17. yüzyıl Ortacağ Avrupasında yaşamış İtalyan fizikçi, matematikçi, gökbilimci ve filozof Galileo'nun hikayesi "yasakların" ve "tabuların" insanlıktan neleri çalıp götürdüğünü gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Ortaçağ Avrupası bilirsiniz kilisenin güdümünde yargılama yapan Engizisyon Mahkemeleriyle ünlüdür. Bu mahkemeler, devlet otoritesinin içerisinde etkin bir yeri olan Kilisenin çıkarlarına aykırı görüş ve eylemleri "dine uygun değildir" diyerek en ağır şekilde cezalandırırdı. Galileo, kendinden önce Kopernik'in ortaya attığı "güneş merkezli evren teorisini" geliştirerek, dünyanın düz bir tepsi olduğu inancına
karşı çıkıyor ve dünyanın döndüğünü söylüyordu. Bu görüşü Hristiyan din adamlarınca kutsal kitaplarına aykırı bulunup önce yasaklandı. Galileo görüşlerinde ısrar edince Engizisyon mahkemesince "Bu görüşlerle dinsizliği yaydığı gerekçesiyle" ömür boyu hapis cezasına mahkum edildi. Ceza anlamlıdır çünkü Galileo'nun bilimsel tespitleri din adamlarının iktidarını temelden tehdit etmektedir. Zindanlarda çürümeye bırakılan ve görme yeteneğini kaybeden Galileo kilise papazlarına yalvar yakar düşüncelerinden "vazgeçtiğini" söyleyerek affedildi. Ne var ki yakın dostlarına bilim tarihine geçecek o sözleri fısıldayacaktı: Eppur si muove (Ama dünya yine de dönüyor.)Avrupa Ortaçağ'ın yasakçı zihniyetinden Reform ve Rönesans Hareketleri ile gelişen Aydınlanma ve 1789 Fransız Devrimi ile kurtulabilmiştir. Bugünkü bilimsel ve teknolojik gelişimini de yasak ve dogmaların etkisini azaltarak sağlamıştır. Günümüzde "dünyanın döndüğü" gerçeği başka billimsel çalışmalarla da ispatlanmış artık evrensel bir hakikat hâlini almış ve iktidarlarını "kutsallığa" atfedenlerin gücü zayıflamıştır. Bilimsel metod sorgulamaya dayanır ve tabuları tanımaz. İnsanoğlu doğayı kavradıkça ona hükmetme yolunda önemli adımları bilimsel metod sayesinde atabilmiş ve yeni keşiflerini de böyle başarmıştır. Yasaklar ve yasakçı despotlar ise insanlığa kan ve gözyaşı getirenler olarak tarihin çöplüğüne atılmışlardır.
Bilimde olduğu gibi insan hayatının her alanında özgürlükleri güçlendirmeye ihtiyacımız var. Kağıt üstünde düşünce ve ifade hürriyeti ile din ve vicdan hürriyeti en temel haklarımızdandır. Ancak malesef uygulamada pek öyle olmuyor. Erki bir şekilde elde tutanlar "kendileri gibi düşünmeyenlere" baskı uygulamaktan geri durmuyorlar. Her sistemin kendini koruma iç güdüsü ile hareket etmesi şaşılacak birşey değil; lâkin insanlar üzerinde ebediyyen sürecek korku ve baskı imparatorluğunun mümkün olmadığını anlamıyorlar mı? Bağnazlıkla, zalimlikle, hak ve hakikatin önüne geçilemeyeceğini görmüyorlar mı? Dünya döndükçe bütün acılara rağmen özgürlük mücadelesi de devam edecektir. Çünkü düşüncelere zincir vurulamaz ve insanlık onuru adaletsizliğe boyun eğmez.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.