarın başı. Biraz aşağıdaki düzlükte, meşelerin arasında çadırımızı kurmaya karar verdik. İbrahim hoca ile ertesi günü buluşmaya karar verdik. Gelip bizi alacak, Sorkun”u ve su gücüyle çalışan tahin değirmenlerini çekecektik. Çadırlarımızı kurup, akşam yakacağımız kuru meşe dallarını topladıktan sonra pınarın gözüne doğru yürüdük. Buralar gerçekten saklı birer cennet. Hele bülbül sesleriyle uyuyup uyanmak anlatılır gibi değil. Işık kirliliği olmayınca gökyüzü bütün güzelliğiyle sarmalıyor doğayı.
Doğada sabah erkenden uyanıyor insan. Genellikle birkaç saat yetiyor uykuyu almak için. En erken de ben uyanırım genellikle.
Sabah yine erkenden kalkıp küllenen ateşi canlandırdım, isli çaydanlığı ocağa sürdüm. Kampın En keyifli anları isli çaydanlıkta demlediğimiz çayı içtiğimiz anlardır.
İbrahim hoca ile öğle namazından sonra bizi kamp yerinden alması için anlaşmıştık ama biz Karacahisar köyüne kadar yürümeye karar verdik. Irmağı takip ederek yürümeye başladık. Bir yanımızda gürül gürül akan ırmak bir yanımızda bahçeler, fotoğraf düşkünleri için eşsiz bir yürüyüş alanıydı.
Karacahisarın çıkışındaki mezarlıktaki eski mezar taşlarını çektik. Köylülerin deyişine göre burada eskiden büyük bir medrese varmış, birçok ulu kişi bu medresede yetişmiş. Köy ile mezarlık arasındaki çeşmeden su içerken yanımızdan geçen yaşlı bir kişiye seslendim durması için. Tanıştık, bahçesinden geliyormuş.
Sabah çayını senin evde içeceğiz, dedim.
Hiç ikirciklenmedi, buyur etti.
Necip Şimşek kendi başına yaşıyor, eşi bir yıl önce vefat etmiş. Çocuklar arada gelip ilgileniyorlarmış. Eskiden koyunu kuzusu her şeyi varmış. Şimdi sadce bahçesiyle ilgileniyormuş. Yıllarca pazarcılık yapmış, çevreden topladığı elmaları macur pazarında satıyormuş.
Yürüyerek Sorkun”a, İbrahim hocanın namaz kıldırdığı camiye vardık. Namazdan çıkış saatiydi. Mükemmel bir sofra hazırlamış İbrahim hoca. Bulgur pilavı, ayran, bal vb. Yemeğimizi yerken bir yandan laflıyoruz. İbrahim hocanın deyişine göre yörenin gençleri sahilde turistik yörelerde çalışıyorlarmış. Bu yıl sadece patates ile fasulyeye kalmış köylü. Elma hiç yokmuş, kiraz dalında üşümüş. Yemekten sonra İbrahim hocayla vedalaşıp ayrılıyoruz ve tahin değirmenlerine gidiyoruz.
Yörede Dere ve Sorkun tahinleriyle ünlü ama Sorkun bu konuda başı çekiyor. Sorkun”da iki tahin değirmeni var, suyla çalıştıkları için ürettikleri tahin daha lezzetli oluyor.
Gönlümüzü Aygır pınarında bırakıp, bir daha kamp yapma umuduyla ayrılıyoruz Bozkır”dan.
Zeki Oğuz
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.