Bİr son bahar sabahında, “Fart” Yolören Köyünden, Pınarcık Köyüne doğru, sabahın serinliğinde, güneşin ilk ışıklarının vücudunuza verdiği tatlı sıcaklığın rehavetiyle, Çarşamba çayı boyunca, dik yamaçlı vadide, sağlıklı doğa yürüyüşüne çıkmanın hazzına doyum olmuyor.
Torosların dağ havasında, meşe ve ardıç ağaçlarının lütfettiği bol oksijeni soluduğunuzda 70’li yaşlara meydan okurcasına dinçleştiğinizi hissedersiniz.
Bu yürüyüşler sırasında; Kuş seslerinin cıvıltılarına, yaban arılarının vızıltılarına, çayın şırıltısına, sabahın yüzünüzü okşayan tatlı esintisine, kapılıp da romantikleştiğiniz anda;
Dağdan davar çan sesleri arasında, çobanların sinkaflı namelerle davara olan iltifatlarının yankılanan haykırışı kırsal da size kadar ulaşır.
Sese doğru kulağınızı dağa verdiğinizde, keçi ve koyunlardan oluşan davar sürüsünün çobanın öfkeli paparasından, zılgıtından nasibini aldığını anlarsınız.
Bir başka zaman yine sabah yürüyüşleri sırasında bu kez de;
Uzaklardaki bağ ve bahçelerden nohut ve mısır tarlalarından yankılanan silah seslerine, patlamalara ve radyodan size kadar ulaşan oyun havalarına odaklaşırsınız.
Sabah, sabah oyun havalarına karışan kuru sıkıların, av tüfeklerinin patlama sesleri arasında kendimi kırsalda yürüyüş de değil de, bir an için sanki bir köy düğünündeymişim gibi hisseder olurdum.
Meğer bu gürültü, bu tantana köylünün yaban hayvanlarına ve domuzlara karşı mahsüllerini korumaya yönelik kurdukları bir düzen bir tuzakmış.
Bunun üzerine bende diyorum ki;
Varsın, çobanların stresini, gerginliğini yumuşatacak sinkaf içeren haykırışları dağlarda yankılansın.
Varsın düğünlerde değil de, dağlarda zararsız olan bu silah sesleri ard arda patlasın.
Bunları kırsalın, dağın yaşantısının rengi ve olmazsa, olmazı olarak algılayalım.
Bozkır’ın bir başka renkliliğini, bir başka güzelliğini yaşadığım mekan ise: “Yunus Yılmaz’ın çeyrek 100 yıllık, Bozkır’ın gözü, kulağı olarak nitelediğim, Bozkır halkına ışık tutan, Bozkır Postası Gazetesinin basıldığı Bozkır Ofset Matbaasıdır.
İç, İçe iki küçük bölmede basın ahlakı çerçevesinde, tarafsız olarak, özveri ile siyasi bir ayırımda yapmaksızın, Bozkır’a hizmet veren bu gazeteyi ve ortamını seviyorum.
Baskı makinelerinin bulunduğu dik dörtken görünümündeki iç odanın, önünde bulunan, gazetenin bürosu olarak da kullanılan, kare şeklindeki 12-14 m2’lik mekana Bozkır’da Atatürk anıtının bulunduğu meydana bakan kapıdan doğrudan girilir.
Ayrıca büro olarak da kullanılan bu mekânı; Bozkır ve belde belediye başkanlarının, köy ve mahalle muhtarlarının, esnafının, köylüsünün, öğretmen ve öğrencilerin, cami hoca ve imamlarının, bürokratlarının ve de farklı görüşlerdeki siyasilerin zaman, zaman uğradıkları nitelikli, seviyeli tartışma ve de sohbetlerini yaptıkları aydınlanma yeri ve mekanı olarak nitelerim bu yeri.
Diğer taraftan Bozkır’ın köy ve kasabalı delikanlı ve genç kızlarının evliliklerine davet edecekleri konukları için bastırmak üzere aile büyükleri eşliğindeki düğün davetiyesi seçimindeki saf, temiz duygulu, çekingeçli, mahçup davranışlarını bu mekanda görmek ve yaşamak, buranın havasına ayrı bir güzellik veriyor.
Netice olarak Bozkır’ın gelenek ve göreneklerinin, köy ve kasaba sorunlarının, güncel siyasetin, esnaf sorunlarının, cemaat ve cemiyet konularının ve de Bozkır’ın tüm sorunlarının hararetle tartışıldığı, beyin cimnastiğinin yapıldığı sosyal ve siyasal içerikli bir kulüp, bir kültür ocağı da diyebiliriz bu mekâna.
Bozkır’ın benim için bir başka önemli özelliği ise Arvana yaylası, ya da Yalıhüyük Yayla yolundan devamla Akseki’den Alanya-Manavgat kavşağına, Bozkır’dan 140 kilometre sonra ulaşmandır.
Böylece Bozkır’ı ziyaretinizle, köyünü, dağını, yaylasını, akarsularını, kırsalını, havasını görür, yaşar ardından Akdenize kolayca iner, burada da iyotlu deniz havasını teneffüs etmenin avantajını da yaşarsınız.
Torosların dağ havasında, meşe ve ardıç ağaçlarının lütfettiği bol oksijeni soluduğunuzda 70’li yaşlara meydan okurcasına dinçleştiğinizi hissedersiniz.
Bu yürüyüşler sırasında; Kuş seslerinin cıvıltılarına, yaban arılarının vızıltılarına, çayın şırıltısına, sabahın yüzünüzü okşayan tatlı esintisine, kapılıp da romantikleştiğiniz anda;
Dağdan davar çan sesleri arasında, çobanların sinkaflı namelerle davara olan iltifatlarının yankılanan haykırışı kırsal da size kadar ulaşır.
Sese doğru kulağınızı dağa verdiğinizde, keçi ve koyunlardan oluşan davar sürüsünün çobanın öfkeli paparasından, zılgıtından nasibini aldığını anlarsınız.
Bir başka zaman yine sabah yürüyüşleri sırasında bu kez de;
Uzaklardaki bağ ve bahçelerden nohut ve mısır tarlalarından yankılanan silah seslerine, patlamalara ve radyodan size kadar ulaşan oyun havalarına odaklaşırsınız.
Sabah, sabah oyun havalarına karışan kuru sıkıların, av tüfeklerinin patlama sesleri arasında kendimi kırsalda yürüyüş de değil de, bir an için sanki bir köy düğünündeymişim gibi hisseder olurdum.
Meğer bu gürültü, bu tantana köylünün yaban hayvanlarına ve domuzlara karşı mahsüllerini korumaya yönelik kurdukları bir düzen bir tuzakmış.
Bunun üzerine bende diyorum ki;
Varsın, çobanların stresini, gerginliğini yumuşatacak sinkaf içeren haykırışları dağlarda yankılansın.
Varsın düğünlerde değil de, dağlarda zararsız olan bu silah sesleri ard arda patlasın.
Bunları kırsalın, dağın yaşantısının rengi ve olmazsa, olmazı olarak algılayalım.
Bozkır’ın bir başka renkliliğini, bir başka güzelliğini yaşadığım mekan ise: “Yunus Yılmaz’ın çeyrek 100 yıllık, Bozkır’ın gözü, kulağı olarak nitelediğim, Bozkır halkına ışık tutan, Bozkır Postası Gazetesinin basıldığı Bozkır Ofset Matbaasıdır.
İç, İçe iki küçük bölmede basın ahlakı çerçevesinde, tarafsız olarak, özveri ile siyasi bir ayırımda yapmaksızın, Bozkır’a hizmet veren bu gazeteyi ve ortamını seviyorum.
Baskı makinelerinin bulunduğu dik dörtken görünümündeki iç odanın, önünde bulunan, gazetenin bürosu olarak da kullanılan, kare şeklindeki 12-14 m2’lik mekana Bozkır’da Atatürk anıtının bulunduğu meydana bakan kapıdan doğrudan girilir.
Ayrıca büro olarak da kullanılan bu mekânı; Bozkır ve belde belediye başkanlarının, köy ve mahalle muhtarlarının, esnafının, köylüsünün, öğretmen ve öğrencilerin, cami hoca ve imamlarının, bürokratlarının ve de farklı görüşlerdeki siyasilerin zaman, zaman uğradıkları nitelikli, seviyeli tartışma ve de sohbetlerini yaptıkları aydınlanma yeri ve mekanı olarak nitelerim bu yeri.
Diğer taraftan Bozkır’ın köy ve kasabalı delikanlı ve genç kızlarının evliliklerine davet edecekleri konukları için bastırmak üzere aile büyükleri eşliğindeki düğün davetiyesi seçimindeki saf, temiz duygulu, çekingeçli, mahçup davranışlarını bu mekanda görmek ve yaşamak, buranın havasına ayrı bir güzellik veriyor.
Netice olarak Bozkır’ın gelenek ve göreneklerinin, köy ve kasaba sorunlarının, güncel siyasetin, esnaf sorunlarının, cemaat ve cemiyet konularının ve de Bozkır’ın tüm sorunlarının hararetle tartışıldığı, beyin cimnastiğinin yapıldığı sosyal ve siyasal içerikli bir kulüp, bir kültür ocağı da diyebiliriz bu mekâna.
Bozkır’ın benim için bir başka önemli özelliği ise Arvana yaylası, ya da Yalıhüyük Yayla yolundan devamla Akseki’den Alanya-Manavgat kavşağına, Bozkır’dan 140 kilometre sonra ulaşmandır.
Böylece Bozkır’ı ziyaretinizle, köyünü, dağını, yaylasını, akarsularını, kırsalını, havasını görür, yaşar ardından Akdenize kolayca iner, burada da iyotlu deniz havasını teneffüs etmenin avantajını da yaşarsınız.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.