Kendi köyüm, dere kasabasından öğretmen ve aynı zamanda arıcı olan büyüğüm Mehmet UÇAR ile uzun süredir Dere yaylalarında bir gezi planlıyorduk. Nasip bu güne imiş deyip 16 ağustos Cuma akşamı Dikilitaş Yaylasında Mehmet hocamızın evinde buluştuk. Mehmet hocamızın birde konuğu vardı. Yine kendisi gibi eğitimci ve arıcı Ahmet öğretmen.
Yayla evinde akşam menüsü bol soğan, bol domatesli menemen vardı. Tabi ki o kadar arıcının olduğu yerde bal eksik olur mu? Mehmet hocam “ bu yılın balı, tadına bakın” diye önümüze yaklaşık bir kilo süzme bal koydu. Bal kehribar gibi parlıyor ve buram buram tütüyordu. Bu güne kadar hiç tatmadığım bir hoş kokuya sahip olan baldan kokuyu çözme bahanesi ile yedimde yedim. Rabbim hocamızın sofrasına bin bereket versin.
Mehmet hocamız Mersinde kışlattığı arılarını bal sezonunda Dikilitaş Yaylasına getirerek bölgemizde şekersiz bal üreten birkaç kişiden birisi.Tanıştığımız, daha doğrusu ortak paydamız olan arıcılık üzerine haşır neşir olduğumuzdan bu yana hep söylediği “bu dağlarda şekersiz bal üretilir” i kanıtlamış ve kendisini yaşayan örnek göstererek tüm arıcıları bu yönde çalışmaya davet eden birisi.
Arıcılık konusunda gelenekselliği değil teknik arıcılığı benimsemiş ve arıcılık hakkında her fikre yapıcı bir üslupla yaklaşıyor. Bu nedenle de diğer arıcılardan bir adım önde. O gece çaya şeker niyetine bal karıştırıp bir demlik çayı tükettikten sonra müsaade alıp kendi evimize gittik.
Sabah kahvaltıdan sonra kendi arılığıma gidip bu yıl nasibimize düşen ballarımızı aldık. Daha sonra Mehmet hocamla birlikte Sorkun-Heseli yaylasına doğru yöneldik. Taşlı, çukurlu, virajlı yollardan ine ine Beşmuar’a geldik. Yolun hemen sağında duran pınardan kana kana suyumuzu içip yola devam ediyoruz. Çatallaşan yolun sağ tarafına yöneliyor ve bir ören yeri olan ve basamaklı taşlardan oluşan halk arasında “Merdiven” diye anılan zirveden Süleği izliyoruz. Kıvrıla kıvrıla inen yol Heseli yaylasından geçiyor. Yaylada tahmini 20-30 kadar betonarme binanın arasında sıkışmış kalmış 10 kadar da taş ev var. Birilerinin bu betonlaşmaya dur! Diyeceği günleri de görürüz elbet.
Yaylayı çıkar çıkmaz obanın sırtına açılmış yara misali bir mermer ocağı işletmesi var.10 yılı aşkın bir süredir çalışan işletmeden çıkan kırmızı mermerin Arap yarımdası ve Avrupa’ya ihraç edildiği söyleniyor.
Sonra ver elini Sülek… İlk önce Emrah köprüsü karşılıyor bizi. Köprüyü 40-50 metre geçip sağ tarafa doğru ilerleyen yola yani Süleğe doğru gidiyoruz. Sülek çok bereketli bir arazi olduğu için yıllar yılı Dere- Ahırlı- ve Manavgatlıların cenge tutuşmasına katlanmış bir arazidir.
Yol boyunca sanki bizi takip eden küçük bir kedi gibi usul usul ama bir o kadar da sevimli küçücük bir dere uzanıyor. Solumuzda sağımızda küçük hayratlar var.
Hocamızın “Gömbelce” diye andığı bir noktaya geliyoruz. Burada 3 metre geriden akan çeşmenin suyu ve baharda akan kar sularını yutan bir yutak var. Gözlemlerime göre bu yutaktan burada çok var..
Gömbelceyi sağımıza alıp dağa doğru ilerliyoruz. Hedefimiz “Zindan “ diye anılan çukura ulaşmak. 10-15 dakikalık bir yürüyüşün ardından, yaklaşık olarak 75 metre çapında 20 metre derinliğinde bir çukur… Görünce anlıyor insan neden Zından denildiğini. İnsanın inebileceği tek iniş noktasından inişe geçiyoruz. Taşların arasından mis gibi kekik kokusu geliyor, derken kayalıklardan bir keklik kalkıp yükseliyor ve seke seke bir taşın gediğinde saklanıyor. Bunun eşi vardır diye bakınırken o da kalkıp gidiyor. Sarp bir inişi olan Zındanın ortası karamluk dediğimiz çok yıllık çalımsı bir bitki ile kaplı adeta. Şimdi karamluğun üzümünün olgunlaşma zamanı, yani yeme zamanı… Bolca yiyip Zındanda bulunan deliği, düdeni aramaya başlıyoruz. Bize rehberliği esirgemeyen hocamız belki 30 senedir gelmediği bir yeri hatırlamaya çalışıyor. Birkaç noktada tahmin yürütüyoruz ama maalesef deliğin olduğu yeri bulamıyoruz. Olsun Zındanın kendisi de yeter deyip çıkışa yöneliyoruz. Sağ duvarından yürürken yerden 60-65 santim yüksekliğinde bir gedik fark ediyorum. Merakla birazda hocamın tarifine uygun bulduğum için hemen içine dalıyorum. Evraka! Buldum onu…
Mağara yaklaşık olarak 6-7 metre uzunluğunda 3-5 Metre genişliğinde yatay ilerliyor. Tabi çok az ışık girdiği için karanlık. Bizde usul usul ilerliyoruz. Mağarayı keşif amaçlı birkaç taş attıktan sonra önümüzde çok derin bir çukur olduğunu keşfediyoruz. Devreye Yakup ÇETİN’in cep telefonun ışığı giriyor. Evet, yaklaşık 1 metre çapında küçük bir delik, zemin çamur, mağaranın içinde büyük ve küçükbaş hayvan kemikleri ve tabi ki yarasa…
Çukurun derinliğini ölçmek için attığımız taşın zemine düşmesi 10-12 saniye sürüyor. Hocamın rivayetine göre eskiden attıkları taş bir su akıntısına düşüyormuş gibi ses çıkartırmış.
Bölgenin Türkiyemizin sayılı mağaralarından olan TINAZTEPE mağaralarına kuş uçuşu 5 km oluşu, Gömbelce’nin yere batan suları ve hemen ilerimizde olan Erdoğan Yaylasında ki devasa su yutağına yakın oluşu tüm bunlarla ilintili olabileceği dolayısı ile araştırmaya değer olduğu kanaatindeyim.
Kaybettiği oyuncağı bulmuş çocuk sevinci ile oradan ayrılıyor ve Buz deliğine doğru gidiyoruz.
Buz deliği Zından’dan 3 km ileride dağın eteğinde devasa taş bloklarının arasında bir yer. Hocamız çocukluğunda bu delikten girip buz kesip sıcak yaz günlerinde serinlediğini anlatıyor bize. Ve özel bir bilgi paylaşıyor bize. Karşıda ki ören yerini gösterip ben bu dağların çocuğuyum, burada doğmuşum diyor. Tabi şimdi buz kalmamış. Tahminime göre büyük taşların altında derin güneş görmeyen bir mağara var. Bu nedenle soğuk bir esinti mevcut.
Burayı da keşfettikten sonra dönüşe geçiyoruz.
Dolu dolu geçen bu gün için bizlere öncülük ve rehberlik eden değerli büyüğüm Mehmet UÇAR hocamıza, değerli arkadaşı Ahmet hocamıza ve aracını dağa taşa vuran sevgili dostum Yakup ÇETİN’E tekrar teşekkür ederim.
Konuyu geçtiğimiz yıllarda davetimize gösterdikleri olumlu cevapla gelen ve bölgemizde iki adet mağaranın ölçümlerini yapan BUMAD ( Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Derneği) ekibinden Havva Yıldırım ÇOLTU ile paylaştım. Sevinçle karşılayıp, fırsat bulurlarsa kendilerinin, bulamazlarsa başka bir ekibi yönlendirerek buranın da gün yüzüne çıkmasına yardımcı olacağı müjdesini aldım.
Değerli hemşerilerim, sizlerde bildiğiniz bu ve benzeri yapıları bizlerle paylaşırsanız bu güzellikleri ortaya çıkarmak ve dünyaya tanıtmak için bizlerde elimizden geleni yapmaktan memnuniyet duyarız.
Hüseyin DUMRU
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.