Sırtıma elini yumruk yapmış vurdukça vuruyordu anacığım, “Allah’ım sana isyan etmekten korkarım, sana karşı hata işlemekten utanırım, bana sabır ihsan eyle dünyanın işinden de çocuğundan da yaşamından da bıktım usandım” diyor, beni tartaklamaya devam ediyordu. Sene 1950’lerdi. Yine böyle mübarek Ramazan ayı, yaza orak ayına gelmiş. Anacığım babamın hasta olması ve hastanede yatmasından dolayı bütün işlerin üzerinde kalması, üç çocuğun beslenmesi, çift sürmek ona, ekin ekmek, biçmek ona, dağdan odun taşımak ona, evde yemek yapmak tarlada orakla ekin biçmek ona, ekini harmana taşımak ona bakar. Ne yapsın biçare? Bir de benim ve ablamın ısrarla her gittiği yere gitmeye kalkışmamız, ona ayak bağı olmamız yapacağı işleri engellememiz, onu çileden çıkarıyor, canından bezdiriyordu. İsyanı bu idi. Çok sevdiği yavruları için canını bile vermekten imtina etmeyen bir vefakar ananın evladına karşı davranışı idi.
Sizler yazımı okurken Ramazanın 4. günü olacak. Şimdi şöyle bakıyorum inanmış insanların bilhassa hanım kardeşlerimizin telaşına, mübarek ayın hazırlıkları için gümbür gümbür çalışma var. Yok erişte kesmek, yok marmelat yapmak yok, vişne hoşafı hazır etmek gibi. Şehirliye her zaman rahat ramazanı şerif orucunu tutmak. Belki işi ağır olanlar vardır onlara zor gelebilir ama ya kırsaldaki köylüyü bir düşünün. Her ne kadar teknoloji gelişmiş olsa da işler artık makinelerle traktörlerle yapılsa da orakla ekin biçmek tarih olsa, eşekle harmana deste çekmek unutulsa da köylülerin işi, her zaman zor.
Bizler evlerde her türlü imkana sahibiz. Buzdolabında katık, çamaşır makinesinde çamaşır, bulaşık makinesinde bulaşık yıkama, serin ve tertemiz evlerde öğle uykusu, namaz vaktinde abdest alıp camiye gitme veya evde namazı eda etme gibi her türlü kolaylığa rağmen eften püften sebepleri bahane ederek yok “şekerim var”, yok “kolestrolüm var” gibi bahaneler ile orucu kırmak ne kadar inandırıcı oluyor bilemiyorum. Tabi bu yazım herkes için değil… Sözüm meclisten dışarı…
Şöyle geçmişe bir dalıyorum da köyde yaz günü orak ayında oruç tutmanın ne kadar zor ne kadar meşakkatli olduğunu, o günleri yaşamış olmama rağmen ancak şimdi hatırıma getiriyorum ve rabbime binlerce defa şükrediyorum.
Kırsalda orak ayında Ramazan ayı nasıl geçerdi? Ben yukarda anacığım merhumenin yalnızlığını konu ettim aslında o 50’li yıllarda kalabalık ailelerin de diğerlerinden pek farkı yoktu. Ancak evde yemek, ekmek işlerine bakacak bir büyük annenin olması bile birçok şeyi değiştirirdi.
Anacığımın o yıllarda söylediği bazı veciz sözlerin değerini ve niçin söylendiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Ekinler erdi, olgunlaştı mı orakla biçilmeye veya el ile yolunmaya başlandı mı bir evde çoluk çocuk kim var ise herkesten medet beklenirdi. Anam şöyle derdi: “Hadi guzum biraz yardımcı olun, ekini benimle yolun da tarlamızı çabuk bitirelim. İnsan bu ayda serçeden bile medet umar. Adam bir serçe tutmuş ayağına ip bağlamış ipin diğer ucunu şerevliye (ekin demeti) bağlamış serçenin onu çekip yolması bile adama yardım olmuş. Siz de yolun ananıza yardımınız olur.
Bize böyle derken bir başka iş görmeyi, çalışmayı sevmeyi öğütlüyor, bedavadan geçinmenin bu dünyada zor olduğunun işaretini veriyormuş. Yoksa o serçeye ip bağlayıp ekin yoldurmak bir mecazi anlatımmış. Bu ayda evin kadını erkeği çoluk çocuğu sahurdan sonra yatağa yatmaz, eşeğini salar çocuklar için azık katar, orağını heybeye koyar, bir de su testisi alıp uzakta olan tarlasına ekin dermeye giderler. Zaten o tarlaya vardıklarında gün çoktan doğmuştur. Hemen sıcak çıkmadan bir eyner keserler. (eyner tarlanın bir kısmını belip orayı biçmektir) Hep birlikte ekin işlemeye başlarlar. Şayet körpe çocuk var ise onu ta gelin gelirken dürüsünde getirdiği özenle çeşitli renkli iplerden örülmüş örme ipi ile sırtına saracak 4-5 km yolu onunla gidecek, ona bir gölgelik yapacak, bir salıncak kuracak, onun büyüğü çocuğa var ise onu sallayıp uyutmasını tembih edecek, ama ona da çok güvenemediği için gözünü ayırmayacak. Çünkü tarlaların olduğu yerlerde her türlü yılan çayan kurt kuş tehlikesi vardır. Ana hem ekin biçer beyi ile hem de ara sıra çocuğunu kontrol eder. Ağlarsa emzirir. Bu çalışma esnasında vakit öğleye yaklaşmıştır Temmuzun yakıcı sıcağı da bedenleri kavurmaya başlamıştır.
Artık oraklar elden atılır var ise birer ağaç gölgesi onun dibine uzanılıp ikindiye kadar yatıp istirahat edilir. Kuru toprakta aç susuz böcü börtü sineklerin rahat vermediği arazide nasıl bir istirahat ise. Sonra ikindi vakti ortalık biraz serinleyince yine eyner başına geçilip ekin işlenmeye başlanır. Artık susuzluk had safhaya gelmiş, dudaklar kurumuş, ekin ve tarlanın tozu ile dudaklar pesenk bağlamış ter ile tozun karışımı insanın şeklini şemalini değiştirmiştir.
Akşam oruç açımı yaklaşıncaya kadar serinde ekin biçmeye devam edilir ardından biçilen deste olmuş ekinleri merkebe yükleyip harmana getirmekte vardır aynı gün. Merkepler yere yatırılır, desteler üzerlerine sarılır, yola düşünce ezanlar başlamış, iftar olmuştur ama ne yapsın biçare köylüler yolda buldukları sarnıç, akar çay veya çeşmelerden aç karına kana kana su içerler, ondan sonra yürümek bile eziyet olur insana. Bu şekilde eve gelirler evin beyi harmana deste yıkmaya giderken cefakar hanım eve gelir ve yemek hazırlığını yapar. Yatsı namazı başladığında ancak sofraya toplanılır. Evin beyi iki lokma yer yemez camiye yatsı ve teravih namazı kılmaya gider. Gelince zaten iştahı geçmiştir iştahını sahura saklar. Anacıklar ise hiç durmadan namaz sonrası sahur için hazırlık yapar. O çifte zil ile çalan masa saati kurulur sahur vaktine ve şiddetli çalan saatin sesi ile sahura kalkılır. Ana yemekleri hazırlayıncaya kadar çocukları ve beyini kaldırmaz biraz daha uykuya doysunlar diye, ama kendi hep fedakârlıkta bulunur.
Ertesi gün yine işler aynen görülmeye devam edecektir. Şimdi her ne kadar makineleşme olmuşsa da bizim dağ köylerinde bu zorluklar halen yaşanmaktadır. Gündelik hayatın vazgeçilmezi olan ana maddemiz buğday, arpa hülasa tahılın meydana gelmesi çok güçtür o nimete çok saygı göstermeliyiz. Ne var ki, bu zorlukları bilmeyen bugünün gençliği ve ev hanımları ekmek israfında ısrarlılar. Allah o nimetlerin yokluğunu göstermesin. Bizleri açlıkla terbiye etmesin. Sağlıcakla ve bol nimetli günlerle kalınız.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.